Hakan Akdoğan
“Ol!” diyenlere “Olmam!” demenin en dikenli hali hırlamamdı ki öyle olur olmaz her şeye de sırt çevirmezdim kolay kolay ama dayatmaya kalktılar mı bir şeyi sırtlan suratımı takar homur homur homurdanırdım zira içimdeki o direnen tuhaf hayvanın sevme kabiliyetinin buna bağlı olduğunu sezerdim, sezdikçe de onu diri tutmak için kabartırdım ensemdeki tüyleri, hırlaya hırlaya üstüne giderdim onların. Sırtlan, sevgimin yumuşak karnının çelik yeleğiydi. Onu sustursam, hırlamasam, ense tüylerimi kabartmasam evcilleştirmeye kalkarlardı zaman kaybetmeden. İşte bunun için “Olmam!” İçeriden çürürdüm yoksa. İçeridekini, postun ve kemiklerin ardında kalan o küçük, sıcak, ürkek şeyi korumak işin aslı: Sevme kabiliyetini.
Oldum bir kere. Hepsi bana başka bir şey “Ol!” dedi; olmadığımı olmam. Ben onların olmamı söylediği şey olursam zaten olmam ki! Onların “Ol!” dediği şey “Öl!” dediği şey.
Panayıra devşirdikleri dünyada bizimle kol kola, dip dibe oynadıkları oyunlarla teslim alma peşindeler öfkemizi. Susturma derdindeler hırıltımızı. Tüyleri diken diken kabaran postumuzu muşambaya çevirip Arap sabunuyla ehlileştirme isteğindeler babalarımızın sigaralarının siyah lekeler bıraktığı melamin tabakların eşliğinde. Bir de “Güzel günler göreceğiz,” deyip duruyorlar kulaktan kulağa, kulaktan kulağa “Güzel günler yapacağız biz sizin için,” diye fısıldamak bu büyük karanlığın ortasında, bir başka omuza dokunarak, bir başka kulağa doğru.
Görmek başka, yapmak başka. Siz bizim göreceklerimizi yapmaya meylettiyseniz size hırlamak yetmez.
Kişinin yaşamının anlamı hırlamaktadır. Hırlamanın kırılganlığıdır yaşamının anlamı kişinin. Sırtlan hırlarken direnir, direnirken sever. Çirkindir, çirkinliği direndiğindedir. Konfordakiler direneni çirkin görür. Aslında çirkin, konfordayken onun için hırlayanın güzelliğini görmeyendir.
Güzel, olmayandır. Olamayandır. Olduramayandır.
Bir de direnen; yumruk kaldıran değildir. Yumruğun içinde sevgi tutandır. Yumruk hırlamaktır. Hırlamak sevgidir. Sevgi için direnmektir. Gerçek sevgi için direnmektir. Dayatılmış olana itirazdır. Onlar “Uysallaş!” dedikçe, öfkelenmektir. Çünkü bilirim: Evcilleşmek, içimdeki o küçük, sıcak, ürkek şeyin soluk almasına izin vermek değil; onu melamin tabakların üzerine servis etmektir.
“Rahatla!” diye fısıldayan her el, postumu muşambaya çevirme niyetindedir. Ama ben, sırtlan olarak bilirim ki yumuşak karnımın üzerine çöken her “Ol!” emri, sevme kabiliyetimin üstüne serilen bir kefendir.
Güzel olan ölüdür onlara göre. “Ol!” demek “Öl!” demektir. Onların güzelliği, benim hırıltımı susturan çirkinliktir. Benim güzelim; hırlayan çenemin kemiğinde saklıdır. Direnen her çirkin ve korkunç dişim, sevgimin estetize edilmiş halidir. Ben oradan bilirim ki konforun kadifeli kollarına atılmış bir beden, hırlamayı unuttuğunda çürümeye mahkûmdur.
Çirkinim, evet! Çünkü güzelliğim kabarmış tüylerimde, salyalı dişlerimde, homurdanırken sarsılan sırtımda. Sussam, pırıl pırıl vitrinlerde sergilenen bir kürke dönüşürdüm. Ama ben – canlıyım işte – karanlıkta parlayan gözlerimle fısıldıyorum: Güzellik, boyun eğmeyenin çirkinliğinde saklıdır.
Onların “Öl!” dediği yerde ben, hırlayarak “Yaşıyorum!” diye haykırırım. Her “Ol!” bir mezar taşıdır; benim “Olmam!” ise toprağı delen bir filiz.
İşte bu yüzden ensem diken diken. İçimdeki hayvan, sevmek için hırlıyor:
Varlığım, reddimin sesidir. Sustuğum gün, sevdiklerimi de gömerim.

Hakan Akdoğan, Hacettepe Üniversitesi ‘İngiliz Dil Bilimi’ bölümünü bitirdikten sonra Anadolu Üniversitesi ‘Medya ve İletişim’ bölümünü tamamladı. Uludağ Üniversitesi’nde ‘İnsan, Toplum ve Felsefe’ programında yüksek lisans çalışması yaptı. Sanatla Terapi ve Adli Psikoloji Uzmanlığı eğitimleri aldı. International Dublin University’de Sosyal Psikoloji alanında Master derecesi yapmaktadır. 2003 yılından bu yana birçok üniversite ve kurumda ‘Yaratıcı Yazı’, ‘Derin Okuma’, ‘Sanatla Farkındalık’ gibi konularda eğitimler vermekte, çeşitli platformlarda konuşmacı olarak yer almaktadır. Halen bazı üniversitelerde ve çeşitli kurumlarda eğitimler vermekte, yayınevlerine yayın danışmanlığı yapmaktadır. Distopya Akademi’nin kurucusudur. Nü Peride, Gölge Yaşatan, Struma, İlişmek, Varlık ve Piçlik, Kirpi Mesafesi, Kenet adlı romanları yazdı. Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandı. Eserleri birçok dilde ve ülkede, yabancı okurlarla da buluşmaktadır.