Tuba Ayşe Özgür
Zaman, kendini kemiren bir yılandı.
Kuyruğunu yakaladığında döndü çember.
İşte orada, gözlerimin önünde,
bitişlerin birbirini emdiği o anlarda
ben bir çemberin içinde kıvrıldım.
Bitmek istedim.
Ama ben değil,
onlar bitti.
Sözler, sesler, suretler…
Birbirine değip duran zaman kırıntıları gibi
tavanda dans eden gölgeler bitti.
Ben, bir köşeye kıvrıldım.
Bacaklarımı kelebek yaptım;
çünkü her bacak,
kanada dönüşmeyi bekleyen bir bedendi.
Tam ortada oturdum;
başlangıcın tam kıyısında, sonun içinden taşan bir su damlası gibi.
Bitişi aldım ayaklarımın arasına.
Uyusun istedim, büyüsün diye.
Büyüsün ki parçalanabilsin.
Ama büyüyen şey kırılmaz.
O çatlardı.
Bitiş, çatlayarak genişledi.
Bir kalp atışı gibi,
yavaş ama kesin bir genişleme…
Yeniden kelebek yaptım bacaklarımı.
Bir elimle bitişin başını okşadım,
diğer elimle avuttum onu.
Bitişi ninnilerle avuttum…
İşte en derin çılgınlıklarımızdan biriydi.
Sonra ağladık.
Ama bu ağlama gözden değil, deriden sızdı.
İçimizden su fışkırdı.
Biz, suya karıştık.
İnsan suya dönüştüğünde
zaman çözüldü,
kendilik çözüldü,
yara çözüldü.
Bedenimiz, önce bir denize,
sonra bir okyanusa döndü.
Ben dibe doğru aktım.
Çünkü her su, bir yutma vaadi,
her bitiş, bir derinliğe taşıyordu.
Kıçım bir taşa değdiğinde anladım.
Zamanın dibi de vardır.
Bitiş dediğin şey bazen sadece bekleyen bir taştı.
Üzerine oturulmayı bekleyen.
Ve ben, orada, taşın kenarına sıkışmışken,
gözlerimi suyun yüzeyine diktim.
Yüzeye değil, öteye.
Bakışla delinmeyecek kadar uzak ama hisle eğilecek bir yere.
Yukarıdan bir ışık sızdı.
Bacaklarım yine kelebek oldu.
Ama bu sefer kanatlar yukarıya çırpındı.
Bir şey taşıyordu beni.
Kendimi değil, geçmişimi taşıyordum.
Suyun üzerine çıktım.
Yüzüm gökyüzüne değdi.
O eski, tanıdık boşluğa.
Ve orada,
o mavi sessizlikte,
bitişi beklemedim artık.
Çünkü
bitiş diye izlediğim şey,
dönüşümün direnişiydi.
Zaman ise bir düğüm.
Düğümler, çözülmezse ilmek olur.
İlmekler, bedenin etrafında,
seni bir şekle giydirir.
İşte o şekil,
sana yeni bir ad sunar…
Başlangıç.
Bir bitişin kıyısında beklemek değil artık derdim.
O kıyıyı bir iskele gibi kullanmak,
gidişi geçişe çevirmek.
Bir insan ne zaman başlar?
Kendini bıraktığında mı,
yoksa tutunduğunda mı?
Belki de ikisi de değil.
Bir insan,
bittiğini sandığı anda başlar.
Kendini bıraktığı suda
yüzünü yeniden görünce başlar.
Gözlerim gökyüzünde,
bacaklarım kelebek,
tenim suyun hatırasıyla örtülüyken
anladım:
Her bitiş,
aslında doğumdu…
Ve bizler,
bitmekten korkarak değil,
başlamaktan korkarak geciktik hayata…

Tuba Ayşe Özgür, 1993’te İngiliz CAS Akademi’de yaratıcı yazarlık eğitimi, 1994-1998 yılları arasında Çisenti ve Postüla adlı tiyatro gruplarında oyunculuk ve oyun yazarlığı eğitimi aldı. Halen Amerikan ANU üniversitesinde Psikoloji ve Sosyoloji okumakta. Kurucusu olduğu Komite Reklam Ajansı’nın yanı sıra çeşitli ajanslarda reklam yazarlığı yaptı. Bu süreç boyunca çeşitli dergilerde de görev aldı. İçerik yazarlığı, yazı işleri müdürlüğü, yayın koordinatörlüğü gibi pozisyonlarda, yazıları yayınlandı. Kurucusu olduğu Atölye Bütünsel Edebiyat’ta koordinatörlük yapıyor. Büyü Bozumu, Benim Kalbim Dikdörtgen, Kedi Uykusu adlı roman, İçime Karga Uçuştu öykü kitaplarının yazarı.

