Elif Gülünay, Eckhart Tolle tarafından kaleme alınan “Şimdinin Gücü – Gerçeği Arayanların Mutlaka Okumaları Gereken Bir Kitap”ı Suare Dergi için yorumladı.

“Biz zihnimiz değiliz…”
Hani yaşamımızda “kırılma noktaları” vardır ve bunların idraki içinde oluruz, hatta yeri geldiğinde bir anekdot olarak paylaşırız ya!
Belki şimdi! Şu an!, bunlardan birini paylaşacağız… İşte böylesi bir kitaptır ŞİMDİNİN GÜCÜ…
Tabii eğer kendimize izin vermeyi başarırsak!, çünkü zihnin kandırmacalarından, tuzaklarından birine kıpılabiliriz. ÖTELEME…
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
“Ölüm, siz olmayan her şeyin soyulup gitmesidir. Yaşamın sırrı ‘ölmeden ölmek’ ve ölüm diye bir şeyin olmadığını görmektir.”
“Özgürlüğün başlangıcı sizin o hükmeden varlık -yani düşünen- olmadığınızı idrak etmektir. Bunu bilmek sizin o varlığı gözlemlemenizi mümkün kılar. Siz düşüneni izlemeye başladığınız anda, daha yüksek bir bilinç düzeyi harekete geçer. O zaman siz düşüncenin ötesinde engin bir zeka aleminin bulunduğunu, kullanılanın minicik bir veçhesi olduğunu fark etmeye başlarsınız. Ayrıca, gerçekten önemli olan her şeyin -güzellik, sevgi, yaratıcılık, sevinç ve iç huzurunun- zihnin ötesinden kaynaklandığını da fark edersiniz. Böylece uyanmaya başlarsınız…“
“Zihin, eğer doğru kullanılırsa, muhteşem bir alettir ama yanlış kullanılırsa (genelde hiç kullanmamamızdan) çok yıkıcı bir hale gelir. Siz, zihin olduğunuza inanırsınız. Alet sizi ele geçirmiştir, o sizi yönetmektedir…“
“Bir insan bu ileri spiritüel olgunluk düzeylerine eriştiğinde, sevgi, canlılık, kişilik, bedensel farkındalık, sezgi, algı, iletişim ve irade gücüyle ilgili olağanüstü yetenekler ortaya çıkmaktadır…” söylediklerinden sadece bir bukledir Echart’ın.
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
Evet bu haftaki spot, elifceyorumlanan filmlerin alt okumalarında da görülen ZİHNİ, yaşanmışlığıyla kitap haline getiren Echart Tolle oldu.
Bir mıknatıs gibi çeken, uyaranlarla, tetikleyenlerle dolu dünya karşısında, tekrar tekrar duygu girdaplarında, kapana kısılmış, döngüler içinde boş bir ömrü, zombi kıvamında geçiriyor olabiliriz, ama sisteminin işleyişini şöylesi formülize edişin de, zorluğu kolaylaştırması umulmaktadır;
bir makina olduğumuzu varsayarsak;
ETKİ🔜 ZİHİN(Arşiv) 🔜 DUYGU 🔜TEPKİ
Etki; Gelen her uyaran, tetikleyen.
Zihin; Filmleri spiritüel yorumlarken de sıkça anlatıldığı üzere, yapay zeka gibi yapılmış, kodlanmış tarafımız (aile, çevre, arkadaş, sosyal medya, din, gelenek vs), algı aralığımız.
Duygu; Gelen etki zihne uğrayıp arşive bakar, klasör açılır ve nasıl kodlamışsa ona göre duygu açığa çıkar.
Tepki; Açığa çıkan duygunun somutlaşması.
Sonucu (tepki) değiştirmek istiyorsak, kontrolü nasıl ele alabileceğimiz aslında denklemde açıkça gözükmektedir.
Yaşamışızdır… bazen başkalarının zanlarına maaruz kalırız, “şunu düşündün, şunu hissettin, şöyle davrandın” diye… işte, öncelikle bunun en objektifinden olanını kendi kendimize yapacağımız bir gözlemcimiz gerekmektedir.
1) Zihinden geçen düşünceleri takip edebiliriz veya,
2) Beliren duygunun farkındalığında olabiliriz veya,
3) Çıkan tepkiyi görebiliriz.
👉 Eğer o an zihnimizden geçeni avlayabilirsek, “bu bana ait değil” diyerek, duygu ve tepkiyle sonuçlanmadan müdahale edebiliriz. Onu yargısız bir şekilde izlemek, gözlemlemek şifalanması için yeterlidir. İzlemek, onu o an’da olanı kabul etmektir. Direnç her zaman güçleştirici bir etkendir.
En temizi ise, zihnimizin söylediğinin altında yatan sebeplere ulaşabilmek olurdu elbet. Neyi, neden, ne zaman böylesi kodlamış olabiliriz ki algımız bu koordinattadır, gibi.
👉 Diyelim kendimizi an’da gözlemlememize rağmen, hakim olamadık ve duygu oluştu! Yukarıdaki süreci yaşarız gene. Neden bu duyguyu hissediyorum, altında ne yatıyor? Zihin bana ne söyledi? Veya duygunun içinde kalmak, kabul etme hali.
👉 Hadi, zihnin söylediğini de duyguyu da durduramadık ve tepki oluştu. Bu sefer takip, tepkimizden başlar. Bizi tetikleyen nedir?
Avlamamıza rağmen, defalarca kontrolümüz dışında kalabilir olan. “Bak gene yaptım, kahretsin” gibi kızmak öfkelenmek yerine, başkalarına gösterdiğimiz hoşgörü, nazikliğin kat kat fazlasını kendimize göstermemiz gerektiği söylenir Toltek bilgeliğinde. Değerli olan farkındalık içinde olmamız, çünkü her seferinde biraz daha yaklaşmışızdır zihni kontrole.
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
Düşünen ve BEN dediğimizin dışındaki alanın bilinçli oluşunu hissedebilmek adına, refleks gerektirecek anlarımızı hatırlamamız yeterlidir. Mesela geçmiş bir tarihte, kafamı çevirmemle görebildiğim, üstüme gelen minibüsün kaputuna, saliseler içerisinde atlamam! Elbet bu planlanmadı, zihne danışacak süre yoktu ve eğer bu hamle yapılmasaydı teker altında kalınacaktı yani olabilecek en iyi çözümü o an’da Echart’ın da işaret ettiği ENGİN ZEKA bulmuş oldu! Çok korktuğumuz zamanlarda da aynı alanla birleşme gerçekleşir. Zihni sessizleştirebildiğimiz her an ise zaten oradayızdır hep… Devamlı surette bu engin zekanın içinde olduğumuzu, zihinde arşivlediğimiz o artık duyguların algoritmasından uzak, onu alet kutusu gibi kullanabildiğimizi hayal edelim… Miss!..
🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆🔆
“Şimdi’nin Gücü” nün, kitaplığımızın ötesinde her nefesimizde, yaşamımızda yer alması dileğiyle, şöyle sonlanacak cümleler… bir hikaye ile, belki bazınızca da bilinen;
Göl kenarındaki bir kasabada herkes yaklaşan sel baskınını ve fırtınayı konuşuyormuş;
Köyün papazı “Allah bizi korur, korkmayın” diyormuş.
Göl yükselmeye başlamış, kilise de gölün hemen kıyısındaymış. Yerliler kasabayı terk ederken kiliseye uğramışlar, papazı dua ederken bulmuşlar ve
“Papaz efendi, gel araçlarımızda yer var, seni de götürelim.” demişler.
Papaz, “Allah bana yardım eder; ben ona inanırım, dua ederim” demiş.
Kiliseyi yavaş yavaş su basınca tekneyle gelip “Papaz efendi gel, gidelim” diye ısrar etmişler.
“Sizi imansızlar, ben Allah’a her gün dua ediyorum o beni kurtarır.”
Su iyice yükselmiş; papaz çatıya çıkmış, helikopterle gelmişler, merdiven sarkıtmışlar “Papaz efendi, gel.”
“Siz gidin; Allah bana yardım eder!”
Bizim papaz boğulmuş, öteki dünyanın girişinde kuyrukta yüksek sesle sitem etmiş:
“Allahım o kadar inandık, ibadet ettik, şu yaptığına bak, beni kurtarmadın.”
Yukarıdan gür bir ses cevap vermiş: “Papaz efendi önce haber yolladık, sonra araba, sonra kayık, en son helikopter yolladım, daha ne yapayım?”
🍀
“Ölüm, siz olmayan her şeyin soyulup gitmesidir. Yaşamın sırrı ‘ölmeden ölmek’ ve ölüm diye bir şeyin olmadığını görmektir.”

ELİF GÜLÜNAY
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Resim-İş Bölüm, Grafik ana sanat dalından mezun olmuş, mesleğini icra ederken reklam camiasında yer almaya meylederek istifa etmiş, sonrasında fıtratımın öğretmenliğe uygunluğunu idrak ederek geri dönüş yapmış bir resim öğretmeniyim. Mesleğime ilk günkü heyecanımla devam ederken, sadece “istemek” ile herkesin resim yapabileceğine inanıyorum ve bunu deneyimletiyorum. Düşüncelerimizi görünür kılan filmleri ve dizileri ise kendimize olan yolculuğun bir parçası olarak görüyor ve evrilmemize olan katkılarını yorumluyorum.


