Fatma Maksude Kılınç
Merhaba sevdiğim, delişmen kuşum,
Merhaba diyerek başlamak söze, yeniden doğan gün, yeniden gelen bayram gibi. İnsana içeride tam da böyle hissettiriyor. Çünkü burada merhaba yok. Mektuplarda diyebildiğimiz zamansa insanca gelir, insanlığımızı hissettirir, içeride hiç olmadığı gibi.
Başıma gelenleri gözlerine bakarak, özgür bir ortamda anlatmak isterdim sana ama imkânı yok ki… Yanlış yargılarla suçlanmak, düşüncelerim, hayata bakışım ve tüm bunlar için özgürlüğümün elimden alınması anlaşılır bir şey değil ne yazık ki.
Her şey yalan, her şey haksızca. Ah aşkım, insanın delirmesi işten bile değil. Çıldırıyorum bazı anlarda. Hele hele ayrılığımızın sonsuza kadar sürebileceğini düşünmek… Hayır hayır geçelim bunları. Kader diyorlar, değil ama hadi öyleymiş gibi yapalım, belki daha kolay gelir katlanmak. Onun için nedeni, niçini sonraya bırakıyorum. Nasılsa kavuşacağız.
İçerideki ilk geceyi anlatmak isterim sana. Bil ki o gece, hayatımı dibe kadar batıran, yapayalnız olduğumu hissettiren, bir daha bu kuyudan asla çıkamayacağımı, yok olacağımı anlatan bir geceydi. Soruşturmalar bitmiş, hapishaneye getirilmiştik. Herkesi üçer kişilik hücrelere atmışlardı. Beş gün kaldık orada. Düşünsene atıklarımız bir kovada birikiyordu, incecik şiltelerin üzerinde pirelerle yatıyorduk. Yetmeyen, küçük, kötü kokulu battaniyeler vermişlerdi. Örtünemedik onları. Zemheri soğukta, kazaklarımızı, kabanlarımızı, pantolonlarımızı üst üste atıp altına sığışıyorduk. Öylesine dardı ki hücreler, ranzaların dışında kalan alanda iki kişi yan yana geçemezdi. Duvarların üzerine üzerine geldiği bir hücre düşün… İşte öyle… Bir ara iyi ki klostrofobim yokmuş dedim. Delirirdim o zaman.
Yemeklerimiz yakınlarımızın getirdikleriyle ortaklaşa hazırlanıyor, bilesin. Aç kalmıyorum yani, merak etme. Koğuşlarda kalanların hazırladığı yiyecekler biz hücredekilere de dağıtılıyor. Biraz soğuyor gelinceye dek, olsun. Az öz yiyecekler hepsi. Yemek hazırlayan arkadaşlar proteini önemsediği için bakliyat neredeyse her gün pişiyor. Bağırsakları sorunlu arkadaşlar için bu öylesine bir işkence ki sorma hiç. Utanmayı unuttuk. Zor be gülüm, çok zor.
Demir parmaklıkların, işkencenin vız geldiği bizlere ölüm de vız geliyor. Her şeye hazırlıklıyız. İçimdeki sevdan benim en büyük direncim. Seni özlüyor, seni düşünüyor, seni hayal ediyorum buralara dayanabilmek için. Pasaportta oturuşlarımız, troleybüste ısınmak için parkamın cebinde kenetlenen ellerimiz, yüreğimiz sıcacık, bakışlarımız birbirinin içine girmiş. Neler vermezdim yine o günlere dönmek için. Çok eleştirildim senin varlığın ve beraberliğimiz nedeniyle biliyor musun? Sevda lümpenliktir demiş birisi, hay beynine senin… Sevda hayattır, var olmaktır, insancadır, seninle olmak dünyaya bedeldir. Bunu nasıl anlasınlar ki delişmen kuşum, yüreğinde sevgiyi barındırmaktan korkanlar?
Sana hücreye konduğumuzu söylemiştim. İlk geceyi hayatım boyunca asla unutmayacağım. Akşam üzeriydi. Hava iyice kararmıştı. Üç kişi, yataklarımıza oturmuş sessiz hayallere dalmıştık. Konuşacak bir şey yoktu ki. Elektrikler kesildi bir anda. Saat daha erken olmasına karşın yatmaktan başka yapılacak bir şey yoktu. Çok karanlıktı, zifiri karanlık. Sessizlik fazla gelmiş olmalı ki uyumuşum. Gece yarısı uyandığımda ışıklar gelmişti. Koridorda yanan lamba tam hücremizin karşısındaydı. Demir parmaklıkların gölgesi içeriyi, boydan boya sarmıştı. Duvar yerine her yerde demir parmaklıklar vardı. Gecenin o sessizliğinde çıt çıkmıyordu. Öyle bir yakalamıştı ki sessizlik ve parmaklık gölgeleri, ebediyen burada kalacağımızı, dünyanın bizi unuttuğunu düşündüm. Korkmuştum. Yalnızlığın ve sessizliğin bu kadar korkunç olabileceği o zamana kadar aklıma hiç gelmemişti. Dolmuştum artık, taştım, ağladım, ağladım… Sonra yine uyumuşum, bir düş gördüm, dalgaların üzerinde bir yunustum. Dalgalar öylesine sertti ki savuruyordu beni dört bir yana. Gerçek hayattaki gibi. Hayatın dalgası rüyamda denizin dalgası olmuştu sanki. Sonra seni gördüm, sen de yunusmuşsun. Engin bir denizde seninle öylesine özgürce yüzdük ki. Dalgalar oyun oldu bize. Sıkışmışlık beni fena delirtmiş sevgilim, dev dalgalar özgürlüğüm oldu. Battık çıktık, kilometrelerce yüzdük sanki seninle. Ahh, özgürdük… alabildiğine özgürdüm ve seninleydim. Ne mutluluk!
Sonra uyandım, vücudum insan bedenine uyumlanmakta zorlandı. İçimde yunustum hâlâ çünkü. Sevdası başına vurmuş, el ele verdiği o sevdayla özgürlüğe koşan yunus…
Ah benim sevdiğim, gerçek olmasını çok istedim bu rüyanın. Özgürlük uğruna insan olmaktan vazgeçip yunus olmayı istedim gerçekten. Nasıl güzel bir kaçış. Olacak şey mi bu? Oldu işte. Fiili özgürlük olmuyorsa hayali özgürlüğüme kim karışabilir ki? Şu anda yüreğim şişmiş, inadım bilenmiş durumda. Öylesine güçlüyüm ki, tüm dünyayı karşıma alabilirim.
Her anımda sen varsın sevdiğim, her anımda. Sesin hep kulağımda. Okuduğumuz şiirlerin izi ruhumda. Seni hayal kırıklığına uğratmış olmaktan çok korkuyorum. Bil ki her şey daha güzel bir ülke istediğimiz için oldu. Bunu anlamak çok kolay değil biliyorum ama anlayacağından da eminim. Pek çok insana ütopik gelebilir hayallerimiz. Değil, inadına değil, ütopik değil. Gerçeğin ta kendisi. Biz değilsek kim çünkü…
Sen iyi misin? Kendimi anlatmaktan seni sormadım, kusura bakma. Burada her şey o kadar ezici ki, insanın kafası da karışıyor işte. Annen, baban, kardeşlerin nasıl? Baban bana kızıyor mu? “Ayrıl o adamdan, bundan hiç hayır gelmez,” diyor mu? Der, demez mi hiç. Babam da öyle diyor biliyor musun? “Niye buradasın? Ne ettin kendine, bize?” deyip duruyor. Bir cevabım yok sevdiğim, hiçbir cevabım yok. Eğer onlar anlayamazsa uğruna ölümlere gidip geldiğimiz halk nasıl anlar ki? Her şey ortada. Oldu, bitti, ezdi, yok etmeye gidiyor.
Artık bildiğim tek gerçek var; seni delicesine sevdiğim. Bunu hiç unutma olur mu?
Hoşça kal sevdiğim, bir sonraki mektuba kadar hoşça kal.
İsmail

Fatma Maksude Kılınç, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Ana Sanat Dalı mezunudur. Daha çok senarist olma hedefiyle okurken, on iki eylül karanlığında, reklam yazarlığına mecbur kaldı. İzmir Reklamcılar Derneği’nin ilk ve tek kadın başkanı oldu. Kitvak kurucularındandır. İlk yazarlık yıllarında iki çocuk radyo oyunu TRT’de yayımlandı. Atilla İlhan’ın şiirlerini beğenmesiyle Sanat Olayı’nda şiirleri yayımlandı. İki şiir dosyası var ama yayınlatmaya korkuyor. İzmir’de çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. Son dönemde kadın yazarlardan oluşan bir grupla üç öykü seçkisinde yer aldı. Distopya dergisi editörlerinden. Bir kızı ve iki minik oğlan torunu var.


