Kuzu ( Dýrið – Lamb), senaryoyu Sjón ile birlikte yazan Valdimar Jóhannsson’ın yönettiği 2021 yapımı ilginç bir film. Mitolojik bir masal gibi ilerleyen bu doğaüstü drama filmi, İzlanda’da yaşayan çocuksuz bir çifti merkezine alıyor. Bir “kuzu”ya ebeveynlik eden çift, insanın doğaya karşı bencil tutumunu ve konu kendimiz olunca ne kadar adil olabildiğimizi sorgulatıyor.
ALPERHAN BENLİOĞLU
Bu haftaki filmimiz buzlar ülkesi İzlanda’dan. İsmiyle müstesna filmimizi birkaç kelime ile özetleyecek olsak “Anasının Kuzusu” ifadesini kullansak hata yapmış olmayız. İzlanda’da kendi çiftliklerinde koyun üretimi ile uğraşan çiftimiz Maria ve İngvar çocuk sahibi olmak isteyen bir ailedir. Kuzey Avrupa’nın konum itibariyle terk edilmiş hissi veren soğuk ülkesinde çiftliğimizde aynı karanlık ve sakinliğine sahiptir. Maria ve Ingvar yalnızlıklarını rutin hayatlarıyla birleştirmiş hayvanlarını çoğaltmakla meşguldürler. Bir gün sürpriz bir şekilde bir kuzu dünyaya gelir ve Maria tarafından kendi yavrusuymuşçasına sahiplenilir. Kocası Ingvar’ında aynı şekilde sahiplendiği kuzumuz büyüdükçe insanla kuzu arası bir canlıya dönüşmekte, ailenin çocuğu olmaktadır.
Valdimar Jóhannsson Hollywood’da pek çok filmin kamera ekibinde yapmış biri olarak Kuzu’nun yönetmen koltuğunda masalsı bir öyküye imza atmış. Filmin alt metinlerin de yer al insanın doğayla savaşı da vurgulanmış durumda. Maria’nın evlat edindiği kuzu olan Ada’nın annesi tarafından (koyun hanım) sürekli rahatsız edilmesiyle insanların doğasındaki vahşiliğin nasıl hemen ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Hem bitki örtüsüne, hem denizlere, hem de hayvanlara karşı kendi menfaatleri doğrultusunda agresif davranan insanın kendi doğası filmde özellikle vurgulanmış.
Ada’nın filmin baş karakteri olmaması için özellikle özen gösteren Valdimar, gerilimi de belli bir dozda tutmak için epey emek harcamış. Ada’ya her an bir şey olacakmış kaygısıyla bizi gerek yönetmen, Hollywood’un yaptığı gibi çocuk üzerinden seyirciyi rahatsız etme temasını çok da fazla kullanmamış bana göre.
Ejderha Dövmeli Kız filminden de hatırlayacağımız ünlü oyuncu Noomi Rapace İzlanda’da doğmuş ve 7 yaşına kadar da burada yaşamış. Dolayısıyla ülkesine olan ruhsal bağlılığı folk horror türü için bence ayrıca bir uyum katmış. Başta donuk ifadelerine ve birbirleriyle olan robotik ilişkilerine soğuk baksak da filmi izledikçe aslında yaşadıkları acının onları nasıl bir çaresizliğe ittiğine ve yeni gelen bebeğin onları nasıl hayata bağladığına da tanık oluyoruz.
Filmde pek çok mitolojik öykü hissiyatı olsa da bana en çok Pan’ı çağrışım yaptırdı. Yönetmen özellikle mitolojik ve dini temalar içermesi için çaba göstermediklerini belirtmesine rağmen mitolojik bir masal izlerken buluyoruz kendimizi.
Spoiler olmaması adına detay vermesem de doğanın bizden bir gün intikam almak isteyeceği filmimiz ana fikri. Yukarıda bahsettiğim gibi de insanın kendi için ne kadar acımasız olabileceği de başka bir gerçek.
Filmi izlerken kendi adıma yaptığım sorgulamayı sizlere de sormak isterim. Konu kendiniz olunca çevrenize karşı ne kadar adaletli olabiliyorsunuz?
İyi seyirler.
Alperhan Benlioğlu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümleri mezun olduktan sonra kariyerime Hacettepe Üniversitesi’nde MBA ile devam ettim. Aselsan’da 12 yıl Proje Yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra, kariyerini Prowin Danışmanlık’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak sürdürüyorum. Sinema ve edebiyat ile yakından ilgileniyorum. “Sihirli Maceralar Kitabı”, “Bal Porsuğu Uzaylılara Karşı” ve “Hindistan Cevizine Ne Oldu?” isimli üç çocuk kitabım bulunuyor. Bugüne kadar şiir ve hikayelerim 10’un üzerinde farklı kolektif kitapta yer alırken, yazmaya devam ediyorum.