Şebnem Özbay
Her seferinde dört ayak üstüne düşen, fakat heyhat! Aklı beş karış havada gezen şanslının biri, her daim her öküzün altında buzağı arayan; aramayı meziyet sayan, bulursa yüreği buz gibi soğuyan, bulamazsa bulana kadar hiddetini esirgemeyen marazlı birine dağ yolunda rastlamış… Birlikte yolu yarılamış, yorulunca bir meşe ağacının altına oturmuşlar. Daha oturur oturmaz marazlı feryat etmiş. “Ah, kafam!” Şanslının başına düşecek değil ya! Bir meşe palamudu marazlının kafasına düşmüş. Bunun üstüne şanslı, şanslı oluşunun mahcubiyetiyle, marazlının şerbetine şekeri fazla katınca marazlı iştahlanmış; ‘’daha çok şeker versene, şansından da içine katıversene!’’ demiş. Sempatiyi de, empatiyi de hemen de tepe tepe yükselten şanslıyı, dağlarda şağılayan keklik bile durduramamış. ‘’Memnuniyetle verivereyim, hatta sana yerini de gösterivereyim,’’ demiş. Sonra dağı titreterek kükremiş.
‘’Açıllll susam açılllll!’’ Dağdan tık yok, açılmamış.
‘’Açılsana çabuk! Emrediyorum son defa… Açıl susam açılllllll!’’
İyice efelenince o vakit açılmış açılmasına fakat vah şanslının başına gelenlere… Marazlı, bu kez dağın eteğindeki taşları toplayıp yola dökmez mi! Sözde buzağı bulacak. Buzağı dağın altında ne arar? Şanslı, isyan ede ede dört ayağının ikisini yerden kaldırmış, diğer ikisinin paçasını sıyırmış ve başlamış yola saçılan taşları toplamaya…
Burnundan soluyarak güç bela yolu açmış. Gitme vakti gelmiş, kervan yolda dizilmiş. Tam “oh’’ çekecekken su testisi su yolunda kırılmasın mı?! Vah ki vah!.. Homurdanan marazlıya sinirlenen itler birbirinin kuyruğuna basmak için fırsat kollarken koskoca dağın fare doğurduğu haberi gelmiş. Şanslı, ‘’şansıma tüküreyim’’ demiş. Koparacağını koparmış, yapacaklarını yapmış olan marazlı, ‘’seninle uğraşamam!’’ deyip şekerlerle kaçmaya başlamış. Şanslı, ‘’ama ben senin için neler yaptım’’ diye söylenince de arkasına bile bakmadan ‘yapmasaydın, bana ne?’ deyivermiş. E onca şeyden sonra dağ dağa küsmesin mi!
Dağın küstüğünü öğrenen diğer dağ, ‘’madem öyle ben de küstüm ona bundan böyle’’ deyince küsüşmüşler. Şanslı, iki dağ arasında sıkışıp kalmış. Dört ayak üstüne düşenin şansı çok, aklı eksik vesselam! Yavru ceylan gibi kaçmak, seke seke çaydan geçmek varken…
Kurtulduktan sonra söz vermiş kendine. Herkesle yol yürümeyeceğine, herkes şeker ikram etmeyeceğine, kimseye şekerin yerini göstermeyeceğine ve başkasının yükünü bir daha asla taşımayacağına…
İşte böyle almış dersini.
O yük seninse yol senindir ama başkasının yüküyse yol yakınken indir, demeyi öğrenmiş.

İstanbul’da dünyaya geldi. Üniversiteyi, İşletme Bölümü’nde bitirdikten sonra finans alanında bir süre çalıştı. Çocukluğundan beri yazar olmayı hayal ederdi. Okuma tutkusunun yanına yıllar içinde yazma tutkusunu ekledi. Yayınlanmış bir romanı, dört öyküsü, değişik dergilerde yayınlanan şiirleri ve deneme yazıları vardır. Halen, Suaremag dergisinde yazmakta ve yeni romanını yayına hazırlamakta.


