Barış Karaoğlan’ın yazdığı “Portakal Ağaçları”, amcasının son isteğini yerine getirmek için Hatay’daki Saint Pierre Kilisesi’ne yaptığı yolculukla birlikte başta kendisi olmak üzere, etrafındaki her şeyle yüzleşme, onlara dokunabilme ve en önemlisi de bunları sevgiyle yapabilmesi üzerinden hayatı yeniden keşfetme öyküsü anlatıyor.
BURAK SOYER

Edebiyatta “kendini keşfetme”, “yaşamın, sevginin gücü” gibi konuların niteliğindeki hafif de olsa eksen kayması, kitabı otomatik olarak “kişisel gelişim” parantezine iter. Kişisel gelişim gibi kolay yutulan bir lokma olmamak için tırnak içinde yazdığım konularda tekrara düşmemek, kurguyu devamlı canlı tutmak, yan karakterlere daha fazla “iş vermek”, edebi niteliği artırarak metni “kişisel gelişim” tufasından uzakta tutar.
Barış Karaoğlan’nın A7 Kitap etiketiyle yayımlanan “Portakal Ağaçları” bunun için iyi bir örnek. Amerika’da yaşayan hayli zengin Antony’nin, amcasının son isteğini yerine getirmek için Hatay’daki Saint Pierre Kilisesi’ne yaptığı yolculukla birlikte başta kendisi olmak üzere, etrafındaki her şeyle yüzleşme, onlara dokunabilme ve en önemlisi de bunları sevgiyle yapabilmesi üzerinden bir yeniden hayata tutunma öyküsü anlatan kitap, sürpriz sonuyla da okuru kendi çizgisinde iyi bir hikâyenin içine çekiyor.
Ailesini bir trafik kazasında kaybeden Antony Caprini, amcasının son isteğini gerçekleştirmek üzere Hatay’da bulunan Saint Pierre Kilisesi’ne bir ziyaret gerçekleştirmek ister. Bu ziyarete bir anlamda son yolculuk gözüyle de bakmaktadır zira Antony’nin kendisi de kanserle mücadele etmektedir ve yaşamak için çok da fazla zamanı kalmamıştır. Adana’ya vardığında bir taksiye biner ve şoföre Hatay’a gitmek istediğini söyler. Taksici Suat, İncirlik Hava Üssü nedeniyle buraya gelen yabancıların oraya gideceğinden emindir ancak bu beklenmedik misafirle birlikte 200 kilometre yol yapacaktır. Muhabbetin koyulaşmasıyla beraber Antony, Hatay’da olduğu süre boyunca Suat’tan kendisine şoförlük yapmasını ister. Hazır müşteriyi bulan Suat da bunu kabul eder.
Yola koyulduklarında Antony, Adana’nın portakal kokusu dolu yollarından geçerken bundan çok etkilenir ve Suat’tan bir portakal bahçesinde durmasını ister. Antony, tabiri caizse uzun zaman sonra ilk defa nefes aldığını hisseder, portakal kokularına vurulur ve bu turuncu meyvenin sihri hem hafızasına hem gönlüne kazınır. İstemeye istemeye bahçeden ayrılan Antony, Saint Pierre Kilisesi’ne geldiklerinde tuhaf duygulara kapılır. Zira amcası bir zamanlar burada görev yapmıştır ve kilisenin Hıristiyan âlemi için büyük önemi vardır. Ziyaretini tamamladıktan sonra Adana’ya dönerler ve Antony bir işlem yapmak için bir bankaya girer. Kem küm ederek ona yardımcı olmaya çalışan güvenlik görevlisinden umduğu medet yerine gelmeyince o esnada bankada olan Semra, Antony’ye yardım eder. İkisinin de işi bitip de bankadan ayrılırken Antony Semra’yı kolundan yakalar ve teşekkür etme bahanesiyle kahve içmeye davet eder. Antony ilk bu plansız programsız ilk buluşmadan sonra Semra’ya tutulur. Sonrasında da tesadüf kabilinden bir kez daha Semra’nın karşısına çıkar. Onun hikâyesini dinler, kendi hikâyesini anlatır. Böylece ikili arasında adı konulmamış bir aşk başlar.
Günler Antony, Suat, Semra ve Semra’nın kızı Betül için toz pembe geçmektedir. Ancak bu sıralarda Antony bir atak geçirip de hastaneye kaldırıldığında durumunun hiç de iç açıcı olmadığını öğrenirler. Antony kalan ömrünü doyasıya yaşamak, ilaçlarla vücudunu daha fazla yormak istemediğini söyleyerek hastaneden ayrılır. Kendisinin peşini bir türlü bırakmayan Semra’nın eski kocasından da uzaklaşmak amacıyla bir ev tutar. Evin yardımcısı vasıtasıyla tıbbi bilgilerini doğanın nimetleriyle birleştirerek kendi tedavi yöntemini uygulayan Lokman Hekim’in direktifleri doğrultusunda Antony tedaviyi kabul eder. Günden güne iyileşen Antony, artık ömrünün kalan kısmını Semra ve Betül’le birlikte geçirmek ister. Semra da bunu kabul eder ve üçü için yepyeni bir macera başlar…
Barış Karaoğlan, “Portakal Ağaçları”nı ilk başta bir senaryo olarak kaleme almış. Ancak hikâye genişledikçe senaryo romana evrilmiş, derdini de daha rahat anlatabilir hale getirmiş.
“Portakal Ağaçları”, bir keşfediş, sevgi, aşk, dostluk gibi kavramları içine alan, bunu da dozunda yapan bir roman. Gerek olay örgüsü,gerek karakterler ve ters köşe sonuyla konunun meraklılarını yeterince tatmin edecek bir metin olan “Portakal Ağaçları”, barındırdığı pastoral atmosferiyle tüm bunları bir arada toplayıp içeriğine zenginlik katmayı başaran bir kitap olarak kayıtlara geçiyor.

Burak Soyer
2005 yılında Radikal Gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Kitap Eki’nde gazeteciliğe başladı. Şimdiye kadar Milliyet, Hürriyet, Hürriyet Kitap Sanat, BirGün, BirGün Pazar, BirGünKitap, Taraf, Cumhuriyet Pazar, T24, Gazete Duvar, sendika.org, solhaber.org’a, siyaset, edebiyat, müzik, sinema, tiyatro yazıları yazdı. Halen Gazete Pencere, Bianet, Gazete İkinci Yüzyıl ve OT dergisine kültür sanat, K24, Edebiyathaber.net, Oggito, Ne Okuyorum?, Ajandakolik, Mahal Dergi, Romanoku internet sitelerine de edebiyat yazıları yazıyor. 2017 yılında ilk kitabı Zıvana Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı. Zıvana’nın devamı olanBuji de 2019 yılında aynı yayınevinden çıktı. Son romanı Ring ise, geçtiğimiz Eylül ayında Karakarga Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. 2015 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olan Burak Soyer, halen Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sanat Tarihi bölümündeki eğitimine devam etmektedir.


