Sinemanın büyülü dünyası bazen bizi hem duygusal bir yolculuğa çıkarır hem de insan doğasının karanlık yönleriyle yüzleştirir. İspanyol Guillermo del Toro’nun filmi “Pan’ın Labirent’i” tam da bu türden bir baş yapıt. Bir yanda savaş, diğer yanda Yeraltı Krallığı. Bir yanda minik Ofelia, diğer yanda Prenses Moanna. Bir yanda acımasız gerçekler, diğer yanda fantastik bir macera. Pan’ın Labirent’i sanat ve direniş üzerine sarsıcı bir film ve Cornelia Funke’nin anlatımıyla da etkileyici bir kitap.
NİLGÜN KARATAŞ

Bir süredir Suare Dergi için “kitaplardan filme uyarlanan eserler” konusunda bir seri hazırlamaya çalışıyorum; harika bir liste hazırladım. Hangisinden başlasam diye düşünüyordum günlerdir, kitabını da filmini de çok sevdiğim birkaç eser arasında bir türlü seçim yapamıyordum. Çünkü bu iş tekrar bir okuma, tekrar bir izleme ve epey disiplinli bir çalışma gerektiriyor. Tam birine karar vermiştim ki; aklıma nedense ilk 10’uma almadığım bir eser düştü: Pan’ın Labirenti.
Kitabın yazarı; Cornelia Funke.
Filmin senaristi ve yönetmeni; Guillermo del Toro.
Aklıma düşmesinin nedeni, İsrail-Filistin arasındaki adına savaş denmeyen çatışma(!) öyle bir çatışmaki çocuklar ölüyor. Oradaki insanları düşünüyorum; çocukları, hayvanları. Ne olduğunu anlamadıkları ancak bedelini çok ağır ödedikleri bir trajedinin ortasındalar. Bize düşen, üzülmek. Bir de dilimiz döndüğünce, elimizden geldiğince savaşa hayır demek.
Savaşa meydan okuyuş tarzını pek sevdiğim ve birkaç ke izlediğim Pan’ın Labirenti’ni neden uyarlama listeme almamış olduğuma şaşarak, filmi yeniden izlerken, kitabı da ilk kez okumaya başladım. Ve neden listeme girmediği de belli oldu; ben kitaplardan filme uyarlanan hikayelerin peşindeydim, Pan’ın Labirenti ise filmden kitaba uyarlanmıştı. New York Times’ın çok satan yazarlarından Cornelia Funke, Oscar ödüllü yazar-yönetmen Guillermo del Toro’nun bu filminden esinlenerek kısa öykülerle tamamlanan destansı ve karanlık bir fantastik roman kaleme almış, çizimlerle etkisini artırmıştı.

Bu nedenle Pan’ın Labireti’ini film üzerinden okuyarak, elimden geldiğince bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum. Sinemanın büyülü dünyasında, bazen öyle eserler karşımıza çıkar ki bizi hem duygusal bir yolculuğa çıkarır hem de insan doğasının karanlık yönleriyle yüzleştirir. İspanyol yönetmen Guillermo del Toro’nun 2006 yapımı filmi “Pan’ın Labirent’i” (El Laberinto del Fauno) tam da bu türden bir baş yapıt.
Film, İspanya İç Savaşı döneminde geçer; 11 yaşındaki küçük Ofelia, hamile annesi Carmen’le Kaptan Vidal adındaki acımasız üvey babasının yanına taşınır. Direnişçilere karşı acımasız bir savaş yürüten Yüzbaşı Vidal, sevgi ve merhamette yoksur bir adamdır. Annesinin yeniden kurmaya çalıştığı yeni yaşam Ofelia için çok zordur, ancak onun harika bir baş etme yöntemi vardır. Ofelia’nın hayal dünyası, gerçek dünyanın zorlayıcı koşullarından kaçmasının bir yolu olur. Bu kaçış, eski bir labirentin derinliklerinde gizlenen fantastik bir dünya olan Pan’ın krallığına açılan kapıdır.
Ofelia, bu dünyada Prenses Moanna’dır ve gerçekleştirmesi gereken üç zorlu görev vardır. Bu görevler, fantastik bir dünyanın içine yerleştirilmiş ve Ofelia zorluklarla başa çıkmasına ve gerçek dünyanın zulmünden kaçmasına olanak verir. Hayat Ağacı, Kara Kurbağa,Kapı, Ağaç, Anahtar, Göz, Kitap, Bıçak, Kan. Bu kelimelerin her birini büyük harflerle başlatım, çünkü bunların her birini bir başlık olarak incelemek mümkün. Pan’ın Labiretinti, imgelerle, meteforlarla dolu. Film üzerine de, kitap üzerine de farklı okumalar yapmak mümkün. Mesela, dikkatle bakarsanız kitabın kapağında ve filmin afiş versiyonlarından birinde yer alan, minik Ofelia’nın önünde durduğu ağaç; ana rahmini simgele miyor mu? Ofelia, buraya girerek Yeraltı Krallığı’nın Prensesi Moanna olarak yeniden doğmaya çalışmıyor mu?
Pan’ın Labirenti çok katmanlı bir film, haliyle kitap da öyle. Fantastik ile gerçek dünyanın ustaca birleşimini sunan bir masal diyebiliriz. Ofelia’yla birlikte içine çekildiğimiz fantastik dünya, yaratıkları ve sihirleri ile bizi büyüleyici bir atmosfere çekiyor. Ancak film, sadece bir masal değil, aynı zamanda insan doğasının karmaşıklığına ve direnişin gücüne odaklanan bir politik alegori de sunuyor.
Guillermo del Toro’nun yönetmen ve senarist olarak yeteneğini gözler özüne seren Pan’ın Labirent’i, savaşın yıkıcı etkilerini ve masumiyeti koruma çabalarını bir araya getirerince derin okumalara da kapı açıyor.

Guillermo del Toro, bir röportajda filmi yazma sürecinden bahsederken, İspanyol İç Savaşı’nın çocuklar üzerindeki etkileri ve kendi hayal dünyasındaki fantastik öğelerin nasıl birleştirilebileceği konularına odaklandığını belirtiyor. Ofelia karakteri, del Toro’nun kendi çocukluk anılarından esinlenerek ortaya çıkmış. Günümüz dünyasında yaşanan vahşet; kimbilir gelecekte yeni del Toro’ların ortaya çıkmasına neden olacak.Bu bilinmez ama bilinen o ki, pek çok çocuk geleceği göremeyecek ya da hayatta kalabilme mücadelesi dışında hiçbir yeteneğini sergileyemeyecek.
Filmin, görsel zenginliği ise bambaşka bir konu.Del Toro’nun özenle tasarlanmış setleri, yaratıkları, efektleri seyirci olarak bizi büyüleyici bir dünyaya davet ediyor. Bu başyapıttan yola çıkarak, şu konularda uzun uzun yazabilir, uzun uzun konuşabiriz.
- İspanya İç Savaşı, Franco dönemi İspanya’sı ve savaşların ve diktatörlerin insanlara neler yaşattığı,
- Masallar ve mitolojinin, dünyayı anlama, anlamlandırma ve baş etme yöntemi olarak önemi, semboller, imgeler, göndermeler,
- Çocukluğun ve masumiyetten yola çıkarak evrensel temaların irdelenmesi.
Bunların hepsi mümkün; filmi ve kitabı fantanstik bir destan olarak da ele alabiliriz, Franco diktatörlüğünün eleştirisi olarak da. Pan’ın Labirent’i sanat ve direniş üzerine harika bir eser. Bir kez değil, birkaç kez izlenebilecek fantastik bir baş yapıt.

H. Nilgün Karataş
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden “gazetecilik yapmayacağım” diyerek mezun oldum ve yıllarca Milliyet, Dünya, Günaydın, Akşam, BusinessWeek Dergisi, Para Dergisi ve Hürriyet Gazetesi’nde “çok severek” çalıştım. Uzmanlık alanım ekonomi gazeteciliği olmasına karşın kitaplar ve filmler beni her zaman büyüledi, hayatı onlar üzerinden çözümlemeyi sevdim. Hep yazdım, çok yazdım; ilk yayımlanan romanım Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar oldu, Halen Suare Dergi, Bianet, Distopya ve Yeni Sinema Dergisi için yazarken öykü, roman ve senaryo çalışmalarımı da sürdürüyorum. Bu arada ikinci üniversite olarak İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü öğrencisiyim.

Pan’ın Labirenti: Fantastik bir baş yapıt
Hellboy, Devil’s Backbone ve Blade 2 filmlerinin yönetmeni Guillermo Del Toro’nun 3 dalda Oscar ödüllü başyapıtı, İspanya’da faşist iktidarın tüm vahşetinin gölgesinde yalnız bir kız çocuğu olan Ofelia’nın gözünden savaşın dehşetini gözler önüne seriyor.

Filmden uyarlanan bir kitap olarak; Pan’ın Labirent’i
Oscar ödüllü Guillermo del Toro tarafından yazılıp yönetilen ünlü filmden ilham alan Pan’ın Labirenti 2019 yılında yazar Cornelia Funke tarafından romana uyarlandı. Film ile aynı adı taşıyan kitap, genç Ofelia’nın etrafında dönüyor ama bu kez onun zihninden geçenleri daha net görebiliyoruz.


