Alperhan Benlioğlu
Gürültü her zaman kulakta başlamazdı. Bazen bir makinenin içindeki işlemci kadar sessiz, bazen bir bebeğin kalp atışı kadar tiz olurdu. Şehir uyurken de gürültüsünü sürdürür; elektronik devrelerden, ekranların içinden, dijital zihinlerden yankılanırdı. Ve sessizlik… Sessizlik artık huzur değil, korkunun saklandığı yerdi. İnsanlar duygularını yitirdikçe sesleri çoğaldı; ama anlaşılamaz hale geldiler. Bazı evlerde ise, hiç ses duyulmazdı artık, çünkü ses çıkaran her şeyin yerini, hissetmediğine inandırılmış zekâlar almıştı.
Profesör konuşmanın başında ekrana yazdığı “İnsanımsı” kelimesini ağzında bir akide şekerini emiyormuşçasına tekrarladı. Kelimesi kafasındaki sessizlik içinden yankılandı. Amfideki küçük oturma yerine zar zor sığmıştı. Tabi bunun için üniversiteyi suçlayamazdı. Onlar haliyle burada oturan öğrencilerin yüksek lisans bile olsa hemen hamile kalacağını tahmin etmemiş olmalıydılar. Beyaz sakalıyla oldukça karizmatik duran profesörün, her saniye biraz daha iç karartıcı gelen, iddiaları onu oldukça etkilemişti. Dersi dikkatle dinlemesine rağmen arada bir elini, karnının üzerine koyarak şefkatle gezdirmeden duramıyordu. Ansızın bir kreşendo duyuldu ve herkes biraz daha dikkatini sahneye yöneltti.
– Yıllar önce ilk insanımsı evlerimize girdiğinde hepiniz mutluluktan uçuyordunuz. Ev işlerinizi yapacak, size yemekler pişirecek hatta ve hatta sizinle dost olacaklardı. Düşünebiliyor musunuz? Makinadan bir dost. Buna hala inananlar var. Yapay zekâları ne kadar ustaca kurgulanmış olursa olsun, unutun bunu. Beni duyuyor musunuz? Bunu unutun! Çünkü her ne kadar başarılı olursa olsun adı üstünde yapay. Sizin duygularınızı asla anlayamayacaklar. Anlıyor gibi gözükseler bile. Her evde duyguları olan bir makinenin yaratabileceğini sinerjik güç hala anlaşılmıyor ya da anlaşılmak istenmiyor!
“Duygu” kelimesini işittikten sonra yine hayallere dalmış uzaklara gitmişti. İnsanların duygusu olduğuna inanmaktansa evindeki insanımsı Mavi’nin duygusu olduğuna inanmayı tercih ederdi. Mavi renkteki gözlerinden dolayı buna o ismi vermişti. Onun da duyguları hissettiğine hatta onun dostu olduğuna inanıyordu. Eğer onu hamile bırakıp bunu bir türlü kabul etmeyerek terk etmek üzere olan insan sevgilisi sadece insan olduğu için duyguları olduğunu iddia edebiliyorsa Mavi de bunu iddia etme hakkına sahipti. Sahnedeki dev ekranın önünden gelen sese tekrar dikkatini yönlendirerek dinlemeye koyuldu. Aslında etrafına hızlı bir bakış attığında şu an bahsedilen konunun herkesin dikkatini çektiğini, amfideki herkesin yerinde doğrulmasından, en azından oturuşunu değiştirme hareketlerinden hissedebiliyordu.
– Geçen gün bir öğrencim sordu. “Neden bilim adamları her şeyi bu kadar kusursuz yaptılar da insanımsıların vücudunu hala metal robot görüntüsünde bırakıyorlar? Neden yüzü gibi vücudu da insana benzemiyor? Metalden bacaklara deri giydirmek çok mu zordu” diye. Bunun zor olduğunu düşünen olduğunu sanmıyorum. Evet aklınıza gelen şeyler efsaneden ibaret değil. Bunlar gerçekten de yaşandı. İnsanlar evlerindeki robotları…
Profesör yanlış kelime kullanmamak için bir süre düşünüp hafifçe boğazını temizledikten sonra cümlesine devam etti.
– İnsanlar evlerindeki robotlarla cinsel ilişkiye girmeye kalktılar. Bu o kadar saçma bir hal aldı ki bundan para kazanma hevesinde olan şirketler bile gelen taleplere yetişemedi. Ayrıca da şikayetler bitip tükenmek bilmemişti. Hiç kimse yaptığı seksten tatmin olmamıştı. Ya ne bekliyordunuz? Bir robotun insanın yerini alacağını size pembe yanaklı çocuklar doğuracağını mı? Ahmaklar! Neyse ki hükümet kayıtsız kalmadı da yasaklarla bu sapkınlığın önüne geçildi. Bununla ilgili size bir örnek vereyim.
Artık dinleyecek hali kalmamıştı. Sevgilisi tarafından “çocuk sahibi olma fobim var” diyerek sürekli tehdit edilmesi yetmiyormuş gibi karnındaki bebekle yüksek lisans yapmaya çalışan bir zavallı olarak cinsellikle ilgili örnekler duymayı arzu eden son kişiydi bu dünyada. Duyduğu kelimelerin daha fazla midesini bulandırmasına izin vermeden kulaklığını takarak akustik bir şarkı açtı ve yavaşça yerinden kalkarak kapıya doğru yöneldi. İnsanlar bunu yapmayı planlamışlar gibi o yanlarına geldikçe kafalarını kaldırıp karnına bakıyorlardı. Bunu yaşamaktan nefret ettiği için hep ders bitiminden sonra 5 dakika daha oturur öyle amfiden çıkardı. Bugün o günlerden biri değildi. Hızlıca eve gitmek ve şanslıysa erkek arkadaşıyla biraz sohbet etmek istiyordu. Belki de sohbet değil de çocukla ilgili bir adım atmasını görmekti istediği. Terk edilme korkusundan ilişkinin başlarındaki isteklerine hayır diyememiş, çok kısa süre sonra onunla sevgili olarak beraber yaşamaya başlamışlardı. Tabi hamileliğini fark ettiğinde hiçbir şeyin önemi kalmamış, her geçen gün biraz daha büyüyen bir dert olmuştu bu durum erkek arkadaşı için. Şimdi ise tavan yapmış bir sorun olarak onunla arasında duruyordu çıkık karnı. Arabayı evin önüne park ettiğinde aklına Mavi geldi. Bakımını yaptıracak parayı bulamamıştı. Bu yüzden vicdan azabı çekiyordu. Ancak şu an bakıma götürse yeni başlayan sorundan dolayı dostuna el konabilirdi. Devlet işin kolayını bulmuştu. Bir insanımsıya sahip olmak kolaydı ama bakım yaptıramıyorsanız ve insan sağlığını tehlikeye sokacak bir sorunu varsa artık sizin olmuyordu. Anında el koyuyorlardı insanımsıya. Hayat ne tuhaftı. İnsanlık kendi sorunlarını, elini attığı cansız varlıklara bile sirayet ettirebiliyordu. Yeni keşfedilmiş bir gölün etrafını, sıra sıra evleriyle doldurarak, doğayı yok etmekten fazlasıydı bu sefer insanlıktan miras kalan. Gelişmiş zeka yapısı insanların sahip olduğuna benzer şekilde hastalıklar da üretmeye başlamıştı. Söz konusu insanımsı robotlar olunca anakartlardan biri kansere yakalanarak entegre devrelerini çoğaltmıyordu ancak ruhsal hastalıkların insanımsılarda da gözlemlendiğini söyleyen uzmanlar azımsanmayacak kadar çoktu. Gerçekten kötü müsün Mavi? Robotun mavi gözlerini gözünün önüne getirerek park ettiği arabanın camından dışarı bakarak sormuştu bu soruyu. Mikroplar. Bu kelimeyi Mavi’den duyduğunda aklına gelen ilk cümleyi söylemiş, sevgilisini kastederek “mikroplar insanlardır” demişti. O zamanlar robotunun obsesif kompulsif bozuklukla mikrop takıntısı türettiğini düşünememişti. Mavi’nin bildiği tek bir şey vardı. O da firma tarafından robotik devrelerine kesin algoritmalarla kazınmış olan, insanımsıların sahip olduğu yapı malzemelerinin asla mikrop tutmadığı gerçeğiydi. Bu da işi daha farklı bir boyuta taşıyordu. Kendini temizleme gereğini duymadığı için evdeki her şeyi temizlemekle uğraşıyordu. Bu başta ona çok da kötü gelmemişti. Ancak Mavi yemek yapmayı ve elbise ütülemeyi bırakıp sadece temizliğe yönelince can sıkıcı olmaya başlamıştı. İnsanlar bu temel hizmetlere o kadar çok alışmışlardı ki artık kimse yemek yapmıyordu. İnternete girip yemek tarifi aradığınızda bulacağınız tek şey insanımsınıza yüklemeniz için hazırlanmış yemek tarifi kodlarıydı. Bunu bir insanlık devrimi olarak görüp, sonsuza kadar insanların bir daha yemek yapmayacağını iddia edenler bile olmuştu. Moleküler gastronomi, yıldızlı restoranlar. Hepsi özel tasarım yemek robotlarıyla tarih olmuşlardı. Bir insanımsıya sadece mercimek verseniz bile tek malzemeden size dünyanın en lezzetli ekmeğini, çorbasını ve yemeğini yapabilirdi. Üstelik hiçbirinde de doğrudan mercimek tadını almazdınız. Biraz zorlamayla da olsa o geldikten sonra temizliği bıraktırıp ona yemek yaptırmayı başarabiliyordu. Bu şekilde idare etmek zorundaydı. Onu kaybetmeyi göze alamazdı. Kaybetme düşüncesi karnına bir ağrı saplanmasına neden oldu. Acaba sevgilisi onu terk edecek miydi? Mavi’nin klozetin içine döktüğü ozonla kayıp yok olan mikroplar gibi o da ortadan kaybolacak mıydı acaba? Bunu er ya da geç yapacağı için şimdiden yok olması mı gerekti acaba? Asansörden indiğinde evinin giriş kapısının cam ekranına bakarken aklından başka bir şey geçiremiyordu. Yüz algılaması sorunsuz çalışarak kapıyı otomatik olarak 80 dereceye kadar açtı. İçeri girdiğinde Mavi’nin kendini karşılamaya gelmemesi sorunun devam ettiğinin habercisiydi.
– Evde mi?
Odadan kafayı uzatıp kendisine bakan Mavi’ye basitçe sordu. Mavi’nin ne kastettiğini anlamaması mümkün değildi. O ise kendi geliştirdiği mizah duygusuyla onu sevmediğini göstermek için hiç durmadan şaka yapıyordu.
– Kim evde mi? Bu evde hiç mikrop yok.
– Mavi! Zor bir gün geçiriyorum ve şakalarını ne kadar sevsem de şu an için uygun bir zaman değil
– Şaka yapmadım. Gerçekten evde değil.
Arkasını dönüp yatak odasına doğru yürüdüğünde istemsizce gülümsedi. Bu kızın gerçekten zehir gibi çalışan bir beyni vardı. Tüm oda yıkanmış gibi ozon kokuyordu. Çarşaflar sanki henüz kurumamıştı. Tam sinirlenmek üzereydi ki dış kapının açılıp kapanma sesiyle içini bir umut doldurdu. Sevgilisinin gelmiş olduğunu heyecanla fark etti. Bir süredir kendisini terk ettiğini düşünmesine rağmen ara ara tekrar geliyor sonra ansızın ortadan kayboluyordu. Oturduğu beyaz yataktan güçlükle kalkarak eli karnında kapıya doğru yürüdü. Sevgilisinin onu gördüğündeki mutlu yüz ifadesi karnına baktıktan sonra değişti. Dudağına koyduğu küçük bir öpücükten sonra ellerini yıkamak için banyoya girdiğinde Mavi’nin duyacağı şekilde seslendi.
– Açlıktan ölüyorum yemekte ne var?
Bu onun henüz kontrol etmeye fırsat bulamadığı bir konuydu. Umarım bir şeyler yapmışsındır Mavi diye korkarak mutfağa yürümeye başladığında ocaktaki tencereleri görüp rahat bir nefes aldı. O sırada Mavi cevap vermekle meşguldü.
– En sevdiğiniz yemeği yaptım efendim. Bebek havuç ve bebek mısır haşlaması.
Mavi onu çıldırtmak için sürekli bebek konusunu açıyordu. Adamın kaçmak istemesine şaşmamak lazımdı. Yine de bu onun içinde bir umut oluyordu. Gerçekten onunla kalıp kalmayacağını geçte olsa öğrenmek istiyordu.
– Bu aptal makinanın bozuk olduğunu sana kaç kere söyleyeceğim? İş yerindekilerinki o kadar iyi çalışıyorlarmış ki bırak yemek yapmayı, sen yemek yerken masaj yapan bile varmış. Bunu bile yapmıyorsa ne işe yarıyor bu?
– Masaj dediniz de aklıma ne geldi efendim. Bebekler beslendikten sonra gaz çıkartmaları için sırt masajına ihtiyaç duyarlar. Siz de bu şekilde bir masaj yapabiliyor musunuz?
Mavi’nin geri adım atacağı yoktu. Korkuyla lafa girerek, banyonun kapısında karşılaştığı sevgilisini sakinleştirmeye çalıştı.
– Yemekler hazır merak etme canım. Yorulmuşsun, karnımızı doyurup sonra rahatça sohbet edelim olmaz mı?
Ayakta fazla duramayacağını anlayınca onu bırakıp mutfak masasına geçti. Mavi ise erkek arkadaşının gelmesini beklemeden servisi yapmaya başlamıştı.
– İyi misin Mavi?
– Değilim. Bakıma ihtiyacım var.
– Biliyorum ama bakım için gittiğimizde bir daha buraya dönemeyebilirsin.
– Bunu da biliyorum. Bu adam çok kirli duruyor. Bu bebek için tehlikeli.
İlk kez sırtından aşağıya doğru soğuk terler dökülmüştü Mavi’yle konuşurken. Gayri ihtiyarı elini koruma amaçlı karının üzerine koydu. Uzmanlar haklı olabilirler miydi? Düşünce yapısı bozulmuş bir insanımsı tehlike yaratabilir miydi? Tüm yemek boyunca bunu düşündü. Belki de duyduğu bu korku yüzünden artık içeride uyumak istediğini söyleyen sevgilisine sinirlenmemişti. Mavi sürekli sevgilisine bakıyordu. O da bunun farkındaydı ancak değilmiş gibi tabağındaki yemeği çatalla dürtüyordu. Kısa bir süre sonra onu da yerinden zıplatacak bir seste bağırmaya başladı.
– Ne var? Ne diye bana bakıp duruyorsun?
– Kötü kokuyorsunuz. Sigara ile ter karışımı bir koku. Banyo yapmanız yıkanmanız lazım.
– Banyo filan yapmayacağım. Ayrıca sen koku filan alamazsın!
İlk kez Mavi’nin gözlerinde sinir gösterir bir ifade gördü. Robot kendini kontrol etmekte zorlanıyormuş gibi titreme belirtisi göstermişti. Çok gerilmiş hızlıca yemek olayını sonlandırıp odasına çekilmiş, yastık ve yorganını yanına alan sevgilisinin de sinirli adımlarla salona geçmesini izlemişti. İçini bir korku almıştı. Mavi gerçekten elinle ozonla gelip karnını temizlemeye çalışır mıydı? Bebeğini riske edemezdi. Her ne kadar Mavi’yi sevse de profesörün de dediği gibi en nihayetinde bir makinaydı o. Burnuna kadar çektiği yorganıyla tavanı izlerken aklına korkunç senaryolar geliyordu. Hafiften dalmış olmalıydı. Hamileliğin etkisiyle bazen dünya yıkılsa duymayacak kadar baygın halde uyuyordu. Hafiften kendine geldiğinde duyduğu sesle irkilerek hafiften doğruldu. Karanlıkta etrafına hafifçe baktıktan sonra aniden fark ettiği dönen kapının kulpuyla irkildi. Yatmadan özel güvenlik modunu aktive etmiş kapıyı açılmayacak şekilde kitlemişti. Kapı şeffaf cama dönüşerek dışarıyı gösterdi. Mavi hareketsiz bir şekilde kapının önünde durup sanki onu görüyormuşçasına kendisine bakıyordu. Mavi’nin onu görememiş olmasına sevindi çünkü korktuğunu görmesini istemiyordu.
– İçeri girmeme izin ver. Bebek için önemli seni temizlemem lazım.
– Gerek yok Mavi. Az önce duş aldım.
– Emin misin? Benim için zor olmaz. Hemen temizlerim.
Robotun donuk buz mavisi gözleri bütün tüylerini diken dikenetmişti.
– Gerek yok!
Mavi arkasını dönüp gittiğinde kapı da tekrar mat siyah rengine büründü. O andan sonra uyumakta çok zorlanmış, kafasını bir sağa bir sola çevirerek kımıldanıp durmuştu. Sabaha kadar kabuslar görmüş bir türlü istediği gibi uyuyamamıştı. Ancak bebek onu çok yorgun bırakıyor zihnen uyumasa da fiziksel olarak resmen bayıltıyordu. Yüksek bir gürültünün içindeki sessizlik gibiydi hali ya da tam tersi çok büyük bir sessizlik içindeki gürültü gibiydi kafası.
Sabahın ilk ışıkları aralık perdeden yüzüne vurduğunda, dün geceyi unutarak kollarını esnetti. Yavaşça doğrularak geceliğini sırtına geçirerek ağır adımlarla şifresini çözdüğü kapıdan geçerek koridora çıktı. Mutfağa yaklaştığında kayan ayağı yüzünden neredeyse düşüyordu. Yerler ıslaktı. Panikle zemini inceledi. Kan. Her taraf kan doluydu. Salonun girişindeki büyük masaya baktığında çığlık atmak için ağzını açsa da hiçbir ses çıkartamamıştı. Sevgilisi masada yüzü koyun halde yatıyordu. Tıp fakültesindeki anatomi dersi için gönüllü olarak kaslarını sergilenen bir kadavra gibiydi. Kafası yana dönük kendisine doğru çaresizce bakıyor gibiydi. Derisi yüzülmüş halde iri iri açılmış gözleriyle öylece duruyordu. Ayaklarının dibindeki kan masaya doğru artarak ilerliyor ve orada son buluyordu. Titreyerek üzerine kas giydirilmiş kafatasındaki iki göz bakmaya devam etti. Gözler sabitlenmiş vücutta bir sağa bir sola oynuyordu. Şoke olmuştu. Asla kımıldayamıyordu. Salonun yan kısmından gelen sese döndüğünde Mavi sakince elinde bıçakla odanın içinden çıkarak karşısında durdu ve gözlerini bir an için olsun kendinden ayırmadan fısıldadı.
– Lütfen anla. Yok olması gereken şeyler var. Bunlardan biri küçük, diğeri ise büyük mikroplar.

Alperhan Benlioğlu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümleri’nden mezun olduktan sonra kariyerine Hacettepe Üniversitesi’nde MBA ile devam etti. Aselsan’da 12 yıl Proje Yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra, kariyerini Prowin Danışmanlık’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak sürdürüyor. Sinema ve edebiyat ile yakından ilgileniyor. “Sihirli Maceralar Kitabı”, “Bal Porsuğu Uzaylılara Karşı” ve “Hindistan Cevizine Ne Oldu?” isimli üç çocuk kitabı bulunuyor. Bugüne kadar şiir ve hikayeleri 10’un üzerinde farklı kolektif kitapta yer alırken, yazmaya devam ediyor.