BELGİN ULUTAY
Eyüp Sultan Camii’nin avlusundan, henüz şafağın mahmur hüznü gökyüzüne sinmişken ayrıldım. Adımlarım kaldırım taşlarına her değdiğinde, içimde yeni bir fısıltı demleniyor. Bu, yalnızca fiziksel bir devinim değil, ruhumun katmanlarında yankılanan bir iç yolculuk. Modern zamanın gürültüsü, uzaktan boğuk bir uğultu gibi çalınsa da kulaklarıma, burada, bu kadim sokakların nefesinde, başka bir sessizlik hüküm sürüyor.
Sessizlik, sadece bir eksiklik değil bir varoluş biçimi. Ona sızan her ses, varoluşun karmaşık dokusunu işlerken, geçmişin yankılarını bugünle buluşturuyor.
Eyüp’ten Haliç’e doğru süzülürken, yol kenarındaki mezar taşları geçmişin dile gelmez fısıltılarını taşıyor. Her biri, yaşanmış bir ömrün, bir duruşun, sessiz bir vedanın anıtı. Ancak bu kutsal taşların arasına hoyratça sızan betonarme yapıların ruhsuz griliği, şehrin tarihini acımasızca kesintiye uğratıyor. Bu, geçmişe vurulan bir darbe; bir mimari şiddet, bir estetik yaralanma. Plansız ve vandal yapılaşma, yalnızca somut bir tahribat değil, ruhlarımızda yarattığı çarpıklık hissiyle de kendini gösteriyor. İçimizdeki düzen arayışı, bu görsel karmaşa karşısında çözülüyor. Belki de bu da bir tür şiddet.
Haliç’in kıyısına ulaştığımda, şehrin sağır edici gürültüsü dalga dalga üzerime çöküyor. Vapurların keskin düdükleri, karşı yakadan ulaşan motor uğultuları, iskeledeki insan selinin monoton uğultusu. Kent, bir orkestra şefi gibi tüm bu sesleri bir araya getirip kulaklarımı kuşatıyor. Ancak Haliç, tüm bu karmaşaya rağmen, derin bir dinginlik barındırıyor. Suyun yüzeyi, şehrin yansımalarını, geçmişin silik gölgelerini ve geleceğin belirsizliğine berrak bir ayna gibi taşıyor. Sanki Haliç, bunca sese bunca yaşanmışlığa rağmen, kendi içindeki kadim sessizliği özenle koruyan yaşlı bir bilge.
Adımlarımı Balat’a çevirdiğimde, daracık sokaklar bir labirent gibi yutuyor beni. Burada gürültü, farklı bir kimliğe bürünüyor; çocukların kahkahaları, esnafın neşeli çağrıları, pencereden sarkan çamaşırların hışırtısı. Bu, yaşamın ritmiyle eşgüdümlü, insanca bir gürültü. Sessizlik burada başka bir anlam kazanıyor; her köşede saklı bir hikâye var, her kapının ardında bilinmeyen bir geçmiş. Rengârenk evler, yıpranmış duvarlarına rağmen dimdik ayakta; geçmişe direniyor, şehrin kaosuna meydan okuyor.
Fakat bu sokakların arasına gizlenmiş başka bir gerçek de var: Yoksulluk, terk edilmişlik, bitmeyen mücadele bunlar, şiddetin; sessiz ve derinden hissedilen yüzleri. Bir pencerenin demirine asılı eski bir battaniye, kapısı aralık kalmış bir evden sızan yalnızlık, bir bakışta okunan yorgunluk. Bu fiziksel bir darbe değil, ruhu kemiren bir sessizlik. Toplumun belirli kesimlerinde süregelen ve göz ardı edilen bir çığlık. Pasif şiddetin en sinsi hali.
Yürüdükçe, zihnimdeki düşünceler de birbirine dolanıyor. Sessizlik, bir yokluk değil, varoluşun en saf hali. Gürültü, yalnızca dışarıdan gelen sesler değil, içimizdeki karmaşanın yankısı ve şiddet. Dinlenmeyen sessizliğin, bastırılan gürültünün ve anlaşılamayan ihtiyaçların trajik sonucu.
İnsan, ne kadar kaçmaya çalışsa da çevresinden, içinde soluklandığı atmosferden kaçamaz. Şehrin dokusu, insan ruhuna derinlemesine işler. Balat’ın sokakları hem hayatın tüm canlılığını hem de onun çetin gerçeklerini aynı anda sunuyor.
Bu yürüyüş, yalnızca fiziksel bir mesafe kat etmekten öte bir anlam taşıyor. Eyüp’ün dinginliğinden Haliç’in karmaşasına, oradan da Balat’ın yaşam dolu ama hüzünlü sokaklarına doğru bir yolculuk yapıyorum. Kendi iç sesimi dinliyorum; bazen yükselen gürültülerimi, bazen derin sessizliklerimi, bazen de içimde gizlenmiş, henüz adını koyamadığım şiddet tohumlarını.
Akşam güneşi, Balat’ın eski evlerinin camlarında pırıltılar saçarken, zihnimde tek bir düşünce beliriyor: İnsan, kendi içindeki sessizliği bulup dışarıdaki gürültüyü bir melodiye dönüştürebildiğinde, şiddeti empatiyle dönüştürebildiğinde, gerçekten huzurlu bir varlık olabilir mi?
Bu, bir yaşam biçimi, bir duruş ve en önemlisi, sürekli bir direniş ve bitmeyen bir arayış. Her birimiz, kendi içimizdeki Haliç’in kıyısında, sessizliği arayan, gürültüyü dinleyen ve şiddetin izlerini süren birer gezginiz.