Demet Çaltepe
Denizin ortasında bir gemiden bırakıldım olduğum yere. Bir kayıkta buldum kendimi. Kürekler arkamda kaldı. Kayıkta savruldum durdum. Korkum parmak uçlarıma dağıldı. Küreklere ulaşmak gittikçe zorlaşıyordu. Bir kadın, yüzü belirsiz… Yaklaştı yanıma, elimi tuttu, beni küreklere doğru çevirdi. Kayığımın dengesi bozuldu, gözlerimi yumdum sımsıkı. Boğulduğumu görmeye dayanamazdım. Tuzlu suyu hissettim. Nefes almaya devam ettiğimi anlayınca açtım gözlerimi. Kadının kayığındaydım, kıyıdaydık. Islaktım. Kadını takip ettim Bir kapıdan içeriye girdik. Masalarda insanlar, konuşuyor bir şeyler içiyordu.
Tanıdık bir ses çarptı kulağıma, arkası dönüktü.
Beni görmedi, görmek istemedi, anladım.
Kapıdan çıkarken arkasından gittim.
Gözlerinde gördüğüm boğulmak gibiydi.
—————
TAŞ
Demet Çaltepe
Her taşın altından bir insan çıkıyordu. Bakışlarını hangi yöne çevirse, sürekli yürüyen ayaklar, sallanan kollar, konuşan ağızlar… Sesler birbirine karışıyor, sözcükler anlamsız fısıltılara dönüşüyordu. Adada kaçacak hiçbir yer kalmamıştı.
Meydandaki kalabalığı ardında bırakarak Aya Yani Kilisesi’nin arkasından ormana giden yola yöneldi.
Belki, Hristos Tepesi’nde bir taş bulabilirdi; insan eli değmemiş, kimsenin onu orada bulamayacağı bir taş…
Derin bir nefes aldı. Tırmanmaya başladı. Rüzgâr adeta onun peşinden koşuyordu. Tepeye vardığında, nefesini saldı. Ağaçların arasından geçti. Ağaçların arasından geçerken, aşağıdaki meydanda bıraktığı kalabalığın onun izinden gittiğini fark etti. Fakat onlar, ormanın derinliklerine adım atmazlardı. Her zaman aceleleri olurdu. Tepeye ulaşınca durur, iç geçirir, yoruldukları halde o kadar yolu kat ettikleri manzaraya bakıp bir süre kalırlardı. Sonra hızlıca sırtlarını döner, aşağıya doğru koşarlardı.
Tepenin arkasına uzanan patika yolu takip etti. Ağaçları geçti, çalılıklara dolandı, güneşe baktı, ellerini dizlerine dayadı, terini sildi, sonunda bir taş buldu. Yükselen kısmı sivrileşmiş, diğer tarafıysa yere sıkıca tutunmuştu; ortasında ise içine bir insanın sığabileceği kadar boşluk vardı.
Sanki bir mağara olacak kadar derin, ama bir türlü olamayan bir taş…
İşte tam o boşluğa sığdırmaya çalışırken bedenini taşın boşluğundan bir kertenkele fırladı dışarıya. Kertenkele hızla kaçtı. Onu, takip eden onlarca kertenkelenin hızla dışarıya çıktığını gördü.Güneşin altında menevişli bir ip gibi parıldayan kertenkeleler sürüsünü izledi. Bekledi. Öylesine uzundu ki bu ip bitecek gibi görünmüyordu.
Sonunda beklemekten yorulunca taşın boşluğuna saklanmaktan vazgeçti, yanına oturdu. Karşıda Sivriada, ıssız, sessiz bir şekilde ona bakıyordu. Kertenkeleler, Dünya’nın etrafını belki de sayısız kez dolaşacak kadar uzun bir ip olmaya kararlıydı. Taşın altından birer birer çıkmaya devam ediyorlardı. Taşını bulmuştu; gerisinin ne önemi vardı? Yanına oturmaya bile razıydı.

Demet Çaltepe, yazar ve editör. Türk Dili ve Edebiyatı ile Felsefe bölümlerinden mezun oldu. 2012 yılında Gürhan Uçkan Öykü Ödülü’nü kazandı, 2014’te Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde öykü dosyası dikkate değer bulundu. Çeper adlı bir öykü kitabı yayımlandı. Öykü ve yazıları çeşitli edebiyat dergileri ile dijital platformlarda yer aldı. 2014 yılından bu yana editörlük yapıyor, yazı atölyeleri düzenliyor.