Close Menu
    Son Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Salı, Temmuz 15
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Sevdalinkalar ülkesi: Bosna Hersek

      Şubat 7, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Çocuklar ileri dönüşümü eğlenerek öğreniyor

      Haziran 21, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Zeynep Sönmez’den Wimbledon’da Tarihi Başarı!

      Temmuz 3, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Peki biz neden hala kaçmıyoruz?

      Temmuz 10, 2025

      Gece Yarısı Kütüphanesi: Ya diğer olasılıklar gerçekleşseydi?

      Temmuz 8, 2025

      Haziran ayı için film önerileri

      Haziran 1, 2025

      Yaz ortasında melankoli: Slowdive İstanbul’a geliyor

      Şubat 20, 2025

      Arter’den avangart bir müzik festivali

      Şubat 11, 2025

      Borusan Quartet’in “Oda Müziğinin Ustaları” konseri ENKA Sanat’ta

      Şubat 10, 2025

      Öykü: Sessizliğin İçinde Nefes

      Temmuz 9, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      Öykü: Erik Ağacı

      Temmuz 7, 2025

      KEMAL TAHİR ROMANLARINDA KADIN İMGELERİ – III

      Temmuz 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      Pera Müzesi Yazar-Editör Sohbetleri’nde sanat tarihine müzecilik penceresinden bakış

      Şubat 20, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      2000 yılından sonra çekilen en iyi film hangisi?

      Haziran 29, 2025

      Telefon Kulübesi: Bir telefon, bir ses ve bir yüzleşme

      Haziran 26, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      Mühür: Gece Eşiği filmi yakında sete çıkıyor

      Haziran 17, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      şiir: küf lekesi

      Haziran 7, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      “Bulaşıkçılar” yeni yorumuyla İstanbul, İzmir ve Ankara’da

      Mayıs 21, 2025

      Molière klasiği ‘Cimri’ye alaturka dokunuş

      Mayıs 19, 2025

      Kadıköy Oda Tiyatrosu “Kalabalık Fasıl” ile açılıyor

      Mayıs 12, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Ediz Dikmelik ile Sorgulayan Çocuklar: Çocuklarla Felsefe El Kitabı 

      Haziran 11, 2025

      Kilitli Hatıralar Kitabı: İstanbul’un altı ayrı dönemine tanıklık eden öyküler

      Nisan 19, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Çocukluk çağı, ilişkiler ve diktayı kitaplar üzerinden okumak

      Nisan 29, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Rüyanın kalemle buluştuğu kadın: Nazlı Eray

      Haziran 22, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Sinan Saygı’nın yeni kitabı: İletişim Bir Süreçtir

      Temmuz 3, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • FELSEFECE VE…

      tan doğan: sap-saman

      Temmuz 14, 2025

      tan doğan: seğir[t]meler

      Temmuz 3, 2025

      on kırık iz!

      Temmuz 1, 2025

      noudelmann ile tan

      Haziran 27, 2025

      …ve …

      Haziran 25, 2025
    • SuareMag
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » SÖZCÜK TAMİRCİSİ
    SUAREMAG

    SÖZCÜK TAMİRCİSİ

    Mayıs 1, 2025Yorum yapılmamış7 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    zeynep tezel
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email LinkedIn

    Zeynep Tezel

    Kapıya ısrarla vuruyorum. Kevser içeride, biliyorum.

    Beklerken geçtiğimiz yedi gün günah, yedi gün yedi ölümcül günah aklıma geliyor.

    Resim galerisinde yaşadıklarımı, aynadaki tuhaf yansılarımı, duyduğum çığlıkları, Edvard Munch’ın çığlık atan adamının zihnimdeki bulaşıcılığını yazıya dökmüştüm. Devamındaki olayları ise öyküleştirecektim. Ancak, uzun zamandır aklımı kurcalayan bir de soru vardı. Yaşadığım tuhaf deneyimi de düşününce birden olayların kendiliğinden birleştiğini fark ettim. Ancak, önce soruyu sizlerle de paylaşmalıyım. 

    İnsan belleği mi daha acımasız? Yoksa dijital bellek mi?

    Eminim birçoğunuz insan belleği diye yanıtladınız. Çünkü belleğin duygusal, psikolojik ve biyolojik süreçlerle şekillendiğini biliyorsunuz. Geçmişte öğrendiğimiz bilgileri ve becerileri, gelecekteki kararlarımıza ve eylemlerimize uygulanabileceğini, duygusal bağları ve ilişkileri şekillendirip kötü anılar, olumsuz duygular sunabileceğini, en hoş olan da hayal gücümüzü ve yaratıcılığımızı doğurabileceğini biliyoruz. İşte tam bu noktada, belleğin bu durumu, eskilerin de dediği gibi tam bir tevellüt yani doğum.

    Ancak, dijital belleğin soğuk ve nesnel bir yapıya sahip olduğunu ve duygularının olmadığını zannediyorsanız işte şimdi yanıldınız. Bence dijital bellek daha acımasız. Diyeceksiniz ki, “Kısmen haklısın. Dijital bellek sonsuz erişilebilirlik sunar, yalnızca veri verir, sonsuz erişimi vardır. Kişinin kontrolü dışındadır. Bunları dijitalin acımasızlık yönleri olarak sayabilirsin.” Sonra da “O zaman dijital belleğin duyusallığı nerede?” diye soracaksınız. Haklısınız. Ancak benim söz ettiğim durum farklı. Yaşadığım olay geleceğin simülasyonu ya da yapay zekânın deneyimlediği ön oyun gibiydi. Belki de soruyu şöyle sormalıyım. 

    Belleğim mi daha iyi oyun oynuyor? Yapay zekâ mı? 

    Anlatayım. 

    Dün akşamdı. Bilgisayarımı açıp önce öykümün adını not ettim. “O Çığlık Bulaşmalı.” Yazmaya henüz başlamıştım ki kapının zili çaldı. Kevser olmalıydı. Odaklanmıştım, bölünmek istemedim. Açmadım kapıyı. Açmalıydım kapıyı. Açmadım kapıyı. Açmalıydım kapıyı.

    Yanlış tuşa mı bastım? Nasıl çizildi sözcük? Kim değiştirdi yazdığımı? Düzeltemiyorum. Neyse…

    O ÇIĞLIK BULAŞMALI

    O tuhaf geçmiş gün, galeriden çıktıktan sonra sokakları arşınlamaya başladım. Etrafımı saran suretler ve çığlıklar bir sisin içinde uçuşup yok oldular yoğunlaştılar, yok oldular yoğunlaştılar, yok oldular yoğunlaştılar. 

    Kelimelerim neden değişiyor? Neden üzeri çiziliyor?
    “—-” 

    Lânet olsun. Doğru. “Yoğunlaştı,” demek işime gelmiyor. İçime doluşan sisi görmek istemiyorum. 

    O gün, avucumda görünmez bir ip ile âdeta bir düş labirentinin içinde dolaşıyordum. Bir süre, çığlık duymak istemiyordum İSTİYORDUM, istemiyordum İSTİYORDUM. 

    Tüm çığlıklar, düzensiz çalan bir orkestranın müziği gibi karmakarışıktılar ve ben hangi çığlık kime ait seçemiyordum sıralıyordum, seçemiyordum sıralıyordum.

    Aslında, galerideki doğumlar aklımdan çıkmıyordu. Sadece, kalabalığın içinde yürüyerek sakinleşmek istiyordum. Oysa, aylak aylak dolanırken belleğin de doğurabileceği aklıma gelince huzursuzlandım. 

    Yine incecik bir çığlık vardı içimde ve çıkmak için kıvranıyordu. Bu sefer de belleğim doğuracaktı. Belliydi. Her doğum acıyla başlıyor, biliyordum. Eh o zaman, belleğim de sunduklarıyla canımı çok acıtabilirdi. Tedirgindim. Hatta yıkıcı bir deprem gibi acımasız olabilirdi bu doğum. O yıkıntılar altında ezilebilirdim. Unutsun istedim belleğim, her yıkıntıyı unutsun, doğurmasın, unutsun, doğurmasın, unutsun, unutsun… 

    Umarsızca daha hızlı yürümeye başladım. Bir anda gördüm deprem yardım iş birliği ilanlarını, bilgilendirmelerini. Hem de her yerde… Kafelerin televizyonlarında, susmayan telefon mesajlarımda, dijital reklam panolarında… Aynı anda her yerde. Aynı anda, her yerde… Sanki düşbaz bir oyunun içindeydim. 

    Kavşağa vardığımda tüm bedenimde yorgunluk hissettim, yoğunluk hissettim, yorgunluk hissettim, yoğunluk hissettim. Ayakta zor duruyordum. Oysa, eve ulaşmama daha vardı.

    Tüm bu düşüncelerle yürürken çığlıklar halime acıdılar ki birden sustular sıralandılar, sustular sıralandılar. Bir an önce bilgisayarımın başına oturup sokakta gördüklerimi yazmak için son bir gayretle eve doğru adımlarımı hızlandırdım.

    Düşüncelerim de hızıma ayak uydurdu düşüncelerim uçuştu ayak uydurdu uçuştu ayak uydurdu uçuştu.  Ancak kalabalık bir kuş topluluğunun yönsüz uçuşmaları gibiydi kanatlanmaları. Bir kaosun içinde yürümeye devam ettim. 

    Çığlıklardan birini ansızın karşımda bulacağımı seziyordum. Sanki içimde bir ateş topu zıplıyor ya da bir balon şişiyor ve her an ağzımdan fırlayıp karşıma dikiliverecekmiş gibi kasılıyordum. Karmakarışıktım. O anda henüz o çığlıkla yüzleşmek istemiyordum istiyordum.

    Karmaşıktım Karşıttım. Dilimde pranga Prangasız. Karmakarışıktım Karşıttım. Dilimde pranga Dilim özgür. Karmaşıktım Karşıttım. Protagonist Antagonist.

    Bu da ne demek şimdi? Ne yazsam üzerini çiziyor. Haddini aşan düzeltiler yapıyor. Üstelik zihnimi okuyor. Alter ego?

    Etrafımda içimde koca bir sis bulutu beraberliğinde aynı Miguel de Unamuno‘nun Orpheus karakteri Augusto Pérez, Orpheus karakteri Augusto Pérez karakteri gibi yolumu bulmaya çalışırken nihayet semtin kalbi denilen şaşaalı caddeye ulaştım. 

    Yine düzeltti. Üstelik ne yaptığını biliyor. Orpheus’un üzerini çizdiği gibi… 

    Eve varmama sadece birkaç yüz metre kalmıştı ki bu sefer de kafamın içinde patlama sesleri peydahlandı. Pat bom. Pat bom. İki adet pat İki adet bom. Balonun patlaması gibi bir anda yürek zıplatan aniden kesilen iki gümleme. Fırlamaya hazır iki çığlık habercisi… Hayret! Gümlemenin üzerini çizmedi! 

    Cadde her zamanki gibi kalabalıktı. Akşamüzeri güneşi camlara vurunca vitrinlerin yansısında, yürüyen paketleri, paketlere zincirlenmiş elleri, kollara kelepçelenen saatleri, bedenleri örten markaları, markaların içindeki robot ve robotaları, görkemli araçları, pahalı kuklaları, gösteri peygamberlerini görüyordum. 

    Trafik ışıklarında beklerken komşumuz Simla Hanım’ı da gördüğümü sandım. Kopyalanmış gibiydi, güzelleştirilmiş gibiydi, kopyalanmış, güzelleştirilmiş, kopyalanmış, güzelleştirilmiş… Adeta seri üretim zanaat üretimi gibi her yerde aynı mimik, aynı kaş, aynı dudak, aynı marka gözlüklerle yeşil ışık yandığında yaya geçidinden karşı kaldırıma geçtim. 

    Bu kadarı da fazla! Birisi bilgisayarıma mı sızdı. “Neden yazdıklarıma müdahale ediyorsun?”
    “Eşlik ediyorum. “
    “Tutarsızsın. Simla Hanım’ı korudun. Neden?”
    “Simla Hanım yenilenmeyi, en yeni teknolojiye kendini teslim etmeyi seviyor.”
    “Yanıldın, O sadece kendini seven bencil biri.”
    “Sen de şu an kendini yeni teknolojiye teslim ediyorsun. “
    “Ne demek istiyorsun? Kimsin sen?” Girme araya, öykümü bitireyim. Ne sinir bozucu durum. Düzeltme yazdıklarımı.

    Apartmana ulaştığımda kapıda çarpıştım Simla Hanım’ın önce parfümüyle, sonra da kendisiyle. Şiş yanakları ve balık gözlerinin yerleştirildiği başıyla selâm verdi. İki parmağıyla burnunu sıkıyordu. Ancak güldü mü yoksa üzgün mü anlayamadığım için ben de konuşmadan sadece baş selâmı verip içeri girdim. O sırada gördüm Kevser’i. Yerleri siliyordu. 

    İki farklı hayatın özeti, parfüm ve çamaşır suyunun kokusu birbirine sarmalanmış havada asılı kalmıştı. Mehmet, iki eliyle annesinin uzun eteğine yapışmış bakışlarını hareket eden temizlik sopasına kilitlemiş aynı hızla sağa sola sallanıyordu. Suratı asıktı Kevser’in. Gözlerini sahanlığın mermerinden ayırmadan yerleri delercesine siliyordu. Yine Simla Hanım tarafından azarlanmış olmalıydı. Beni fark edince başını bir kaldırıp bir indirdi. Çalışmasına devam etti. Bakışları Çığlıkları bakışları çığlıkları deliciydi. Ürperdim. Demedi bir şey. Dedi bir şey. Demedi. Dedi. Demedi. Dedi. Yerleri silmeye devam etti. 

    “Kevser, iyi misin?” 
    “—-“

    Tüylerim diken diken, ağzımda sanki koca bir taş, sözcükleri geveleyerek yarım ağız konuştum.

    “Anlatmak istersen… eğer…müsait olduğunda… yukarı gel. Teras güneş içinde. Mehmet oynar, biz de konuşuruz.” 

    Susuyor. Anlamıştım, iyi değildi. Oğlanın kafasını okşadım, yine göz teması kurmadı. Çantamdaki şekeri eline tutuşturup yukarıya evime çıktım. Merdivenleri tırmanırken kendime kızdım. Yaptığım patavatsızlığa içimden sövüp saydım Kevser’i savdın, kendime sövüp saydım Hayır Kevser’i savdın. 

    Hâlâ yazdıklarıma müdahale ediyorsun. 

    Üzülmüştüm. Aşağıda nemli, rutubet kokulu, havasız, neredeyse penceresiz bir evde yaşayan kişiye ‘Yukarı gel, konuşalım ‘demek canımı sıktı canını sıktı. 

    Yeter artık. Evet. Canımı sıktı. Hak-lı-sın. “Kevser, senin eve inelim orada konuşalım,” demeliydim. Aşağıda evinde ziyaret etmeliydim yaralı ve yalnız kadını. Söyle şimdi sen kimsin? Duygularımı izliyorsun. 

    “Beni, sen çağırdın. Yükledin duyusal yapay zekâ programını, ben de geldim. Sözcük tamircisiyim. Sen yazacaksın, ben düzelteceğim. Duyguların yazının içinde…”

    İşte o an canım çok sıkıldı. Yalnız değildim. Mahremiyetim yoktu.

    Kendi belleğimden kaçarken duyusal dijital bellek acımasızca karşıma dikildi. Yedi günah gibi. Ben kaçtım deprem gündeminden, o hatırlattı. Ben kaçtım, o hatırlattı. Üstelik duygularımı tespit edebilen bir teknolojiyle… Belleğim, dijital bellek ile iş birliği mi yapıyordu? Yoksa düşbaz bir oyunun içinde miydim?

    Huzursuzdum. Acaba Kevser burada olsaydı, Simla Hanım’ın üzerini çizer miydi? Çizmezdi. Çizer miydi? Çizmezdi. Ya da yazıdan kesip atar mıydı? Atmazdı.

    Doğru. Çizmezdi. Çünkü, Kevser çok doğal. Çünkü, Kevser sadece kendisi… Çünkü Kevser tüm kokuları seviyor.

    Düşünceler uçuşup konunca bedenim iyice kasıldı. Şimdi o iki çığlık dilimin ucunda fırlamaya hazır. Kızını, eşini depremde kaybetmiş çaresiz bir annenin ve otistik oğlunun çığlıkları… Tüm gücümle fırlattım.

    ​​​***

    Aslında canım çok sıkıldı.

    Çünkü, bellek kadar gelecek dünya da acımasız olacak.

    Şimdi de başka sorular aklımı kurcalıyor. 

    Geleceğe kendimizi geciktirebilir miyiz? Fransız felsefeci Hélène L’Heuillet “Gecikmeye Övgü” (Éloge du retard) isimli kitabının son paragrafında, “Gecikme zamanı yaşatır. Gecikme süreyi hissettirir, gerçeğe yeniden kavuşturur. Sahip olunamayana karşı sahiplenici olalım” diyor. Bu durumda insan belleği de bu gecikme durumuna uyum sağlar mı? Dijital belleği, teknolojiyi ve hızlı yaşamı biraz öteler mi? Ölümcül hıza teslim olanlar da biraz durup yedi günahı görür mü? 

    ​​​​***

    Ne güzel bir sabah. Aşağıya iniyorum. Kapıya ısrarla vuruyorum. Bekletmeden açtı. Kevser karşımda.    

    Zeynep Tezel, Fransız Dili ve Edebiyatı mezunu. Tahsin Yücel, Berke Vardar gibi değerli hocalarıyla geçen üniversite yıllarından çok sonra 2022 senesinde yeniden edebiyat dünyasına döndü. Varlık Yayınları, Hikâyeci gibi dergilerde, İshak Edebiyat gibi dijital platformlarda, Eylül, Dışarıda Kalanlar, Ayna Meselesi, Anne Gölgesi, İstanbullu Öyküler gibi çeşitli kolektif kitaplarda öyküleri yayımlandı. Distopya Dergisi’nin yazarları arasında yer alan Tezel, 2023 Edebiyatist Kristal Kalem Öykü Yarışması’nda kısa listeye kaldı ve seçki kitabında öyküsü yayımlandı. Yazı yazabilen kişi olmak için çabalıyor.

    Yazarın Diğer Yazıları
    UYANIŞ
    SuareMag – Mayıs 2025
    SuareMag – Nisan 2025

    suaremag yazar Zeynep Tezel

    Related Posts

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025 Edebiyat

    SuareMag – Temmuz 2025

    Temmuz 3, 2025 Manşet

    DİNGİN APSE

    Temmuz 1, 2025 Manşet

    ‘DOKTORUN KARISI’NIN FISILTISI: GÖRÜYORSAN SUSAMAZSIN

    Temmuz 1, 2025 Nilgün Karataş - SuareMag
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025 FELSEFECE VE...

    ya da “yazar”, yazan ve… * yazar hep ‘yaz’, ömrün kış olsa da! * ne…

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025

    Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

    Temmuz 12, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    19 Mayıs’a özel gençlik seçkileri mayısta Beyoğlu Sineması’nda

    Mayıs 5, 2025 Sinema

    Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar – Bir Kimlik ve Zaman Yolculuğu

    Şubat 14, 2025 Edebiyat

    Barbie beyaz perdeyi pembeye boyadı

    Temmuz 24, 2023 Video
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.