İsmet Ümit
Nagoyo’dan; hemen yakın şehir olan Kyoto ve protokolünü düşünüyorum. Aklımdaki kelimeler sürdürülebilirlik ve karbon. Melankolik düşünceler içindeyim. Otelin güvenli konforu, kitaplarım ve anılarım. Bu ülke dimağın sınırlarını zorlayan, ritüellerin ve tam bir kapanmışlığın abidesi. Fakat şu aralar üzerine mecburi geçirilen, barışçı kimlikten sıyrılmakla meşgul.
Otomatik olarak gerilen uluslararası ilişkiler; yanı başımız Pasifik’te savaş tamtamları çalmaya başlamışken ben Nagoyo’daki tatlı otel odamdan yakın şehir Kyoto’yu hayal edip saçma miyavlamalara gebeyim. Ve belirtmek isterim ki geyşa ruhu tam bir yalan…
Yağmur, aklıma on beş yıl evvel yine buraya gerçekleştirdiğim seyahatte tanıdığım, daha doğrusu; sadece görüp, hikayesini başkalarından dinlediğim, Murito amca’yı getirdi. Kamikaze hocası yaşlı Murito. Her güneş batışında, dışarı çıkıp, batıdan dönecek, kamikaze ruhları bekleyen yaşlı adam.
Ne garip benim ülkemde “on beşli” bile oyun havası olmuşken; Murito, gidenlerin ruhunu bekliyor. Belki bu gece, ya da her gece, lanet savaş, bir yerlere bomba yağdırmaya devam edecek, yarın sabah daha çok çocuk ölecek ve hep daha büyük dramlar yaşanacak. Bilmiyorum bu kadar acıyı nasıl taşıyacak ruhlarımız.
Galiba acılar, melankoli ateşinin en kalorili kömürü. Evet, simsiyahtır acı denen illet. Dokunan ele, tene, ruha bulaşır, çöker ve gitmez. Acıyı bu yorgun bedenlerimizden söken atan, onu yoklar mezarlığına gömen, kocaman sevgilere ihiyacımız var. Bu da ancak gerçek duygularla; manipüle edilmemiş toplum hikayelerinin insanlığa yansıması ile mümkün.
Biliyor musunuz Konu hiçbir zaman Kyoto olmadı ne de o dandik sözleşme. Hatta “iklim kanunu” bile düzmece ben ve benim gibiler için. Sadece aklıma gelen ihtiyar Murito amcaydı. Doğru diyerek, en iyi bildiği işi yapmış, kamikaze pilotlarını eğitip, son uçuş için hazırlamıştı, tüm kan kokan yıllar boyunca. Tabii ki bir inancın, bir teslimiyetin, ürünüydü bunlar. Fakat tek gerçek; hepsinin gidip, hiç birinin dönmemesi idi. Başlamış ve bitmişti. Tezat da gözükse aynı aşçının yemeği olan bu tür beyin yıkamalar; bizim ülkemizde de, “on beşlilerin” arkasından yakılan ağıtı bile düğünün havasına çevirip hepimize senelerce göbek attırmadı mı.
Çok yorgunuz artık. Yine savaş tamtamları yeri göğü inletiyor. Dünya, kanla, iklim kanunuyla; yalanlar ve yasaklar ile paradigmasını değişip, eskiyi üzerinden atmaya hazırlanır durumda. Bizler kaybolan meslekler gibi, insanlara da üzülmesek mi yani. Bilemedim.
Murito amca muhtemelen beklemeye devam etmiştir ölüme yolladığı masum ruhları. Belki Murito amca da yoktur, tamamı ile gözlemci etkisidir. Hikayenin buralarını ben de düşünmedim. Ayrıca düşünmemem gerekiyor, ona da şimdi karar verdim. Farkındalık zor zanaattır, ustalık kallavi olmalıdır. Hediye olarak; acısı da ağırdır taşıyana. Derinlerinde vurgun yaşatabilir. Fazla derin hep daha dibi getirir ve en dip ise…

İsmet Ümit, Büyükada’da doğdu. Sayıları pek sevmese de; kelime ve cümle mühendisliğine çocukluktan beri aşık. Geçmişinde tiyatro ve işletmecilik ile yıllarca hemhal olmuştur. Yazdığı hikayeler çeşitli kolektif öykü kitaplarında yayımlanmış olup halen tüm dimağını yazıya yormaktadır. Edebiyat dünyasında Üstadı kirpilerin mesafesini ayarlayan adam, Sorgun’un babasıdır.

