
Belgin Ulutay
Önünde bembeyaz bomboş sayfa dururken gözleri haberlerdeki yangın görüntüsündeydi. Bir kurgu değil tüm bunlara isyan manifestosu kaleme almak isterdi. Günlerdir yazması gerekene odaklanmak yerine, susturamadığı zihnini susturma çabalarının yanına bir de, son yıllarda normalleştirilmeye çalışılan o bilindik yangın haberlerine karşı öfkesini kontrol etme çabaları eklenmişti. Ne yaparsa yapsın masif kaplama TV ünitesinin üzerinden gelen görüntüleri görmezden gelemiyordu. Elinden gelen bireysel dikkat ve sorumlulukları haricinde, olan bitenle alakalı bir şeyleri değiştiremiyor olmaktan dolayı kendisi ile kavgasına bir türlü son veremiyordu.
Susturamadığı zihni ile en huzurlu hissettiği alanda, beyaz sayfalarda savaşmaya karar verdi. Önce onu ete kemiğe büründürmeliydi. Öldürmeden önce de doğurmalıydı. İsmini koydu: SİYAH.
Daracık koridorun sonunda diken üstünde, elinden bırakamadığı kumanda ile kanallar arasında gezmeye başladı. Muhalif medyada yangın haberlerini izlerken, yandaş medya da Bayan Çokbilmişin, ifade özgürlüğünün sınırları hakkındaki konuşmalarını dinledi.
“Siyah, farkında mısın? Bayan Çokbilmiş yine danışmanlarınca hazırlanmış sayfalarca metni promterdan okuyor.”
Promter’ın bozulmasını, diledi.
“Bayan Çokbilmiş eskiden hitabet ustası olarak anılırken, yaşlandıkça gaf yapmasın diye danışman ordusu olmadan adım atamaz hale geldi. O mu danışmanlarını yönetiyor, onlar mı onu, iyice muğlaklaştı.”
…
“Evet çok yandaşı var, anlayamadığım da bu ya! Tüm bunları göremeyen kitleler hala ve ısrarla etrafında.”
Sanırım körlerin mutlak bir çokbilmişe ihtiyacı var. Fakat Bayan Çokbilmiş lütufmuş gibi verdiklerini, peşin satan gibi sırıtarak toplar, bilmiyorlar.
Şuraya bak ya, muhalif medyada yangınlarla ilgili konuşan belediye başkanı “can kaybımız yok, barınaklarımızı da zamanında boşaltabildik çok şükür” diyor. O kadar para vermesem elimdeki kumandayı televizyona fırlatırdım “SİYAH, ölü yok diyor yahu duydun dime? Ölü yok!”
…
-Tamam, ben de biliyorum yanan ağaç ve hayvanları gerçekten önemsemediklerini ama bu kadarı da fazla artık. Aklımızla alay ediyorlar.
…
– Teröristler mi? Her şeyi teröre bağlamak ne kadar kolay. Kimse üzerine düşeni gerektiği gibi yapmasın. Hemen konu teröre bağlansın olay da çabucak kapansın. Baksana Bayan Çokbilmiş’e, sanki yangınlar her yıl aynı döneme denk gelmiyormuşçasına, daha bir yıl önce yangında kaybettiğimiz binlerce hektar alana rağmen bugün hala yangın söndürme uçaklarının alınmamış olması kendi sorumluluğunda değilmişçesine ve hatta bu alanların özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde olması, bir anlam ifade etmiyormuşçasına ekranlarda yüzü dahi kızarmadan boy boy demeçler veriyor. Satır aralarını, gizli ajandayı okuyamayanlar da aldıkları afyonla siyah gözlükleriyle, sırıtarak geziyorlar.
Peki ya tüm bunlarla beraber insanların doğaya karşı olan umarsızlığı, dikkatsizliği? Sorumsuzca bırakılan izmarit ve şişeler tüm bunları düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum Siyah.
Bu kör büyük çoğunluk celladına aşık olduğu kadar, kendilerinin kendilerine en büyük düşman olduklarını da fark etmiyorlar.
İnsanlar bu kadar kör ve kötüyken, peki Tanrı bunca kötülüğe nasıl izin veriyor?
Yeri, göğü yaratma kudretine sahip olan Tanrı, ol demesiyle yağacak bir yağmuru neden yağdırmıyor? Masum onca canı neden görmezden gelip, acımasızca yok olmalarına müsaade ediyor. Hiçbir şeye muhtaç olmayan o yaratıcı neden bizi istemekle, dua etmemiz, kendisini hatırlamamız için bunlarla sınıyor.
Neden?
Gerçi bize müstahak. Biz hep böyle değildik. Yüz yıl önce uyandırılmış olmamıza rağmen menfaatlerimiz uğruna gözlerimizi yummaya kolay alıştık. Dayatılmış kurallara, yazılmış senaryolara, uydurulmuş mit ve hikayelere işimize geldiği için inanmayı seçtik.
Oysa mağaranın dışındaki resmi ve aydınlığı görebilmek için bir adım atmak, hapishaneden çıkmak ve deklanşörü doğru yere odaklamak kafi gelecekti.
Ama biz mağaradan ilk çıkanı ötekileştirmeyi, anlattıklarına kulak tıkamayı seçtik. Hatta delilik ile suçlayıp gözlerimizi yummaya devam ettik.
Gözleri sinirle elinden bıraktığı kumandayı aradı. Aldı ve o televizyonu kapattı.
Neden böyle bir yazı kaleme aldım ki oysa ben çok daha ciddi meselelerden bahsedecektim. Mesela fok balıkları neden mutsuz? Kafa sesiyle konuşan bir yazarı psikoanalitiği yapılıp yazının her bir satırında yazardan bir parça arayacak. Belki de deli sanacaklar. Amaaan takıldığım şeye de bak yazmak zaten başlı başına delilik değil mi?
Defterine not aldı: Politik cümlelerini yumuşat.
Siyah’la göz göze geldi. “Merak etme, artık ete kemiğe büründün, seni silmeyeceğim.”

Belgin Ulutay
20 yılı aşkın süredir çeşitli sektörlerde orta düzey yönetici olarak görev yapmıştır. Son 3 yıldır da Londra ve Türkiye merkezli aydınlatma tasarımı üzerine hizmet gösteren özel bir firmanın Genel Koordinatörlüğünü yürütmektedir. Yazmaya ve seslendirmeye şiirler ile başlayan Belgin Ulutay çeşitli eğitimlerin ardından edebiyat yolculuğunu öyküler ile devam ettirmektedir. Instagramda seslendirmelerini ve özgün içeriklerini yayınlamakla birlikte iki kollektif kitapta öyküleri yer almıştır. Tiyatro, seslendirme, kitaplar, seyahatler ve yazı ile kendine bir dünya kuran Belgin Ulutay. Anlamlandırmaya dair yolculuğunda varılmak istenilenden ziyade yolculuğun kendisinin kıymetli olduğuna inanmaktadır.


