Duygu Görücü
Kırmızı kapının önündeyim. Güneşin ışığı ile daha da belirginleşmiş rengi gözümü alıyor. Kulağıma gelen sesler, çığlıklar, hıçkırıklar. Acı bir fren sesinin zamanı bıçak misali kesmesi. Birden kararan gökyüzü. Siren sesleri. Bembeyaz, ilâç kokulu oda. Gözümü alan ışık. Mırıltı halindeki konuşmalar. Yüzüne baktıkça kaçan bakışlar. Anlamlı sessizlikler. Sayamadığım geceler. Olan ama çıkmayan sesim. Yatağım. Penceremden görünen tanıdık manzaram. Ev kokusu. Derinden gelen hıçkırıklar. Odama gelenlerin sahte gülüşleri. Aylardan sonra çıkan sesim, attığım adımın acısının çığlıydı. Sesim terk etmemiş beni. Sonrasında yavaş, tek adımlık yürüyüşler. Yorgun iç çekişler. Çarpan kapılar. Derin sessizlikler. Masaya katılışım, normal yediğim ilk yemek. Çatal bıçak gürültüsü, uğultuya dönüşen sesler. İçimde oluşan derin boşluk. Hafızamın ara ara yoklaması.
O sabah, çığlıkla kalktığımda aylardır sebebini bilmediğim ama hep hissettiğim boşluğun nedenini buluşum. Bebeğim. Güç bela bulduğum, hasretle beklediğim. Hayalini kurup, hazırlıklar yaptığım. Babasızlığını hissetmesin diye yaptığım planlar. Tüm sahte gülüşlerin, derin sessizliklerin anlam kazanması. Dünyam. Nasılını düşünemediğim o kayıp. Gerçekle yüzleşince çekildiğim içim. Sesimi unuttuğum günler. Sırf ilişmesinler diye başımdan savmak adına yediğim yemekler. Acıkmama. Gitgide güçten düşme. Yeniden beyaz, ilâç kokulu oda.
Bir bebek ağlıyor.
Rüyamda gibi ama ses çok yakın. Kalkıyorum. Yavaşça başımı uzattığımda çaresiz bir adam. Kucağında minik bir bebek. Sessizce yaklaşıyorum. Etrafta koşuşturan görevliler. Adamla göz göze geliyoruz. Bebeğe bakıyorum.
“Kaza, kimsesiz kaldı,” diyor. Etrafıma bakıyorum. Kollarımı uzattığımda kucağıma bırakıyor. Ağlama kesiliyor. Minik eli ile parmağımı tutuyor. Gözlerine bakıyorum. Yüzünü çift görmeye başladığımda gözlerimdeki yaşları fark ediyorum. Sarılıyorum. Kokusunu içime çekiyorum. Sessizliğinde oturuyorum. Telaş azaldı. Kucağıma bakıyorum, uyumuş. Gülümsüyorum. Hemşirelerden birine sesleniyorum. Kıpırdanıyor. Uyanacak sanıyorum, uyanmıyor. Rahatlıyorum. İstemesem de akrabalarına bırakmak istiyorum. Sorup, soruşturuyorum. Kader yoldaşı olduğumuzu öğreniyorum.
İşlemler, koşturmaca, düzen, endişe, bol sevgi.
Kırmızı kapının önündeyim. Yıllar oldu. Çıkışım dönmemek içindi. Acı bir fren sesi kulaklarımda. Çığlıklar. Haykırışlar. Gözyaşları. Hastane de geçen aylar… Sahi ne kadar oldu?
Uzaklaşan arkadaşlar, yalnızlık. Avutulamayan iç çekişler. Önceleri sık sonra seyrek yapılan aramalar. Kimseyi görmemek. Dayanamamak. Evde kalışlar. Televizyonsuz, sessiz geçen günler geceler. Bir ses, mıkırdanma, huysuzlanma. Başımı çeviriyorum.
Kızım, meleğim. Gülümsemesi ömre bedel. Eğiliyorum, ekşi suratı düzeliyor. Eli ile dudaklarımı okşuyor. Öpüyorum. Kokluyorum. İnsanlara karışma, gözlerime, hayatıma ışık gelme sebebim. Kalkıyorum. Derin bir soluk alıyorum. Anılar etrafımda, anahtarı kilide sokuyorum. Kapı açılıyor. Dönüp, kızıma bakıyorum. “Hoş geldin Dünyam,” dediğimde gülüyor. İçeri girip, kapıyı kapatıyorum.

Duygu Görücü, Balıkesir’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Balıkesir’de, liseyi yatılı olarak İzmir’de Maliye Okulu’nda okudu. 1996 yılında başladığı memuriyet hayatı devam ederken, öğrendiği günden bu yana okumayı, ortaokuldan bu yana da yazmayı seviyor. İki kolektif kitapta öyküleriyle yer aldı. Halen kızı ve kedisiyle Balıkesir’de yaşıyor ve yazmaya devam ediyor.


