Gökbanu Sezi Coşkuner
Kendi kendini kurtaramayanı
hiç kimse kurtaramaz.
CESARE PAVESE
“Selamın Hellooo!” Ahaa ses yok…
“Huuu? Selamın Aleyküm gençlik! Kimse yok mu?” Ayakkabılığın ışığını yaktı.
Allah Allah… Hayırdır inşallah… Bu saatte? Acil bi şey mi oldu acep? Ama olsa haber vermezler miydi yahu? Dur, bi dur. Sakin ol. Hemen panik yapma. Önce bi sokak kapısını kapat. Nefes al… Hatırla… Paltonu maltonu bi çıkar. Offf! Tamam sakinim ben! Panik yok! Ne hatırlıyım bea?
Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Ayakkabılarının bağcıklarını çözmedi bile. Paltosunu bir türlü asamayınca hışımla portmantonun önüne fırlattı. Sıçtığımın paltosu! Minicik ipi dikiyosunuz bunlara! Neresini nasıl asayım lan ben bunun kancaya! Kanca değil petrol borusu mübarek! Kancık kanca! Hey, sakin ol şampiyon. Yavaş ve derin nefesler al hadi. Hatırla. Hadi koçum yaparsın sen!
Homurdanarak yerdeki paltoya bir tekme savurdu. Altında durduğu lambanın ışığı dışında hiç ışık yanmadığını fark etti. Töbee töbeee…
“Nalaannn? Zeyneeep?”
Bu ne yaaa! Noluyoo? İki adım atıp solundaki koridora eğdi kafasını. Dipsiz kuyu gibi… İçi ürperdi. Nefesi sıkıştı, daraldı. Nefes al, nefes aal! Hadi dostum sakinleş biraz! Ne lan oğlum öyle Amerikan filmi gibi dostum mostum felan. Tyler Durden mısın oğlum? Nesin? Ben kimsenin dostu değilim! Abicim bak kafa gidiyo senin. Bi yavaşla. Sıçacamm ama bi sus! Kafasını çevirdi. Mutfağa dikti gözlerini. Ne kadar da kocaman camlar, diye geçirdi aklından. Gözü kendi yansımasına takıldı. Bir siluet… detaysız, biçimsiz bir gölge… yansıma… Kabuk… Bomboş… Ben… İçeri girip ışığı açtı.
Laan! Bu ne bea? Bok götürüyo her tarafı! Öff! İğrenç izmarit kokuyo!
Yerdeki içki şişelerini, boş yemek paketlerini, oraya buraya savrulmuş bilumum çerçöpü tekmeleyip camın önüne geldi. Tam açmak için elini uzatmıştı ki gözü̈ tekrar yansımasına takıldı. Geniş omuzlar, kısa tıknaz bir boyun, kocaman küt bir kafa… Soluk, bulanık, karanlık, boş, kof…BİR KABUK! Bir anda gözlerine dolan yaşlar akmasın diye gözlerini kırpıştırdı.
Önce büyük camı, sonra balkon kapısını açtı. Pantolonun cebinden sigara paketini çıkarmak için hamle yaptı ama cepleri boştu. Şaşırdı, sinirlendi. Bir an gözü darmadağınık mutfak masasının üzerindeki pakete ilişti. Hızla aldı, içindeki son dalı çıkartıp paketini buruşturdu ve yere attı. Ne oluyor lan burada? Nerede bunlar? Mutfağın hali ne böyle? Bir şeyler hissediyor ama bir turlü anlamlandıramıyordu. Saatine baktı: 22:03. Ne yani sadece 3 dakika mı olmuş eve gireli… Masadaki çerçöpü eliyle iteleyerek çakmak aradı. Bulamadı. Okkalı bir küfür daha savurdu. Tüm çekmeceleri açtı. İçlerinde ne varsa yere fırlattı. En sonunda bardak rafında bir kibrit buldu ve sigarasını yaktı. Beyni her an patlayacakmış gibi hissediyor, kafasından geçen binlerce düşüncenin içinde kayboluyor, zihni iyice bulanıklaşıyordu. Derinlerden tek bir ses belli belirsiz yankılandı: Hatırla…
Gömleğinin göğüs cebine elini atıp cep telefonunu çıkardı. Hızlı aramalara girip Nalan’ın numarasına dokundu.
“Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor.” Kapattı.
Tekrar aradı.
“Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamı…” Kapattı.
Tekrar aradı.
“Aradığınız kişiye şu anda…” Kapattı.
Tekrar aradı.
“Aradığınız kişi…” Kapattı.
Tekrar aradı.
“Ara…” Kapattı.
“Aradığım kişiye bir sana da iki tele orospuu!” diye haykırarak telefonu camdaki yansımasına fırlattı.
Kaltak, kim bilir yine nerelerde? Hayır, çocuğu niye alet ediyosun yediğin boklara? Bir dur oğlum. Bir sakin dur. Doğru ya, annesindedir. Belki de annemdedir ya da şarjı bitmiştir. Hahh şöyle bi akıllı ol. Mantıklı düşün. Evet ya. Dalgın bizimkisi farkındayım, çok çalışıyor koşturuyor. Yorgunluktan çoğu şeyi unutur hep. Aferin sana, önce böyle sakinleş. Sonra hatırlayacaksın zaten. Unutmasın! Ama bak yine atarlanma! Ne atarlanma! Mutfağın hali ne? İnsan bir derleyip toplamaz mı? Ne biçim kadın bu ya? Pis, pasaklı, paçoz. Deme lan öyle
kadına! Bak çocuğunun anası. Senelerdir hem çalıştı hem evi çekip çevirdi. Sen işteyken, seyahatteyken hiç yılmadı, pes etmedi. Hep yalnızdı. Annene bile kendi annesi gibi bakıp sahip çıktı. Yapacak tabii, işi ne! Evlilik demek bu demek! Altına arabasını çekmedik mi? Cebine harçlığını koymadık mı? İşine gücüne hayır mı dedik? İstediklerini almadık mı? Yurt dışlarına tatillere götürmedik mi? O ne yaptı? Hiççç! Hatırla…
Tek istediğim bana kadınlık yapması! Hepi topu birkaç gündür yoktum. Mutfağın haline bak! Bir haller var bunda ama bulamadım ne olduğunu! Zeynep’i de kendine benzetmese bari şırfıntı! Oğlum ne diyon sen ya? Ne biçim konuşuyorsun öyle şırfıntı mırfıntı! O senin 20 yıllık karın! En büyük aşkın! Uğruna dağları deldiğin, ejderhaları yendiğin… Kafayı mı sıyırdın sen? Ne biçim laflar öyle? Git aç şu buzdolabını da bir soğuk su iç, kendine gel! Hatta kafanı içine sok, bir müddet orada kal!
Bu ne bea?
Böyle olsun istemezdim. Ama mecburdum…
Bir de yırtık pırtık bi kâğıda yazmış̧! Mıknatısla yapıştırmış dolabın üstüne! Ne demek istiyo ki, neye mecbur yosma? Kim ne istemiyor hoppala! Ulan keşke Zeynep’e de alaydım cep telefonu! Arar sıçardım ağızlarına! Abicim belli ki sende kayış koptu, boşa dönüyo! Hadi git bir banyoya! Elini yüzüne bir soğuk su çarp. Hadi koçum, hadi aslanım! Derin nefes al hadi… Burnundan al, ağzından ver. Hadi canım. Hadi Hakan’ım. Hadi paşam!
Söylene söylene mutfaktan çıkıp sağdaki koridorun karanlığına daldı. Neye mecburmuş? Ne olsun istemezmiş? Evi bok götürmesine mi mecburmuş? Hayır birkaç günde ne yaptı kaprisli şırfıntı da bu hale geldi her yer? Kim bilir kimle içti sıçtı bu kadar içkiyi yemeği? Zeynep’i de mahvetti şerefsiz! Biliyodum! Biliyodum işte!
El yordamıyla banyonun elektrik düğmesini bulup bastı. Ama yaa! Bu banyo ne be! Burayı da bok götürüyo! Ulan bu karı ne yapıyo? Aklınca bana bir ders falan mı vermeye kalktı? Ben var ya onun…
Hakan! Hakan! Kendine gel! Bak açtırma benim ağzımı da! Seninki hepimize yetiyor zaten! Bir sakin ol, hatırla! Alıyoruz işte derin derin nefes! Daha neyi hatırlıyım? Daha ne istiyosun? Anaaa! Bak şerefsiz aynı notu buraya da yazmış gördün mü? Bu sefer mıknatıs takmamış da bantla yapıştırmış gerzek! Aynı özensizlik bak, yazılar akmış, kağıt yırtık… Hakan oğlum! Sen ne diyon ya? Ne mıknatısı ne bandı? Uyansana artık! Uyan!
Sus bea! Kapa çeneni!!
Musluğu açıp buz gibi suyu defalarca yüzüne çarptı. Aynada kendi yüzünü görünce dondu kaldı. Kan çanağına dönmüş mavi gözleri, darmadağınık kumral saçları ve haftalardır kesilmemiş sakallarıyla bambaşka biriydi. Yansıma, gölge, KABUK…
İçinde bir şeyler hızlıca kırılıyor, paramparça oluyordu. Sanki milyonlarca cam kırığı aynı anda tüm bedenine, ruhuna, zihnine ama en çok da kalbine saplanıyordu. Lavabonun kenarına tutundu. Düşmemeliyim! Evet aslanım düşmemelisin! Banyodan çıkıp koridor duvarlarına çarpa çarpa yatak odasına geldi. Karanlıkta kendini yatağa bıraktı bir çuval gibi. Titreyen elini uzatıp başucu lambasını yaktı. Her yer her yerdeydi. Dolap kapıları açık, içlerindekiler ve yerlerinden çıkarılmış çekmeceler odanın muhtelif yerlerine saçılmıştı. Tek bir eksik vardı: hiç kadın eşyası yoktu. Kendini yatağa bıraktı. Güzel olan her şeyi yok etmek…
Gittiler di mi? Evet, gittiler.
Çok oldu di mi? Evet, çok oldu.
Kaçtım di mi? Evet, kaçtın.
Beni arıyorlardır di mi? Evet, arıyorlardır.
Bu sefer yakalarlarsa tamamen kapatırlar di mi? Evet, tamamen kapatırlar.
Çok acıttım di mi? Evet, hem de çok acıttın.
Artık beni hiç istemezler di mi? Hayır, hem de hiç istemezler…
Halbuki iyi gidiyordum di mi? Evet, iyi gidiyordun. Hatta arada bir telefonunu kullanmana bile izin vermeye başlamışlardı. Başlamışlardı di mi?
Yanımdaki hastanın ziyaretçisini öldürmedim di mi? Hayır, öldürmedin. Ama burnunu kırıp acıdan bayılttın herifi. Sırf kıyafetlerini çalabilmek için…
Eve nasıl girebildim ki?
Zeynep sürekli anahtarlarını unutuyor diye onun için doğal gaz sayacının arkasına koyduğunuz yedek anahtarlarla…
Çok ama çok acıttım di mi? Evet, çok ama çok acıttın.
Hiç geçmeyecek di mi? Hayır, hiç geçmeyecek.
Ben artık öleyim di mi? Evet, sen artık öl…
Kabuğumu bırakayım di mi? Evet, bırak Hakan. Orada işine yaramaz…


