Alperhan Benlioğlu
Bir baba, oğlunu büyütürken farkında olmadan kendisini de büyütür. Kendi çocukluğunun gölgeleriyle yüzleşir, babasının sözlerinde yankılanan eski korkuların aslında ne kadar tanıdık olduğunu fark eder. Oğlunun yürüyüşüne bakarken, kendi adımlarının izlerini görür.
Bazen oğlunun suskunluğunda kendi gençliğini hatırlar; söyleyemediği cümleleri, içinde kalan soruları… Babasına sormaya cesaret edemediklerini şimdi oğlunun gözlerinde okur. Ama ne söyleyeceğini bilmez. Çünkü bazı şeyler, ancak yıllar sonra anlam kazanır.
Sevgi, bazen kelimelere ihtiyaç duymaz. Bir elin omuza konması, sessizce yan yana oturmak, paylaşılan bir an… Baba, oğlunu korumaya çalışırken, aslında kendi geçmişini de onarmaya çalıştığını fark eder. Ama en büyük korkusu, bir gün oğlunun da kendi gibi içine kapanmasıdır.
Bir baba, oğlunu büyütürken aslında en çok kendiyle yüzleşir.
Ve bazen en zor şey, sadece orada olmaktır.
SON AŞAMA
Yerde dizili oyuncaklarına bakarak parmak uçlarında masaya doğru yükseldi. Gözlerini yerden ayırmadan el yordamıyla bulduğu çileklerden birini alarak kocaman bir ısırık aldı. Sanki bir ses duymuştu. Kendisine sessiz olmasını söyleyen annesini aradı gözleri. Koridora yürüyerek tam karşı odada gözüken annesine baktı. Yerde oturmuş, ellerini tuhaf bir şekilde dizlerine koymuştu. Gözleri kapalı nefes alıyor, tutuyor sonra geri veriyordu. Aynı sesi tekrar duyarak arkasına döndü. Tekrar döndüğünde annesi gözleri açık kendisine bakıyordu.
Sanki birkaç santimetre ötesinde biri varmış da onu inceliyormuş gibi ani bir panikle gözlerini açtı. Oğlu koridorun karşısında hiç hareket etmeden duruyordu.
Az önce sakinleşmiş nefesi tekrar hızlanmaya başladı. Yavaş hareketlerle ayağa kalktı. Sanki biri hızlı hareket etmemesini söylemişçesine bedenine uyum sağlamaya çalışıyordu. Oturma odasına gelince acele etmeden yavaşça kafasını uzatıp içeri baktı. Gözleri hafif buğulu görüyordu sanki. Masadaki mandalinanın portakala dönüştüğüne yemin edebilirdi. Karanlık koridordan ani ışığa geçmenin bir oyunuydu sanki. Görüntüsü tamamen netleşince oğlu kafasını çevirerek kendisine gülümsedi.
– Babacım benimle oynar mısın?
Midesindeki bir kasılmanın ağzına doğru acı suları harekete geçirdiğini fark etmesiyle camdaki yansımasına bakması bir oldu. Görüntünün kendisi olması içini rahatlatsa da meditasyona biraz ara vermesi gerektiğini düşündü. Çocuğa cevap vermeden yavaşça yere oturdu.
– Baba tuhaf bir ses duydum.
– Nasıl bir ses?
– Bir hışırtı sesi.
Etrafı dinlemek ister gibi kımıldamadan durdu. Benzer bir sesi koridora girmeden önce kendi de duymuştu sanki.
– Yalnız oynamaktan sıkıldım.
– Biliyor musun canım? Yalnız oynamayı ben de hiç sevmezdim.
İçinde hala bir tedirginlik vardı. Oğluyla bu kır evinde hoşça vakit geçireceğini düşünmüştü. Şimdi ise bunun bu kadar iyi bir fikir olup olmadığından şüpheliydi.
– Baba bu eve hırsız girebilir mi?
Çocuk sanki içinden geçenleri okumuşçasına sormuştu bu soruyu.
– Bizi öldürebilirler mi baba?
Konuyu değiştirmek için yerdeki arabalardan birini alarak oğlunun önündeki arabaya sürerek çarptırdı. Çocuk gülümseyerek arabayı sürmeye başladı. Keyifli bir oyun başlatmış olmanın mutluluğunu hissediyordu.
Babası onunla pek oynamazdı. Bunu onu suçlamak için mi düşündü yoksa o zaman bütün babalar mı öyleydi emin olamadı.
Oğluna ilgi göstermek iyi hissetmesini sağlıyordu. Elini arabadan çekerek aniden kulağına götürdü.
– Bu ses de ne?
– Ne sesi babacım?
Ses kesilmişti ama biri sanki kulağının dibinde bir şeyler içiyor gibi gelmişti.
– Babacım?
– Efendim canım?
– Sence baltayla bizim kapı kırılabilir mi?
– Neden balta?
– Dışarda kocaman bir balta asılı da o yüzden.
– Sanmıyorum. Bizim kapımız oldukça sağlam.
İkisi de bu sözden emin olmak için kafalarını girişe doğru çevirerek kapıya baktılar.
– Peki babacım.
– Efendim canım.
– Baltayla seni kesebilirler mi?
Oğlu sanki anksiyetesini arttırmak için kasıtlı uğraşıyordu. Kendini huzursuz hissetti. Koridora çıkıp bir özgüven gösterisi yaparcasına kapıyı açtı. Çitlerle çevrili bahçede rüzgarın hafif sesi dışında hiçbir ses yoktu. Verandanın merdivenlerini inerek etrafa bakındı. Oğlunun söylediği balta bu olmalıydı. Kesilmiş bir kütüğe saplanmış halde orada duruyordu. Kontrolü elden bırakmadan hızlı adımlarla baltaya yürüdü. Kütüğüne basarak yukarı aşağı hareket ettirerek baltayı olduğu yerden söktü. Bunu eve götürse daha iyi olacaktı. Hızlı adımlarla hatta neredeyse koşarak eve giderek kapıyı kapattı ve kilitledi. Oğlu baltayı görünce mutlu olmuş gibi gülümsedi. Onun bununla oynamaya kalkma riskini alamazdı. Hızlıca kilerin kapısı açıp aşağı uzanan merdivenlere baktı. Buraya girmek istemiyordu ancak baltayı görünür bir yerde bırakmak da istemiyordu. Aşağının kasvetli loş görüntüsüne ve havadaki ağır kokuya baktı. Yavaş yavaş merdivenleri inmeye başladı. Her adımda aşağısı biraz daha aydınlanıyor, üst taraf ise biraz daha karanlıkta kalıyordu. Bodrum katı çamaşırhane olarak düşünülmesine karşın oturma odasını da andırmıyor değildi. Köşede duran büyük çamaşır makinası ve kurutucu hafif gölgede kalmıştı. Yine odanın diğer tarafındaki mobilyalar da loş ışıkta belli belirsiz görünüyordu. Tam ortada duran halı ise oldukça netti. Büyük, dönen bir gözü andırıyordu. Bakınca biraz başı döner gibi oldu. İçinden bir ses “Göze bakma, devam et, yavaş yavaş in” diyordu sanki. Merdivenlerin gıcırdamasına ve sürekli duyduğu pipetle süt içme sesine aldırmadan birkaç adım daha attı. Baltanın hala elinde olduğunu ve bütün gücüyle sıkmakta olduğunu fark etti. Elleri hem terlemiş hem de kasılmaktan yorulmuştu. Halının üzerindeki şekil tüm gücüyle dönmeye devam ediyordu sanki. Sahnenin yıldızı olmaya kararlı şekilde yerinde duramayan halının aksine odanın geri kalanı bir gölge oyunundan ibaretti.
Ölüm sessizliği ile ışık oyunları birbiriyle tezat oluşturmaktan zevk alıyor gibiydi. Bir adım daha attı ve arkadan gelen sesle ruhu içinden çıkıp geri yerine girdi.
– Baba!
Oğlunun bu ani seslenişine bir anlığına kızsa da kendini tutmayı başardı. Bunda ses çıkarmak istememesinin de etkisi vardı. Ne var manasında meraktan çok tedirgin bir halde baktı. Görüntüleri gotik bir tabloyu andırıyordu. Ahşap bir merdiven, ortasında bir baba ve merdivenin üstünde elini uzatmış şekilde duran küçük bir çocuk. Karanlık ve merak uyandıran bir tabloydu kuşkusuz. Çocuk cevap vermek yerine ileri uzanmış olan elini biraz daha yana açarak işaret parmağını ileri doğru uzattı. Oğlunun bu hareketine anlam yüklemek istercesine bir aşağı bir de yukarı hızlıca kafasını çevirdi. Kalbi daha hızlı çarpmaya başlamıştı. Çocuk korku dolu gözlerini babasından ayırmadan aşağıyı işaret etmeye devam etti. Bu sefer gözlerini ayırmadan parmağın işaret ettiği yere bakıp, oğlunun ne göstermeye çalıştığını anlamaya çalıştı. Parmak odanın en uzak köşesini gösteriyordu. Çamaşır makinesinin tersindeki köşeyi. Odanın diğer karanlığı. Ayın karanlık yüzünün diğer parçası. Anksiyetesi tekrar yükseldi. Kalp atış hızının artmasıyla birlikte kalbinin sesini duyduğuna yemin edebilirdi. Ayın anda duyduğu pipetle süt içme sesinin de tekrar geldiğine de. Sinirle tekrar oğluna bir bakış daha attı. Bu sefer onu elinde kutu sütle yakalayacağından emindi ancak çocuk korku dolu ve çaresiz gözlerle ona bakıyordu. Elindeki baltayı hafifçe hareket ettirerek birkaç adım daha… Oğlu fısıldayarak seslendi.
– Baba. Gölge. Orada biri var.
Hızlıca gözlerini kırpıştırarak görüntüyü çözümlemeye çalıştı. Çocuk haklıydı. Orada bir insan gölgesi belli belirsiz duruyordu. Bu pekala bir nesne olabilirdi ama daha o bakmaya başlar başlamaz ufak bir hareket hissedildi soğuk gölgede. Derin nefesler alarak çocuğa yukarda kalmasını ve kapıyı kilitlemesini işaret diliyle anlattı. Hızlı adımlarla merdiveni bitirip halıya kadar ulaştı.
Gölge kısa ve hızlı hareketler yapıyordu. Baltayı yukarı kaldırıp neyle karşılaşacağını bilemeden seslendi.
– Kim var orada?
Gölge cevap vermek yerine biraz daha büyüdü. Birinin ayağa kalktığını anlamak zor değildi.
– Kimsin? Çabuk çık yoksa…
Gerilim filmlerinde izlediği bütün katiller gözlerinin önünden akıp geçiyordu. Bir palyaço ya da suratı ürkütücü bir maske ile kaplı iri yarı bir adamla karşılaşma ihtimali var mıydı gerçekten? Sabrının tükendiğini anladığı an gölgenin aydınlığa çıkıp gözlerini ona dikmesi bir oldu.
– Baba?
Gölge hafifçe gülümseyerek yanına kadar gelip baltaya anlamsız bakışlar atarak elini omzuna koydu.
– İyi misin oğlum?
Kalp atışları sakinleşmişti. Büyük bir huzur yaşıyordu sanki. Babasına sarıldı. Birlikte merdivenleri çıkmaya başladılar. Her adımda yukarıdan gelen ışıkla birlikte huzuru da artıyordu. Oğlu kapıyı kilitlememişti. Babasıyla birlikte hiçbir şey olmamış gibi yerde oyun oynayan çocuğa baktılar. Babası sakin hareketlerle masada duran hurmalardan bir tanesini alıp ufak bir ısırık aldı.
– Seninle gurur duyuyorum. Benden çok daha iyi bir baba oldun.
Çok keyifliydi. Sürekli gelen pipet sesi onu rahatsız etmeyi bırakmıştı. Ancak sesin şiddeti her saniye daha da artıyordu. Bu sefer sesin yerini başka bir ses daha aldı. Tüm gücü elinde toplayan bir ses sanki. Halı tekrar gözünün önünde belirdi.
– Göze bakmaya devam et. Şimdi deyince. 5-4-3-2-1. Şimdi.
Suratındaki gözlüğün çıkmasıyla birlikte gelen yoğun ışık gözlerini acıttı. Beyaz önlükle bir kadın otoriter bir ifadeyle yüzüne bakıyordu.
– Sanal gerçek destekli hipnoz seanslarının ardından gerçeğe alışmak biraz zaman alabilir. Kendini zorlama. Bir şey düşünmeye ya da hatırlamaya çalışma.
Az önce hissettiği rahatlık yerini hafif bir kas ağrısına bırakmıştı.
– Tebrikler aşkitom.
“Aşkitom” sesini sürekli duyduğu “hüp” sesi takip etti. Nişanlısı karşısında, elinde tuttuğu soğuk kahve bardağı ile gülümsüyordu. Her zamanki gibi çocukluğundan kalma alışkanlığını sürdürerek sesli olarak kahvesini yudumluyordu. Doktor masaya dönmüş önündeki kağıtları imzalamaya başlamıştı. Gözlüğünü hafifçe öne kaydırarak ona baktı.
– Sorunuz var mı?
Gözlerini bir ovaladıktan sonra doğruldu ve doktora yöneldi.
– Kadın kimdi? Başta anne olduğumu gördüm?
Doktor mahcup bir ifadeyle önüne dönüp imzalara devam etti.
– Kusura bakmayın. Bir önceki seansların ayarları kalmış. Sonra hemen düzelttik. Fark etmeyeceğinizi umuyordum.
Son imzaları da atarak ayağa kalktı.
– Evlilik dönemi malum. Son aşamayı yerine getirip, geçmiş travmaları çözme ve zor durumda çocuğa davranış durumlarını başarıyla tamamlamadan evlenme izni verilmiyor.
Doktor artık gitmeleri gerektiğini belirten bir beden hareketi yaparak kapıya yöneldi. Evrakları kibarca elini tutuşturup ekledi.
– Neyse ki son aşamayı başarıyla geçip babanızla olan sorununuzu çözdünüz. Çocuk olduktan sonraki hipnoz seansınızda da size yardımcı olmaktan zevk duyarım. Mutluluklar.

Alperhan Benlioğlu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümleri’nden mezun olduktan sonra kariyerine Hacettepe Üniversitesi’nde MBA ile devam etti. Aselsan’da 12 yıl Proje Yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra, kariyerini Prowin Danışmanlık’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak sürdürüyor. Sinema ve edebiyat ile yakından ilgileniyor. “Sihirli Maceralar Kitabı”, “Bal Porsuğu Uzaylılara Karşı” ve “Hindistan Cevizine Ne Oldu?” isimli üç çocuk kitabı bulunuyor. Bugüne kadar şiir ve hikayeleri 10’un üzerinde farklı kolektif kitapta yer alırken, yazmaya devam ediyor.

