Kadir Horzum
İnsan sadece çocukken sonunu düşünmez. Büyüdüğünde ise unutur. Tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi: “Modern Zamanlar insana ölümü unutturur.” Unutturur ve yerine hedefler koyar. Ölüm gerçeğinin yerine hedefler konulan homunculus ise kendinden verir tüm ömründe. Şanslı olanların hedefleri daha kabul edilebilir; daha halkçı olur ki hedefleri için mücadele ederken yanında insanlar bulabilir. Yok eğer tamamen bencil bir homunculus ise kendisinin gerçekten ne istediğini asla bilmeden; bildiğini sandığı bir yanılsama içinde yapayalnız ölür gider.
Sosyal medyanın hayatımızı ele geçirmesine gönüllü olduğumuz bu zamanlarda ise çoğumuz ikinci örneğe çok yaklaşmış durumdayız. Baksak yediden yetmişe herkes kolektif çıkar kaygısında fakat kimse hiçbir şey yapmıyor. Sorum da tam bu noktaya işte. Şikayetlerden menkul bireylerin kaygıları gerçekten de toplum için mi yoksa etkileşim için mi?
Yirmi altı yıldır her sene Ağustos’un on yedisinde milletçe hatırlamak istemediğimiz görüntüler servis edilir tüm basın, yayın organlarında. Bu görüntüleri servis edenlere neden bunu yaptığı sorulsa, eminin ki kendince çok mantıklı sebepler sıralar.
“Biz toplumun hafızasını taze tutuyoruz. Biz yeni acılar yaşanmasın istiyoruz. Biz ölenleri unutturmuyoruz, gibi gibi.”
İşe yarıyor mu sorusu ise hiç kimsenin sormadığı soru. Zira cevap Van depreminde, İzmir depreminde ve en sonunda da Maraş depreminde verildi. Hem de açık ve net biçimde.
Elbette ki bu paylaşımları yapan herkesi etkileşim yapmakla itham edemem lâkin ortadaki durum da bu. Bu durum ise hiç aklımıza gelmeyecek neticeler ortaya çıkarabiliyor. İktidarların insanları siyasi görüşler üzerinden bölmesi, yine bazı baskı gruplarının etnik ve dini temeller üzerinden insanları bölmesi, en olmayacak insanların suçlanması, gerçek suçluların bilgi kirliliğinden faydalanarak kaçması gibi. Peki bunlar nasıl oluyor? Nasıl oluyor da her seferinde aynı şeyleri yaşıyoruz? Bu konudaki kanaatim ise şöyle:
Memleketçe destanlara olan merakımız malum. Sözlü edebiyat geleneğinden beri halen daha mistik ve içinde inanılmaz varlıkların olduğu ya da kahramanlık öğeleri bulunan anlatıları duymayı çok severiz. Tam da bu zaafımız kullanılarak olaylar üzerinden yeni hikâyeler yaratılıyor.
“Enkazın altından domuz kafalı insanlar çıktı. Zina çoğaldı ondan depremler arttı. Kader bu işler, Allah’ın takdiri.” Hatta daha da kötüsü “Bu depremi dış minnaklar yaptı.”
-Son verdiğim örneğe inanan üniversite mezunları hatta akademisyenler dahi var.-
Bencilleştirilmiş bizler ise bir an önce ölümü unutmak ve de kendi hedeflerimize odaklanma arzusuyla bu hikâyelere inanmasak bile yanlış kişilere tepki veriyoruz.
“Bu millet cahil! Bu milletin hafızası yok! Biz geri kalmış bir ülkeyiz! Daha çok ölürüz!”
Oysa söylememiz gerekenler belli, “Sesimi duyan var mı? Deprem değil tedbirsizlik öldürür. Çok çalışmalıyız. Gelin çalışalım.”
Hülasa acılarımız ortak kimliğimizi oluşturmalı. Oluşturmalı ki homunculus değil de insan olabilelim. Her şeye değil tek şeye inanalım: dürüst olmaya.
Son olarak yine Ahmet Hamdi Tanpınar bir hikâyesinde depremi şöyle tanımlıyor.
“Toprağın sarsıntısı denizin fırtınasına benzemiyor, büsbütün ayrı bir şey; denizde her zaman müteyakkız bulunuyoruz; deniz, biliyoruz ki insanoğlu için güvenilecek bir unsur değildir. Onu başından düşman olarak aldığımız için su bizde mukavemet, müdafaa ve zafer sevkitabii ve ihtiyaçlarını uyandırıyor…
Hâlbuki toprak böyle değil; o insanlığın en güvendiği unsurdur. Saadetini, refahını, emniyetini ona bağlamıştır. Onu her zaman itaatli, müşfik veyahut hiç olmazsa lâkayt ve sakingörmeğe alışmışızdır. Toprağın sarsılması işte bu emniyetin yıkılmasıdır ve bir dost tarafından hançerlenmeğe benzeyen vahim bir hâli vardır. Onun için denizden gelen tehlike karşısında atik ve cesaretli kesilen bir insan, topraktan gelen tehlike karşısında maneviyatını kaybetmiş bir sürü şekline giriyor.”

Kadir Horzum, Uşak doğumlu. Eğitimini Balıkesir Astsubay MYO, Anadolu Üniversitesi AÖF İşletme ve Sosyoloji bölümlerinde tamamladı. Halen Aile Danışmanlığı ve Yaşam Koçluğu yapıyor. “Kafamdaki Kalabalık” ve “Kalabalıktan Kalanlar” isimli iki adet kitabı Banliyö Yayınevi tarafından yayımlanan Horzum, yazmaya devam ediyor.


