Kenan Doğru
“Pembe panjurlu bir evin hayallerini kurarken, mabedini terk etti kendilik. Başkalarının engin topraklarına aldanıp, daracık labirentlerde kaybetti hislerini.
Ah, zaman! Geçmiş geleceğe gebeyken, gelecekte bir geçmiş doğdu, kötülüklerin içine hapsolmuş zamanın kanlı pis rahminden. Oldu, zaman içindeki anlar öylece: “artık, atık, itik,” sen hiç fark etmeden.
Göklerdeki cennet ile ayakların altındaki yere sıkıştı benlik. Kendisi gibi olmak isterken, başkasının yerini almak istedi içindeki hinlik. Terk edilmiş ruh, eridi bir mum gibi, eğilerek dimdik.
Istırap dolu geçmişi silmek için, olmayan geleceğe kaygılar duyup, sürünün peşinden gitti içindeki kimsesizlik.
Non, je ne regrette rien’nin sözleri gibi, kederinden inlerken içindeki kısılmış sesler, geldi geçti pişman içkinlikler.
Kurtulmak için, bir “zaman” kavramı yaratıp, onu lime lime parçalarına ayırdı akıl. Ve inandığın kimlik…”
İkilikten bir anlam ve ondan bir hiçlik; üçgen dünya var oldu, üçten. Bilgelere yaşlı adını koydular, masumiyete aptal çocuk, aşk dolu yüreklere de gençlik dediler; olur öyle “geçici bir hevestir,” dediler.
Parçalarına böldüler ânı. Ve intikamı gecikmedi sen kaçarken, duranın.
Geçmişe gömülen yaşanmamışlıklar, hınçla geleceğe kanca attılar kötülüğün ipleriyle. Canlı bir ölü doğdu nur topundan sonra, patlamak üzere olan bir bomba. Çünkü bir ruh taşıyordu derinlerinde; boyun eğmeyen, itaat etmeyen.
O içkin Görünmez’in üzerine, kötülük çiçekleri ile bezenmiş bir elbise diktiler. Ve üzerine dizeler dizdiler: ne kadar güzelsin diye.
***
Yitirilen cennetin aşkın nehirlerine, yok oluşun pas tutmuş mürekkep lekesi, damla damla damlatıldı kirlenmiş kalplerden. Düşlerin denizi, ruhun berrak sulları, zehirlendi kan içerek böylece.
Madde ve ruh arasında can çekişti can. Aklını yitirmiş ben, “arzunun çemberini daraltırsan, daha az mutsuz olursun,” dedi, benliğini sonsuza bölen iki aynanın arasına sıkıştığında.
***
Sen, kötülerin eline cennetin tapusunu kendi ellerinle teslim ettin. Toprak ile can bulan hayat ağacını kesip, sayfalarına böldün. Sonra o kâğıt parçalarıyla, sattın her bir karışını cennet bahçesinin.
Bunu fırsat bilen karnı tok modern dünyanın efendileri, kızgın bir yağda pişirdiler etlerini geleceğin. Delikli bir fıçıyı sürekli suyla doldurmakla cezalandırılmış olan Danous’un Kızları gibi, güzel yalanlarla süslediler delinmiş kirli gökyüzünü.
Ağaçlar yok oldu.
Böcekler çatırdadı sıcaktan.
Kuşların kanadı kurudu.
An değişti, zaman oldu.
Sen değiştin.
Susuz bırakmak için ruhunu, parçalanmış zamanının her diliminde hayaller sattılar, sen arzularına koşarken. Şimdi de geçmiş çıktı karşına; geçmişte, gelecek. Arafla cehennem arasında bir yol işte!
Okyanuslardan, içi yakan zenginlikler yarattılar; serinlemek istediğinde bir kaşık tadıp, sen daha çok isteyesin diye.
Tüm olanlar böyleydi…
Ve öyle oldu!
Geçmiş, gelecek; iki parçaya bölünmüş, şimdinin kurbanısın sen. Kelimelere tutunmuş, bir tutucusun; bir yengeç, bir kerpeten.
Sıfatlar hastalığın, zarflar bahanen, fiillerde kaçışın oldu hep. Ve ayrık zaman, umudun.
İyinin peşindeyim diye zannetme! Güzelliğin bile içinde gizlenen çirkinlikten dolayı, nefret edip peşine düştün sen.
Çağların, ruhunun üzerini örttüğü ölülerin külleri, seni daha ne kadar saklayacak karanlık mağaranda? Sansürlenmiş “hayır”ların bir gün “evet”lerinin yalan yığınını aştığında, durabilecek misin göz yaşlarından taşan o ulvi nehrin acı suyu karşısında?
Yoksa?
Yoksa, nefretin bileğini bükmeye çalışırken, belleğinin sınırlarının içinde hapsolan, büyüyememiş Peter Pan’lar ordusuna karşı mı savaşacaksın?
Güneşe karşı kılıcını kaldırırken, ardında uzayan gölgenle mi korkutacaksın, içinde kaybolduğun karanlığı?
Zamanın iplerine tutunmuş cambazlar, yaşamı geride bırakıp, sözde anda -hayatta- kalmaya çalışırken, şimdi soruyorum: Bu yapılanların karşısında belleğini verir miydin onlara; kurtulmak için acılarından, eğer yaşanmış tüm ömrünü yeniden verseydim sana?
Yoksa kötülüklerine geçmiş, ben masumum mu diyeceksin hâlâ?
Sana iyi gelmeyen her şeye, her evet dediğinde, bana da mı hayır diyeceksin içinden?
Benden de mi saklayacaksın, kendini!
HATIRLATMA
* Latince “Nosce te ipsum” Türkçeye “Kendini tanı” veya “Kendini bil” olarak çevrilebilir. Sokrat’ın felsefesiyle sıkça ilişkilendirilir. Ancak, ifadenin tarihi daha da eskiye, Antik Yunan’a kadar uzanır. Bu ifadenin kökeni Delphi’deki Apollon Tapınağı’nda bulunan ünlü “Gnothi seauton” (Kendini bil) yazısına dayanır. İki ifade aynı temel felsefi öğretiyi içerir: İnsan, kendi içini keşfederek gerçek bilgiye ulaşabilir.
* Non, je ne regrette rien, bir Édith Piaf şarkısıdır. Türkçesi “Hayır, hiçbir şeyden üzgün değilim” anlamına gelen şarkı, Nobody Loves Me (1994), Inception (2010) gibi bir çok filmin unutulmaz müzikleri arasında yer alır.

Kenan Doğru, Ardahan’da doğdu. İstanbul’da yaşıyor. Uluslararası bir firmada yönetici olarak çalışmakla birlikte, küçük yaşta tutku edindiği yazı alanında üretmeye devam ediyor. “Sapien Hislerim” adlı deneme aforizmalar kitabının yazarı olan Doğru’nun çeşitli mecralarda yayımlanmış pekçok öyküsü bulunuyor. Mühendislik eğitiminin ardından yüksek lisansını tamamlayan Doğru, şimdilerde İstanbul Üniversitesi “Felsefe” bölümünde eğitimine devam ediyor. Aynı zamanda ilk romanı ile okurlarıyla buluşmaya hazırlanıyor.