Close Menu
    Son Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Çarşamba, Aralık 3
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      1 KAVRAM 10 DÜŞÜNÜR: Varoluşun On Yüzü

      Ağustos 2, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Zeytin Kokulu Memleket: Ayvalık

      Ağustos 20, 2025

      Sayım Çınar ile Kopenhag’da Kültür-Sanat 

      Ağustos 9, 2025

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Nihal Gündüz’den ‘makarna’ ile ‘Çevre Krizi’ fotoğrafları

      Ağustos 15, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Antakya Film Festivali başladı

      Kasım 24, 2025

      Sinem Çelebioğlu‘ndan çocuklar için; Dağın Kızı 

      Kasım 20, 2025

      Fethiye Uluslararası Film Festivali başlıyor

      Kasım 4, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Geçmişten günümüze atların tarihteki yeri: ‘Akıncılar, Hükümdarlar ve Tacirler’

      Kasım 27, 2025

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Sayım Çınar ile kitap dünyası

      Kasım 26, 2025

      Tame Impala Barış Manço hayranı!

      Ekim 22, 2025

      “Pekinel Uluslararası Masterclass” 6-12 Eylül’de AKM’de

      Eylül 5, 2025

      Sazakan’dan ilk tekli: AnatolianBlues

      Ağustos 17, 2025

      Ayın Şarkıları: Ağustosta ne dinleyelim?

      Ağustos 1, 2025

      Toz Zerreleri

      Temmuz 24, 2025

      Dönüşümün Hafifliği

      Temmuz 24, 2025

      Tuğlayı Fark Etmek

      Temmuz 24, 2025

      Yaşama Dair

      Temmuz 24, 2025

      Río Sur, Pera Müzesi’nde

      Ekim 16, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      Yunanistan Sineması Günleri, 2 Aralık’ta başlıyor

      Kasım 28, 2025

      Sinematek/Sinema Evi yeni programını duyurdu

      Ekim 21, 2025

      Weapons: İzleyicisini duygusal ve zihinsel olarak zorlayan bir korku filmi

      Ekim 11, 2025

      Erin Brockovich: Mini etekli, topuklu ayakkabılı bir varoluş hikayesi

      Ekim 8, 2025

      Şiir: Kapandık kaldık içimize 

      Temmuz 18, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      Tiyatro Tales’ten ilk oyun: Macbeth’in Cadıları Bir de Bizden Dinleyin

      Kasım 26, 2025

      Gergedanlar AKM Sahnesi’nde

      Kasım 26, 2025

      “Çiçekçi Sokağı”, 1 Kasım’da Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde

      Ekim 27, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

      Aralık 3, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      BİFO ve Barbara Hannigan’dan özel konser

      Aralık 1, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Tanrıçanın Serzenişi: Elpis bize ‘umudunuzu kaybetmeyin’ diyor

      Eylül 25, 2025

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Yolda Olmak, Var Olmaktır

      Ağustos 9, 2025

      Maria Anna Mozart

      Temmuz 20, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      DENİZ GİBİDİR GÖKYÜZÜ

      Aralık 1, 2025

      ZİNDAN ADASI: İNKAR MI? KOMPLO MU?

      Aralık 1, 2025

      DÜNYANIN SONUNA YOLCULUK

      Aralık 1, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • SuareMag
    • Suare Öykü
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » VAR EDEMEDİĞİNİ YOK ETME
    Funda Torunlar

    VAR EDEMEDİĞİNİ YOK ETME

    Ağustos 1, 2025Yorum yapılmamış6 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Email
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email

    Funda Torunlar

    “Neden buradayız?” 
    “Var etmek için…”

      ****

    “Neden buradayız?” 
    “Yok etmek için…”

      ****

    Dünya, bin yıllar boyunca birbirinden farklı inançlara, kültürlere, dillere, vs. ev sahipliği yaptı. Her toplum kendi kabullerini yaşadı, kendi göğünün altında hayaller kurdu. Ama neredeyse hepsi, o ya da bu sebeple acı çekti. Savaşlar, sürgünler, kıyımlar, yıkımlar… Ve hepsi çoğu zaman kendilerini en çok acı çeken sandı. Oysa acı kimsenin tekelinde değildi.

    Kimi zaman farklılıklar yüzünden, kimi zaman aynı-lıklar yüzünden, insanlık defalarca çeşitli işkencelerden geçti.

    Çünkü insan,
    Var edemediğini yok etti.
    Anlayamadığını reddetti.
    Sevemediğini aşağıladı.
    Ve sahip olamadığını düşman belledi.

    Bugün geriye dönüp baktığımızda, sadece yıkılmış şehirler değil, susturulmuş insanlar, kaybolmuş diller, yok sayılmış kimlikler görüyoruz. Hepsi bir ortak sorunun sessiz tanıkları.

    “Benimle aynı değilse, yaşamamalı.”

    Bu düşüncenin arkasında yalnızca korku değil, aynı zamanda anlayışsızlıkla beslenen bir kibir yatıyor.

    Tarihsel örneklerin neredeyse tümü yalnızca geçmişin tozlu raflarında kalmış trajediler değil. Bugün de, mikrodan makroya kadar her yapıda aynı dinamik devam ediyor. Bir okul sınıfında dışlanan bir çocuk, bir ailede bastırılan bir birey, bir mahallede istenmeyen bir yaşam biçimi, bir ülkede yok sayılan bir kimlik… Tüm bunlar, aynı sorunun yeni biçimleri.

    İnsan hâlâ, anlayamadığını reddediyor, susturuyor ve bazen de yok ediyor. Bu yüzden birey düzeyinde başlayan dışlayıcılık, toplumlar arasında duvarlara, savaşlara, soykırımlara dönüşebiliyor. Küçük bir “öteki” algısı, büyüyerek koca bir insanlık krizine dönüşebiliyor.

    Bu yüzden yok etme “kolaycılığı” yalnızca tarihte değil, şu anda da bir yerlerde hâlâ sürüyor.
    Her birimizin günlük hayatında verdiği küçük kararlarla, dünyanın büyük çehresi şekilleniyor.

    Tarih boyunca, insanın anlamlandıramadığı şeyleri yok saymanın da ötesinde yok etmeye çalıştığını gösteren yaşanmış sayısız olay var. En acılarından biri; Hypatia.

    Mısır’ın İskenderiye kentinde, bilimin ve felsefenin ışığıyla çevrili bir hayatı vardı Hypatia’nın. Erkeklerin hüküm sürdüğü bir çağda, bir kadının kürsüye çıkıp düşünceyi savunması, o çağ için neredeyse imkansızdı. Hypatia matematik anlatıyor, yıldızların hareketini öğretiyor ve ruhun doğasını sorguluyordu. Ancak onu dinlemeyen, ne dediğini anlayamayanlar ve kendi şartlanmışlıkları dışında herhangi bir fikre tahammül edemeyenler onun varlığına öfke duymaya başladılar. O öfke artarak büyümeye, büyütülmeye devam etti ve bir gün kanla taştı.

    Hypatia’yı sokak ortasında sürüklediler ve acılar içinde yok ettiler. Ama ironiktir -yok ettikleri şey, gerçekte hiç ölecek bir şey değildi. Hypatia’nın bedeni toprağa karıştı belki, ama düşünceleri, aydınlık çağrısı olarak yüzyıllar sonra bile yankılanmaya devam etti.

    Bugün hâlâ aynı çıkmazdayız.
    Birbirimize benzemediğimiz yerde kırılıyor bağlarımız.
    Belki de artık şu soruyu daha sık sormalıyız:

    “Ben onu anlamıyor muyum, yoksa anlamaya çalışmıyor muyum?”

    “Var edemediğini yok etme” sözü, insanın içindeki zorba ile bilge arasındaki savaşın özüdür.
    Her gün, her karşılaşmada, her farklılıkta yeniden sorulur:

    “Bunu sahiplenemediğin için mi yok etmek istiyorsun? Yoksa kendi dar evreninin dışına çıkmaya cesaretin mi yok?”

    Zor olan anlamak değil belki, zor olan önce kendini fark etmek.

    Gerçek varoluş, ancak yok edemediklerinle barıştığında başlar.

    Jilu tanrılara ve ölülerin ruhlarına hizmet etmek hakkında soru soruyordu, ama Usta şöyle yanıtladı: “Henüz başka insanlara hizmet edemiyorsan, ölülerin ruhlarına nasıl hizmet edebilirsin?” Sonra ölüm hakkında sordu ve Usta, “Henüz yaşamı anlamıyorsan, ölümü nasıl anlayabilirsin?” dedi.

    Bu sözler, Konfüçyüs’e atfedilen metinlerden birinde geçer. Söz konusu diyalogda öğrencisi Jilu, hem ölülerin ruhlarına hizmet etmeyi hem de ölümü anlamayı sormaktadır. Konfüçyüs ise onun dikkatini yaşama ve insanlara hizmet etmeye çeker.

    Kısacası, bu söz bize şunu hatırlatır:

    “Ruhani olanı anlamadan önce, insani olanı yaşa. Bilinmeyeni anlamaya çalışmadan önce, bilinebilir olanı hakkıyla yaşa.”

    Konfüçyüs’ün “Henüz yaşamı anlamıyorsan, ölümü nasıl anlayabilirsin?” sözü, varoluşun temel koşuluna işaret eder… anlam arayışı.

    Birçok yıkım, bireysel ya da toplumsal, aslında yaşamın içindeki anlamı kavrayamamaktan, onun yerine geçecek bir “anlam sanrısı” ile yaşamaktan kaynaklanır. İnsan, yaşarken neden yaşadığını bilmezse yaptığı yıkımlar da sadece fiziki değildir, ruhsaldır da aynı zamanda. Yaşamı anlayamayan, neyi yıkmakta olduğunu da bilmez. Anlamdan kopan birey, yıkıma kendini yok ederek başlar, toplumu yok ederek bitirir.

    “Ölülerin ruhlarına hizmet etmekten önce insanlara hizmet etmeyi öğrenmelisin,” der Konfüçyüs.

    Bu söz, yıkım karşısındaki en insani direniştir aslında -yaşayanı korumak, ona kıymet vermek, ona hizmet etmek. “Ölüyü yüceltmeden önce yaşayanı onurlandır.” Mezarlara çiçek bırakmak kolaydır; ama bir insanın kalbine dokunmak gerçeğe yapılan bir hizmettir.. 

    Varoluşçuluk, özellikle Camus ve Sartre’da olduğu gibi, yıkımın içinden doğar; anlamsızlık, boşluk, tanrısızlık, ölüm korkusu. Konfüçyüs ise varoluşa başka bir kapıdan girer. Anlamı yaşamın içinde bulmaktır bu, şimdide ve ilişkilerde. Yaşamak, sadece hayatta kalmak değil; anlamlı ilişkiler kurmak, sorumluluk almak ve hizmet etmektir. Yıkım, anlamı yitirince gelir. Varoluş, anlamla kök salınca başlar.

    Bugün birçok insan, yaşarken bile ölü gibidir. Duyarsız, hissiz, anlamsız adımlarla sürüklenir yaşamın içinde. Çünkü yaşamı anlamak, emek isteyen bir iştir. Yaşamı anlamayanın kurduğu dünya da, kaçınılmaz olarak yıkıma gebedir.

    Yıkım, yalnızca şehirlerin taş üstünde taş kalmaması değildir. Bir dostluğun bozulması da yıkımdır. Bir çocuğun hayal kırıklığı, bir toplumun vicdanını kaybetmesi, bir insanın kendine yabancılaşması…

    İşte o yıkımlar, yüzeyde kalan bir yaşamdan, özü kavranmamış bir varoluştan doğar.

    İmam Gazali: “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder.”

    İnsan çoğu zaman hakikatin sadeliğini küçümser. Söz ne kadar yalınsa, kalbin taşıdığı anlam da o kadar berraktır oysa ama bizler, kırılmaktan korkarız. Kabuğumuz çatlarsa, içimiz görünür diye… Bu korkuyla hakikatin hafifliğinden kaçar, yalanın, gösterişin ve karmaşık olanın ağırlığına sığınırız.

    Çünkü zihin, yük ne kadar ağırsa onu o kadar değerli sanmaya meyillidir. Gürültüyü derinlik zanneder, karmaşayı bilgi… Sade olanı yüzeysel, sessiz olanı zayıf, hafif olanı önemsiz bulur.
    Böylece yalanı taşırız sırtımızda, çünkü onun kabuğu kalındır; düşsek bile bizi korur sandığımız bir yanılsama yaratır.

    Fakat gerçek, yumuşak bir içle saklanır kabuğun gerisinde. Ona ulaşmak için kırılmak gerekir, hem içimize, hem dünyaya karşı. Kırılmak, savunmasız kalmaktır. Belki de yalnızca savunmasız kaldığımızda, yaşamın özüne temas edebiliriz.

    Özü kavramayan, yıkımı da, varoluşu da yalnızca görüntüde yaşar. Gerçek derinlik, kabuğu çatlatmadan anlaşılmaz. Yıkım, çoğu zaman başka bir insana “dokunamamanın” sonucudur ve bu dokunamama hâli, bir insanın kendi özüne de yabancı kalmasıyla başlar.

    Kendine yabancılaşan, dünyaya da yabancılaşır. İşte o an, yıkım sadece dış dünyada değil, insanın içinde de başlar.

    Bazen bir yıkım, bir insanın içindeki o derin, görünmeyen boşluğun son çırpınışı olur.

    Bir kadın… Yıllar boyunca eşi tarafından şiddete uğruyordu. Hem bedeninde, hem kalbinde ezilen, susturulan, yok sayılan bir hayatın içindeydi. Bir gün artık canına tak etti ve adamı öldürdü.

    Bir gecekonduda yaşıyorlardı… Bahçesinde, teneke kutular içinde büyüyen birkaç çiçek vardı. Kadın, kocasını öldürdükten sonra dışarı çıktı ve çiçekleri suladı… Yakalandıktan sonra çıkarıldığı mahkemede hakime şöyle dedi:

    “Keşke önce çiçekleri sulasaydım… Belki de onu öldürmezdim.”

    İşte bu cümle, yıkımın sınırında durmuş bir ruhun en saf, en çıplak sesidir. Çünkü belki de çiçekleri sulamak, o son anda yaşamla bağ kurmaktı. Toprağa dökülen bir damla su, içine gömülmüş bir çaresizliği, bir acıyı, bir şiddet zincirini bir anlığına durdurabilirdi.

    Varoluş bazen yüksek düşüncelerle değil, en basit eylemle anlam bulur. Bazen bir bardak suyla, bir bakışla, bir çiçeği hatırlamakla…

    Ve bazen yıkımı önleyecek tek şey, tam da unuttuğumuz o inceliktir.


    Funda Torunlar Trabzon’da doğdu. Yükseliş Koleji’ni ve Hacettepe Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü bitirdi. Çeşitli özel okullarda İngilizce öğretmeni olarak çalıştı. Çocukluğunda başlayan ‘kavramlara’ olan ilgisi, çocuk oyunları, hikayeler, denemeler, roman denemeleri, tiyatro metni yazarlığı çalışmalarına zemin hazırladı. 2018 yılında, Joyland İngilizce ders kitabı serisinin ortak yazarı oldu. Ayrıca D.H Lawrence’nin  “Lady Chatterley’in Aşığı” adlı eserini Türkçeye çevirdi. Emeklerine müteşekkir olduğu iki güzel insanın evladı, Zeynep ve Cemre’nin de annesi olan Torunlar, halen İngilizce öğretmenliği yapıyor ve yazmayı sürdürüyor.

    YAZARIN DİĞER YAZILARI

    SuareMag – Temmuz 2025
    SuareMag – Arşiv

    Funda Torunlar suaremag yazar

    Related Posts

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025 Uncategorized

    SuareMag Aralık

    Aralık 1, 2025 Manşet

    Ayın Kitapları: Aralık ayında ne okuyalım?

    Aralık 1, 2025 Ayın Kitapları

    Ayın Filmleri: Aralık ayında ne izleyelim?

    Aralık 1, 2025 Ayın Filmleri
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025 Kitap

    Margaret Atwood’un “Kalpten” adlı şiir kitabı Doğan Kitap tarafından Nuray Önlüoğlu çevirisiyle okurla buluşturuldu. Margaret…

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    Kate Chopin ile edebiyatta cinselliğin ilk ‘uyanış’ları

    Ekim 9, 2025 BURAK SOYER

    Şark’ın Serçesi: Paris’te bir ‘Doğulu’nun zihinsel çatışması

    Ocak 28, 2025 BURAK SOYER

    KÖR BAYKUŞ

    Temmuz 1, 2025 Kenan Doğru
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.