Close Menu
    Son Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Çarşamba, Aralık 3
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      1 KAVRAM 10 DÜŞÜNÜR: Varoluşun On Yüzü

      Ağustos 2, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Zeytin Kokulu Memleket: Ayvalık

      Ağustos 20, 2025

      Sayım Çınar ile Kopenhag’da Kültür-Sanat 

      Ağustos 9, 2025

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Nihal Gündüz’den ‘makarna’ ile ‘Çevre Krizi’ fotoğrafları

      Ağustos 15, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Antakya Film Festivali başladı

      Kasım 24, 2025

      Sinem Çelebioğlu‘ndan çocuklar için; Dağın Kızı 

      Kasım 20, 2025

      Fethiye Uluslararası Film Festivali başlıyor

      Kasım 4, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Geçmişten günümüze atların tarihteki yeri: ‘Akıncılar, Hükümdarlar ve Tacirler’

      Kasım 27, 2025

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Sayım Çınar ile kitap dünyası

      Kasım 26, 2025

      Tame Impala Barış Manço hayranı!

      Ekim 22, 2025

      “Pekinel Uluslararası Masterclass” 6-12 Eylül’de AKM’de

      Eylül 5, 2025

      Sazakan’dan ilk tekli: AnatolianBlues

      Ağustos 17, 2025

      Ayın Şarkıları: Ağustosta ne dinleyelim?

      Ağustos 1, 2025

      Toz Zerreleri

      Temmuz 24, 2025

      Dönüşümün Hafifliği

      Temmuz 24, 2025

      Tuğlayı Fark Etmek

      Temmuz 24, 2025

      Yaşama Dair

      Temmuz 24, 2025

      Río Sur, Pera Müzesi’nde

      Ekim 16, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      Yunanistan Sineması Günleri, 2 Aralık’ta başlıyor

      Kasım 28, 2025

      Sinematek/Sinema Evi yeni programını duyurdu

      Ekim 21, 2025

      Weapons: İzleyicisini duygusal ve zihinsel olarak zorlayan bir korku filmi

      Ekim 11, 2025

      Erin Brockovich: Mini etekli, topuklu ayakkabılı bir varoluş hikayesi

      Ekim 8, 2025

      Şiir: Kapandık kaldık içimize 

      Temmuz 18, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      Tiyatro Tales’ten ilk oyun: Macbeth’in Cadıları Bir de Bizden Dinleyin

      Kasım 26, 2025

      Gergedanlar AKM Sahnesi’nde

      Kasım 26, 2025

      “Çiçekçi Sokağı”, 1 Kasım’da Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde

      Ekim 27, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

      Aralık 3, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      BİFO ve Barbara Hannigan’dan özel konser

      Aralık 1, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Tanrıçanın Serzenişi: Elpis bize ‘umudunuzu kaybetmeyin’ diyor

      Eylül 25, 2025

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Yolda Olmak, Var Olmaktır

      Ağustos 9, 2025

      Maria Anna Mozart

      Temmuz 20, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      DENİZ GİBİDİR GÖKYÜZÜ

      Aralık 1, 2025

      ZİNDAN ADASI: İNKAR MI? KOMPLO MU?

      Aralık 1, 2025

      DÜNYANIN SONUNA YOLCULUK

      Aralık 1, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • SuareMag
    • Suare Öykü
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » BEDEL
    SUARE ÖYKÜ DERGİSİ

    BEDEL

    Kasım 1, 2025Yorum yapılmamış8 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Email
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email

    Dilek Tanık

    Orada köşede duruyorlardı. Çocukluğumun dikenli telleri. Ben yaklaştıkça, onların sıcağına sığınmak istedikçe yararlardı; dikenleri görünen, görünmeyen yerlerimi. Hastaymış, babam olacak o adam. Helallik istermiş benden. Af dilermiş ikisi de. Ben bilirim o af dilemeleri; hep peşinden bir şey gelir. Almıyor muyum açlıktan kokan nefeslerini? Fırsatçılar! Çocukken zayıflığımdan faydalanıp hayata dair her türlü negatifliklerini üstüme kustular. Şimdi de boktan giden hayatlarının faturasını bana ödetmek gibi bir arzu okuyorum gözlerinden.

    ​Bu hayattan öğrendiğim bir şey varsa, o da ruhun karanlık tarafa geçmişse eğer dünya ne yaparsan yap senin için karanlık bir diyar. Böyle insanların hayatının güzel olma şansı var mıdır? O kadar kötülükten beslenince insanca yaşamak mümkün müdür? Körler sanki, simsiyah bir duvak var yüzlerinde ve onu açıp renkleri gösterecek sevgi dolu bir damat yok etraflarında. Bunlar gibilerin çevrelerindeki insanlar da kendilerine benziyor. Muhitleri, evleri, sokakları, hatta oturdukları mahalledeki hava durumu bile kendilerini bire bir yansıtıyor. Güneş düşmez böylelerin caddelerine. Karafatma gibi, yeraltına yakın yaşamaya mahkûmlardır. Amaç yaşamak değil çünkü, doğduğu günün kan davasını gütmek.

    ​Aralıksız her gün bekliyorlar beni. Tek amaçları beni yıldırmak. Belki utanırım da kucak açarım ikisine.

    ​”Zeynep, hele bir dur kızım!” Nefret ediyorum bu sesten.

    “Zeynep!”

    ​”Zeynep değil, Leyla benim ismim. Burada durmanızdan çok sıkıldım. Bekleyişiniz boşuna. Ne bu dünyada ne öteki dünyada… Değil hakkımı helal etmek size, ateşinizi yakan çakmak, kibrit ne varsa o olmak isterim. Artık yok o çaresiz kız karşınızda. Eğer yarın da sizi burada görürsem polis çağıracağım. Üstümde buldukları o izlerin kaydı duruyordur hâlâ bir dosyada. O zaman beni geri verirler diye isminizi vermek istemedim ama şimdi hiç çekinmem. Şu an vermeme sebebim de belki hapiste size kaza eseri iyi bakarlar diye. Böyle sürünmeniz beni dünyanın bir adaleti olduğuna inandırıyor. Çok acı çekin lütfen. Canınız çok yansın. Bu dünyada da cayır cayır yanın.”

    ​Eski benliği peydah olmuştu bir anda suratında. O tanıdığım adi herif çıkmıştı gün yüzüne.

    “Seni küç…”

    ​”Orada bir durun bakalım! Defolun gidin buradan, beni daha fazla zorlamayın.”

    Neden sizli bizli konuşuyordum ki? Aşağılık herif yüzünden. Bu konuşma tarzını herkesle arama bir mesafe koymak için alışkanlık haline getirmiştim. Beni hem doğduğum yerden farklı birisi yapıyordu hem de insanlarla arama bir mesafe koyuyordu. Bir sınır çizgisi gibi… Ama bu… Nasıl adlandırabilirim? Gerçekten bilemiyorum. Beni eski fabrika ayarlarıma geri getirmek için çok çaba harcıyordu.

    ”Artık o çeneni de kapat. O sesine tahammülüm yok, o yüzden defolun gidin buradan. Benden size fayda yok. Ağzımı mı bozayım!”

    ​İçimdeki öfkeye engel olamıyordum. Onlara benzeyen bir yanım olmasından ölürcesine korkmama rağmen.

    Sanki tebeşirle kara tahtanın üstünde sürterek çıkarılan o sese verilen tepki gibi bir his yaratıyordu baba dediğim o bok çuvalının sesi. Arkamı dönüp gitmeye yeltendim. Elimi tutmaya çalıştı. Yüzümdeki ifadem bir şeyler anlatmış olmalı ki geri çekildi korkarak. Ve ben hareket ettim. Durmuyorum, durmayacağım. Zaten anneme gösterdiğim o kısa anlık zaaflık getirdi onları peşimden. Sadece görsünler istedim, nasıl o çukurdan çıktığımı. Utansınlar istedim biraz olsun. Ama unutmuşum, insan olanlar böyle duyguları taşır içlerinde; olmayanlar bunlar gibi işte…

    ​Nasıl da her gece bu ses irkilmeme sebep olurdu. Oysaki ne kadar zavallıymış karşımdaki. Ama o zamanlar sadece dayakla biten günlerim bir zaferdi. Çünkü dayakla gelen acı zamanla geçerdi. Asıl sessizlikte olanlar, bedenimin, aklımın, ruhumun ayrılmasına sebebiyet verirdi. Zamanla yolculuğun bir yerlerinde bu üçü hemfikir olmaktan vazgeçmişti zaten. Olayları yorumlamaktansa kabul etmeyi yeğlemişlerdi. Susmuştu, susturmuştu içimdeki, dışımdaki sesleri; tüm yapılanlar.

    ​Çocukluğumu yeterince ele geçirmediler sanki. Şimdi de eşek gibi sırtıma binip kendilerini baktıracaklar akılları sıra. Onları böyle görenler de beni yargılıyor: “Ne yapmış bu insancıklar?”

    Ben anlatamam, anlatıp bir daha yaşayamam o günleri. Sadece yazmak ruhumun akıl sağlığının anahtarı. Yine kurduğum bu düzeni parçalayacaklar diye korkmam çok garip değil mi? Odamdaki kalem kâğıda birkaç satır dökmeden çalışmaya başlayamam. Bir şekilde kelimeler yatıştırıyordu beni. 

    Sen sarılınca tüm acılarım geçecek mi sandın?
    Affedeceğim seni, öyle mi?
    Helallik demek ki?
    Nasıl yani? Bir de utanmadan!
    Açtığın yaraları kapatabildi mi zaman?
    Öyle yaralı, bereli görünen bir şey değildi de üstelik…
    Görünmeyen yerler daha bir çizik çizik.
    Kanatırken iyi idik,
    Eğleniyor gibiydik,
    Kusunca hayatın tüm öfkesini üstüme,
    Nasıl da rahat rahat mışıl mışıl uykuya geçerdik!
    Oysaki korku içinde yan odadan gelen horultuyla irkilirken ben,
    “Sensiz bir güne uyanmak nasıl olurdu acaba?” diye
    Düşünürdüm, üzüntüyle cebelleşirken.
    Sonra yine sana sığınırdım,
    Derdim ki: “İçine doğdum, bildiğim yer cehennemse,
    Kim bilir ya bilmediğim koca dünya nasıl da öcüleriyle nöbet bekliyordur, düşmem için ağına.”
    Tanımlamaya bile yetmezdi kötülükleri kelimelerim; en nihayetinde çocuktu daha tüm zihniyetim.
    Masumiyetin hamuruydu yüreğim.
    Yoğurdun, yoğurdun,
    Yorgun ettin.
    Yoğurdun, yoğurdun, hasta ettin.
    Yine de derdim, ekrandan dünyayı gördüğüm o uzunca, korku içinde geçen zamanlarda:
    Ağlayan, bağıran hep canı yanan çocuklar ve
    Kan vardı, onları koruması gereken herkesin ellerinde… Kan…
    Demek ki yer yoktu yeryüzünde senin benim gibi çocuklara.
    Büyümek gerekliydi hem de öyle bir anda.
    Sevmiyordu dünya masumiyeti.
    Kirletmekti en büyük meziyeti.
    Kirletmekti korunmayanı, zaten her yanı yara bere içinde lime lime ortalıkta sahipsiz dolananı.
    “Kurtlukta düşeni yemek kanundur,” demişti Kemal Tahir.
    Kim derdi ki korunmayan çocukların kaderi düşmekti…

    ​Aklımdan çıkmıyor insanların bana bakışı. Sanki her şey benim suçummuş gibi. “Hayırsız evlat” damgası tokat gibi. Bir onlar eksikti zaten. Kimse bilmiyor ki ben o tokatları her gün yedim öyle lafın gelişine de değil üstelik fiilen.

    Bazen “Bu bir kâbustu,” diyorum ve “sen uyandın.” Sonra orada köşede görüyorum ikisini, aç köpekler gibi. Kan beynime sıçrıyor. Diyorum ki: “Çek, vur şu ikisini.” Sonra da diyorum ki kendi kendime: “Bu sefilliklerini izlemek de güzel.” Sonra silmek istiyorum aklımdaki tüm bu kötü düşünceleri. Ya birlikte düşersek cehennem denen o çukura? Cennet olmasa olur ama cehennem olsun Allah’ım, ne olursun olsun! Çünkü eğer bir cehennem yoksa bu ikisine ne olacak? Böyle mi bitecek hikâyeleri? Cayır cayır yanmalılar! Cehennemin ateşi bu ikisi için harlanmıyorsa kimin için harlanıyor bilmek isterim.

    Her gün ​tüm olanları tekrar yaşıyorum bu ikisi yüzünden. Cezamın sonu yok gibi sanki kurbanlık bir koyun gibi dağladılar ruhuma adlarını. İki manyak sevişip bebek sahibi oldukları için çekilen onca işkence… Kendi çığlıklarım kulaklarımda, yalvarmalarım, sonra sessiz çektirilen işkenceler… “Yapma lütfen…”

    ​Ama kafam düşüncelerden, anılardan, tekrardan hatırlananlardan şelale. İçtiğim onca ilaç etki etmiyor. Duygu durumum titrek, korkak. Ya hepsi bir rüya ise ve ben tekrar o evde uyanırsam? Bir kere gücüm yetti o evden çıkmaya. Tek şansım vardı ve ben o şansı kullandım. Kaçtım, hiç kimseye ismimi söylemedim. Yolda buldular beni yara bere içinde, her yanımda yaşadıklarımın harita misali izleri. Ne dediyseler ikna edemediler, vermedim isimlerini. Ya beni geri alırlarsa diye korktum. Gözümde o kadar büyütmüştüm ki onları, herkes ben gibi korkar sanmıştım onlardan. Çocuk Esirgeme Kurumu’na yerleştirdiler beni, adımı Leyla koydular. Zeynep öldü, Leyla doğdu.

    ​Beni aradılar mı bilmiyorum, sanırım aramaya korkmuşlardır. Tek bir hatam oldu bunca yıl içinde: Geriye dönmek. Aklıma takıldılar. Aslında görmek istediğim manzara buydu: Sefillikleri. İlahi adaletin tecellisi. Anne denilen o karafatma tanıdı beni. “Zeynep” diye seslendi ve ben ona baktım, ona doğru yürüdüm, emrini yerine getirmek için amade bir köle gibi. “Yaşıyor musun sen? Çok iyi görünüyorsun kızım. Çok aradık seni ama nafile.” Hipnozdan kurtulana kadar her şeyimi öğrenmişlerdir zaten. Bundan sonrası her gün taciz ama başka türlüsü bu sefer.

    ​Artık orada değilsin. Unutma bunu. Silme aklından. Korkmana gerek yok. Sadece soluklan, nefes al, nefes ver. Ele geçirmesine izin verme seni. Sana ulaşmak imkânsız. Zaman farklı, mekân farklı. Sana dokunmaları imkânsız. Artık o zayıf yaratık yok ki karşılarında. Tek var olan, ruhundaki parmak izleri. Faili meçhul bir cinayetin eseri gibi. Unutma, zihnin oynuyor, sanki oradaymışsın gibi bu oyunları. Affedip Allah’a havale etmeyi düşünsen, belki kurtulursun. Ne dersin? Unutmak mümkün mü ki? Kendine gel…

    ​Boğuluyorum, nef… nefessss almak imkânsız… Hep bir kuytuda bekliyorlar beni. Karabasanlar. Öyle en kötü anımda çökseler üstüme, hazırlıklı olurdum en azından. Çok gördüm öyle gündüzleri, geceleri; hazırlıklıydım o zamanlarda olacak olanlara ama ne yazık ki şu anda en güzel anımda diz dize oturmak istiyorlar benimle. İstiyorlar ki tasasız bir günümde, mutluluğa en yakın olduğum dilimde, soframda, uykumda bana katılsınlar. Sanki mutluluğumun hapishanesinin gardiyanları anılarım. Öyle bir yere kilitlediler ki içimdeki çocuğun neşesini artık yetişkin olarak bulunması imkânsız gibi.

    ​Garip olan, soluksuz olanın bedenim değil de ruhumun olması. Demek ki insanın ruhunun da soluk almaya ihtiyacı varmış diye düşünmeden edemiyor insan. Sadece yara bere içinde olan beden değilmiş, ruhun da yara beresi olurmuş. Kapanmayan, kabuk bağlamayan, solmayan yaralarla bir ömür geçirmek. Ruhun dağlanmışlığını dindirmek, iyileştirmek için bir antibiyotik bile icat edilmemiş olması ne kadar acı. Tek bildikleri acıları uyuşturucu ile dindirmek.

    ​Oysaki korumak mümkündü beni. Bir duvar ötedeydim. Mahalleli duymuyor muydu hiç sesleri? Peki, görmüyor muydunuz hiç üstümdeki izleri? Beden, izler yoksa unutuyormuş tüm olanları. Yaralar kabuk bağlıyor, sonra soyuluyormuş, sonradan soluyormuş. Bazen ufak bir iz kalıyormuş geride, bembeyaz. Beden an gibi yaşıyormuş gibi geliyor hayatı ve hesabını kapatabiliyor yaşadıklarının. Ama ya yirmi bir gramlık ruhum, nasıl da kalıyor tonlarca yükün altında? Omuzlarında yük olmayan insanları görüyorum; sanki kumların üstündeki ayak izleri bile benim kadar derin değil. Beni böyle bir hikâyenin başrolü yapan, onları pas geçmiş gibi bir hayat.

    ​Ama neden? Belki de içimdeki şairin uyanışı için gerekli tüm bu olanlar, ne dersin? Keşke yatıp zıbarsaydı o şair ama uyumuyor işte, yazmaktan başka bir şey yok aklında. Sanki günah çıkarma ayini ruhunun. Sadece acılarından doğan kelimeler var. Yazmasam ne olurdu bilmiyorum, inan. Yazdıkça iyileşiyor tüm benliğim.


    dilek tanık kabuk öykü suare öyküler

    Related Posts

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025 Uncategorized

    SuareMag Aralık

    Aralık 1, 2025 Manşet

    Ayın Kitapları: Aralık ayında ne okuyalım?

    Aralık 1, 2025 Ayın Kitapları

    Ayın Filmleri: Aralık ayında ne izleyelim?

    Aralık 1, 2025 Ayın Filmleri
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025 Kitap

    Margaret Atwood’un “Kalpten” adlı şiir kitabı Doğan Kitap tarafından Nuray Önlüoğlu çevirisiyle okurla buluşturuldu. Margaret…

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    Yeni Tiyatro & Yeni Sinema Dergisi Ödülleri 20 Haziran’da sahiplerini buluyor

    Mayıs 29, 2025 KÜLTÜR - SANAT

    Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

    Nisan 1, 2023 Aktüel

    Figen Ormancı: Ruh emici bir insan hayalet karakterlerden bile korkunç!

    Mart 14, 2025 Edebiyat
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.