Tuba Ayşe Özgür
Cennette var olduğuna inanılan Tuba Ağacı, göğe kök salmasıyla diğer bütün ağaçlardan ayrılır. Bizler, dünyada köklerin toprağa, dalların göğe uzandığını biliriz. Oysa Tuba Ağacı, bu düzeni tersine çevirir. Kökleri göğe tutunur, dalları yeryüzüne iner. İşte burada düşündürür beni bu terslik. Köksüzlüğün özgürlüğünü… Özgürlüğün göçünü…
Köklerin sadece toprakta değil, gökte de bulunabileceğini anlatır. Göç eden her varlığın, aslında köklerini beraberinde taşıdığını.
Kök, sabit değildir. Hareket eden bir bellek, bir hatırlama biçimidir belki de. Toprağa tutunmasa da köksüz değildir ağaç. Beden bir ağaçsa gittiği her yerde kökü de onunladır.
Kökler, yalnızca bir ağacın değil, bir insanın da hafızası olur. Kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi hatırlatır. Bir dedenin bastonuna sinmiş el teri, bir annenin ninnisinin titreği, bir göç yolunda bırakılmış taş evlerin duvarları… Bunların hepsi köklerin hatıralarıdır.
İnsan, nereye giderse gitsin bu kökleri yanında taşır. Göç yollarında bazen bir sandığın içinde eski fotoğraflar, bazen bir dilin unutulmuş kelimeleri, bazen de bir kokunun içe sinmiş izleri olarak. Tuba Ağacı’nın göğe dönük kökleri, göçlerin belleğini saklayan bir arşiv gibi çıkar karşımıza. Yeryüzünde kaybolan her şey, gökyüzünde bir hatıraya dönüşür.
Göç, çoğu zaman köksüzleşmek olarak tanımlanır. Oysa göç, köklerin kesilmesi değil, köklerin yer değiştirmesidir.
Göç eden insan, eski yurdunun izlerini yeni topraklara taşır. Dilinde, mutfağında, şarkısında, hatta sessizliğinde bile o kökler vardır. Yani o beden, o ağaç, o kuş gittiği her yere özündeki köküyle gider.
Göçmen kuşları düşünelim. Her yıl binlerce kilometre yol kat ederler; ama yolları hep hafızalarına kazınmıştır. Onlar da köksüz değildir; aksine, göç onların köklerini çoğaltır. İnsan da böyledir. Bir göçle köklerinden kopmaz, köklerine yeni dallar ekler.
Mevlânâ, “Bir ayağın kökünde sabit dursun, öteki ayağınla yetmiş iki milleti dolaş” dediğinde göçün köksüzlük değil, köklerin hareket halinde olması olduğunu söylemez mi?
Tuba Ağacı’nın göğe uzanan kökleri, yeryüzü bir misafirhane, göç yollarının uğrak noktası diye fısıldar belki de. İnsan, her yer değiştirişte biraz daha hatırlamaz mı? Asıl yurdunu, kaynağını, geldiği yeri. Biraz daha iz bırakmaz mı geçtiği yerlere?
Göç yollarında geride bırakılan taş evlerin suskun duvarları, terk edilen bahçeler, boşalan meydanlar hep köklerin görünür yüzüdür sadece. Göç eden kişi bilir ki bu kayıplar, başka bir biçimde göğe yazılır. Hafıza, ile işlenen, taşınan.
İnsanın en büyük yanılgısı, köklerin göçle birlikte yok olduğunu sanmasıdır. Oysa kökler kaybolmaz; yalnızca yön değiştirir. Bir dil unutulsa bile, o dilin ritmi yeni kelimelere sızar. Bir şarkı kaybolsa da melodisi yeni ezgilere karışır.
Göçmen kuşların gökyüzünde çizdiği yollar, aslında göçmen insanların bellek yollarına benzer. Kuşların kanatlarında taşıdığı yön duygusu, insandaki hafızayı yaşatır. Bir kuş sürüsü, hiç bilmediği bir kıtaya vardığında bile köksüz değildir; çünkü göğün çizgileri onlara yolu göstermiştir.
İnsan da böyledir. Yeni bir ülkeye, yeni bir şehre vardığında köksüz değildir; çünkü belleğinde göğe uzanan kökleri vardır. Her göç, gökte yazılı bir yolculuktur.
Belki de insanın kendisi küçük bir Tuba Ağacı’dır. Kökleri göğe uzanır; atalarının, geçmişin, belleğin izleri oradadır. Dallarıysa yeryüzüne yayılır; her göç, her deneyim, her iz bırakma çabası bu dalları şekillendirir.

Tuba Ayşe Özgür, 1993’te İngiliz CAS Akademi’de yaratıcı yazarlık eğitimi, 1994-1998 yılları arasında Çisenti ve Postüla adlı tiyatro gruplarında oyunculuk ve oyun yazarlığı eğitimi aldı. Halen Amerikan ANU üniversitesinde Psikoloji ve Sosyoloji okumakta. Kurucusu olduğu Komite Reklam Ajansı’nın yanı sıra çeşitli ajanslarda reklam yazarlığı yaptı. Bu süreç boyunca çeşitli dergilerde de görev aldı. İçerik yazarlığı, yazı işleri müdürlüğü, yayın koordinatörlüğü gibi pozisyonlarda, yazıları yayınlandı. Kurucusu olduğu Atölye Bütünsel Edebiyat’ta koordinatörlük yapıyor. Büyü Bozumu, Benim Kalbim Dikdörtgen, Kedi Uykusu adlı roman, İçime Karga Uçuştu öykü kitaplarının yazarı.
Göç, aslında köklerden uzaklaşmak değil, kökleri çoğaltmaktır. Bir kök toprağı bırakır, ama başka bir kök filizlenir. İnsan hem göçtür hem köktür.Hem dal verir hem kök salar.
Ve belki de Tuba Ağacı, insana şunu söyler:
“Köklerin kaybolmaz. Onlar yalnızca yön değiştirir. Göç, aslında eve dönüşün bir başka adıdır.”

