Close Menu
    Son Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Salı, Temmuz 15
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Sevdalinkalar ülkesi: Bosna Hersek

      Şubat 7, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Çocuklar ileri dönüşümü eğlenerek öğreniyor

      Haziran 21, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Zeynep Sönmez’den Wimbledon’da Tarihi Başarı!

      Temmuz 3, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Peki biz neden hala kaçmıyoruz?

      Temmuz 10, 2025

      Gece Yarısı Kütüphanesi: Ya diğer olasılıklar gerçekleşseydi?

      Temmuz 8, 2025

      Haziran ayı için film önerileri

      Haziran 1, 2025

      Yaz ortasında melankoli: Slowdive İstanbul’a geliyor

      Şubat 20, 2025

      Arter’den avangart bir müzik festivali

      Şubat 11, 2025

      Borusan Quartet’in “Oda Müziğinin Ustaları” konseri ENKA Sanat’ta

      Şubat 10, 2025

      Öykü: Sessizliğin İçinde Nefes

      Temmuz 9, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      Öykü: Erik Ağacı

      Temmuz 7, 2025

      KEMAL TAHİR ROMANLARINDA KADIN İMGELERİ – III

      Temmuz 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      Pera Müzesi Yazar-Editör Sohbetleri’nde sanat tarihine müzecilik penceresinden bakış

      Şubat 20, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      2000 yılından sonra çekilen en iyi film hangisi?

      Haziran 29, 2025

      Telefon Kulübesi: Bir telefon, bir ses ve bir yüzleşme

      Haziran 26, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      Mühür: Gece Eşiği filmi yakında sete çıkıyor

      Haziran 17, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      şiir: küf lekesi

      Haziran 7, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      “Bulaşıkçılar” yeni yorumuyla İstanbul, İzmir ve Ankara’da

      Mayıs 21, 2025

      Molière klasiği ‘Cimri’ye alaturka dokunuş

      Mayıs 19, 2025

      Kadıköy Oda Tiyatrosu “Kalabalık Fasıl” ile açılıyor

      Mayıs 12, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Ediz Dikmelik ile Sorgulayan Çocuklar: Çocuklarla Felsefe El Kitabı 

      Haziran 11, 2025

      Kilitli Hatıralar Kitabı: İstanbul’un altı ayrı dönemine tanıklık eden öyküler

      Nisan 19, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Çocukluk çağı, ilişkiler ve diktayı kitaplar üzerinden okumak

      Nisan 29, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Rüyanın kalemle buluştuğu kadın: Nazlı Eray

      Haziran 22, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Sinan Saygı’nın yeni kitabı: İletişim Bir Süreçtir

      Temmuz 3, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • FELSEFECE VE…

      tan doğan: sap-saman

      Temmuz 14, 2025

      tan doğan: seğir[t]meler

      Temmuz 3, 2025

      on kırık iz!

      Temmuz 1, 2025

      noudelmann ile tan

      Haziran 27, 2025

      …ve …

      Haziran 25, 2025
    • SuareMag
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » KATARSİS
    Gönül Yasemin Ölmez

    KATARSİS

    Haziran 1, 2025Yorum yapılmamış12 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email LinkedIn

    Gönül Yasemin Ölmez

    İnsan, umudu olduğu sürece inanılmaz boyutlarda acı ve ıstıraba katlanabilir .
    Karen Horney

    Elektrikli ocağın üzerine; taşmasın diyerek aralık bıraktığım tencerenin kapağını örtüp, sıfıra gelinceye kadar bastım düğmeye. Eminin olmak için bekledim birkaç saniye ve tamamen söndü ışıklı gösterge. “Tatsız pişiyor bunda yemekler,” söylencem ile lavabonun içine bıraktığım çöp poşetini de elime alıp çıktım kapıdan. 

    Cebime elimi atıp sigaramı ve telefonumu içeride unuttuğumu fark ettiğimde anahtarında içeride kaldığını anladım. Çok da alışık değilim bu evlere. Kapıyı çekince dışarıda kalıveriyorsun öylece. Birden yemek kokuları dışarı çıksın düşüncesiyle sürgülü camı açık bıraktığımı anımsayınca rahatladım. Sürgüyü itip içeri girdim. Ayrılmaz can parçamı çakmakla birlikte cebime koydum. Telefonu da elime aldım. Kapıyı kilitleyip ana kapının üzerindeki anahtarı alıp tekrar çıktım dışarı. Hemen kapının karşısında duran çöp bidonuna attım poşeti. Yürümeye başladım. Her gün en az yarım saat yürümem gerek. Doktor tavsiyesi.                                                                            

    Aşağı doğru indikçe nerede olduğumu bilmek istercesine ardıma dönüp her bakışımda teker teker küçülüyor evler. Birine baktığımda diğerlerinin içini kurgulamam zor olmasa da içinde yaşamış olduklarım neden şimdi burada olduğum konusunda en belirleyici olanları. 

    Babaannemin Sandıma mimarili evindeki gibi ahşap tırabzanı da yok merdivenlerinin. Mimariye uygun olmadığı gerekçesiyle tutunmasız yapılmış. Arada bir sendeliyorum. Mevzu düşmekten korkmak değil.

    Böyle hissettiğim zamanlar omuzlarımı silkeler, çocukluktan kalma bir şarkı da dolanır dilime. Üfler eski yaralarımın üzerine. Hiç görmediğim, babamın anlatmalara doyamadığı babaannemin sesi fısıldar kulaklarıma; “Gördün mü bak geçti gitti, bişeyciğin kalmadı evlat. Hadi dön sen oyununa.”

    Elbisem robadan, tam üzerime göre biçilmiş; eteği düz. Ben yine de tutarım cılız parmaklarımla ucundan. Eteği uçuş uçuş havalanmasa da, ayaklarıma bakınca içim coşar. Babamın son hediyesi olan içi iplik dokulu yeşil çizmeler var ayağımda. İki ileri, bir geri, başlarım şarkıyı söylemeye.  

    Bana bir masal anlat baba,
    içinde tüm oyunlarım,
    kurtla kuzu olsun şekerle bal.
    Anlatırken tut elimi,
    uykuya dalıp gitsem bile,
    bırakıp gitme sakın beni.

    Tam köşeyi dönecekken “eksik söyledin,” diyerek başını uzatır köy imamının kızı Hadise. Duymamış gibi yapar devam ederim. “Lay, lay, lay… Boşlukları doldururum hemen.                                 

    Sıra oyunuma gelir. Adı sobe. Saklanmayan ebe. Birden fazla kişiyle oynanan bu oyun için esembil ağacına başımı koyup kapanıp, saymaya başladığımda, “bir, iki, üç…”,  Hadise’nin çoktan gittiğini bilirim aslında daha ikiye gelmeden. Emin olmak için söylerim üçü. O; oyunda beni bulamayıp hep ebe kaldığından,- çünkü ben en kuytu yerleri iyi bilirim- oynamıyor artık benimle. Hızla eve koşar ablalarıma bakarım. Biri ayna önünde kendisiyle konuşurken, ondan bir yaş küçük olanı da sürekli ortalığı topluyordur. Ankara’daki okuluna gittikten sonra, tekrar geri dönünceye kadar evde her şey yerli yerinde dursun ister gibi.                               

    “Çok güzel olmuş, hadi gel oynayalım” desem de ikna edemem.

    Yalvarıp yakarmanın çare olmadığını öğrendiğim zamanlar.                

    Kendimden üç yaş büyük olanıyla bir gün öncesi kartpostal koleksiyonu yüzünden kavga ettiğimden bakmıyoruzdur birbirimizin yüzüne. Bu ilk direnişim de değildir ona. Neden bu kadar uzattığını anlamam. Annemin “Kardeşsiniz siz, paylaşın bitsin” sözlerine uymayan ben değildim. “Al hepsi senin olsun” deyip gitmek istediğimde; üstelik arkamı bile dönmüş yürümeye başlamış iken kolumdan tutup, kendine çevirip, suratıma attığı okkalı tokatın acısına dayanamayıp, başından çektiğim üç tel saçı avuçlarımda dışarı fırlarken, annem ardımdan bağırıyor.
    “Büyüklere el kalkmaz demedim mi ben sana?”                        

    O sadece büyüğüm değil, unvanı da vardı komşular tarafından verilen; Hanım. Ben, oyunumdan vazgeçip, ortanca ablama yardıma başladığımdan bu yana daha çok farkındayım olan bitenin. Elinde kitabı bahçenin en güneş gören köşesindeki kayanın üzerine oturup, okuyor durmadan Hanım. Adasıymış orası onun üstelik sadece ona aitmiş. Babam henüz mirasını bile ilan etmemişken.

    Her şeyi geride bıraktığımı ispatlamak istercesine yanına gidip; “Ne okuyorsun?” soruma, “İşine bak, tavuklar aç geziyor görmüyor musun! Git yemlerini ver sen onlara” diyor hışımla sayfayı çevirip. Yaşar Kemal’in Kuşlar da Gitti idi kitabın adı. Ben de okudum, anneannemin el fenerinin ışığında geceleri. O, sınavı kazanıp evden gittikten sonra.

    Yaslar giden için mi tutulur yoksa kalanlar kendisine mi tutar?

    En çok da bunu düşünüyorum bu aralar. Gözlerimdeki örtüyü kaldırmak istercesine ovuşturuyorum iki elimle, bir basamak daha iniyorum aşağı.  

    Daimi oturduğum evimizin tadilatı bahane miydi buraya gelmek için, bilmiyorum. İçinde yaşarken de düzenleyebilirdim belki bazı şeyleri; alt kattaki pencereyi yıkıp, üst kattaki balkonu içeri alma takıntımdan vazgeçseydim. Kerem için durum farklı. İşyeri ile arasındaki mesafe uzadığından, aklına geleni sabah evden çıkarken sorduğu yetmezmiş gibi az önce telefon açıp yine “emin misin!” diye soruyor. Yolda canı sıkılıyor sanırım.                                                                                       

    “Yıkılacak mı bu pencere? Son kararın mı?”
    “Son kararım. Duvar köşesinden diğer köşeye kadar yıkılacak. Vursunlar balyozu. Sürgülü olacak yenisi, tek parça değil iki kanat olacak. Çerçeveyi ben seçmek istiyorum,” derken başım dönüyor bir an.

    Yıllarca; perdesini sadece temizlik günlerinde açtığım bir pencereyi bir anda yıkıp büyütüyorum. Biliyorum, hemen önünde yine bir duvar olacak ama gökyüzünü görebileceğim düşüncesi içimi rahatlatıyor.

    Birden gelen esintiyle kökleri yan bahçede olan çam ağacından bir kozalak düşüyor önüme. Çocukluğumun fıstık kozalakları. Eğilip elime alıyorum. Evirip çeviriyorum belki bir tane fıstık bulabilirim kanatlarının içinde niyetiyle. Kuşlar yemiş tabii ki hepsini bırakırlar mı hiç. Fıstığı yok diye atmayıp, cebime koyuyorum.  

    İki basamak daha inip şöyle bir bakınıyorum, bu sefer ardıma değil de sahile doğru. Yan binanın güvenliği volta atıyor bir ileri bir geri. Beni görünce elini yukarı kaldırıp merhabasını iletiyor. Sonra başlıyor dudakları oynamaya.  Keratokonus hastalığı var gözlerimde; bir nevi açı kaybı. Ağzını görüyorum sadece, dudaklarını okuyabiliyorum. 

    “Tavuk eşelendikçe yerim dar dermiş. Görgüsüz. Her gelişinde ayrı evde.”

    Başımı çeviriyorum daha fazla duymamak için. Kuyruk sokumumdan bir acı yükseliyor birden. Sonra ayaklarımda bir uyuşma. Kalçamda bir yılan dolanıyor, derimin altında hissediyorum oynaşmasını. Yavaşça bırakıyorum kendimi olduğum yere. Derin derin nefes alıyorum birkaç kez. Cebimdeki sigarayı almak isterken kozalağı düşürüyorum, yuvarlanıp gidiyor bir kaç basamak aşağı.

    “Bırakmam, nasıl olsa ineceğim aşağı” derken bırakmak istediğim sigarayı yakıyorum.
    “Nasıl olacak bu iş? Ne dedi doktor sana?”
    “Ana değeriniz çok yüksek. Savunma mekanizmanız sizi koruyacağına size saldırıyor.”

    Doktorun verdiği ilacı; uzay ve havacılık mezunu; sicio uzmanı, başka spiritüel alanlarda da analist olan bir dostumun tavsiyesi üzerine kullanmayıp, başka bir uzmanla görüştürülüyorum. Annemin üç nesil öncesini biliyor olmam konforuyla yapılan seanslar sonucu, önce on, on dört, on yedi yaşlarımda travma tespit edilirken, daha sonra yapılan seansta yedi, hatta bir de anne karnında tespit edilip, bir yıldır kullandığım bitkisel ilaçlar da sonuç vermeyince analistim; “Bu bir psişik enerji saldırısı, farkındalığını yükseltmen gerekiyor” diyor. Aramızdaki ilişki birbirine emek harcamış iki insan olarak bayram mesajlaşmasına dönüşüyor. Farkındalığımı yükseltip ilaçlarıma başlıyorum bu günlerde tekrar. Değerlerim git gide düzeliyor. Bir de zihnimi durdurmaya çalışıyorum olabildiğince.  

    Elimdeki telefondan bildirim sesleri geliyor. Unutuyorum bazen, bu hatırlatmalar şahane. Online katıldığım yeni derslerim var, ellili yaşlarımın en büyük hediyesi. Uzmanıma minnet borcum büyük. Beni bu derslere o getirdi. Orada isteyen konuşuyor, zorlama yok asla. Ben ağzım bağlı oturuyorum her zamanki köşemde. Biriktiriyorum içimde sözleri baskılıyorum sıkı sıkıya öncekilerin üzerine. Çekiyorum her tuvalette sifonu üzerine de, tıbbi olarak üç saatte yarısı boşalabilen bir ince bağırsağın onca yılın birikmişliğini dışarı atmaya ömrü yeter mi? Artık ne kadar olabilirse.

    Arada bir dostlarımın buluşma isteğine, “ama bugün olmaz,” dediğimde gözlerini devirirlerken; “bensiz de yapabilirsiniz,” sözümü sıkı sıkıya tutuyor olmalarına da aldırmıyorum artık mesela.

    Saniyede bir değişen yüzlere hiç mi hiç hayret etmiyorum. Sohbet ederken gözler telefona dönüyor bir anda mesela. Ne çok arayıp soranları var!..

    “Hesaplı uçak bileti bakıyorum,” deyiveriyor nezaketsizliğine mazeret uydurur gibi. Tabii ki instagram yıkılıyor selfilerden. Emojiyle yaptığım yorumun altına “sen de gez biraz yahu” diye yazmış Hadise. Çocukluk arkadaşım işte, daima iyiliği ister, bilirim. Kapatıyorum telefonu.

    Tam yine gözlerimi ovuşturmaya başlayacakken doktorun sözleri aklıma gelip, sigarayı iyice eziyorum ayaklarımın altında.

    Ayağa kalkıp, üç basamak daha iniyorum. Eğilip kozalağı da yerden alıp cebime koyuyorum.  

    Evlerden en aşağıda olanına gelmişim bile. Geçen yaz, buraya gelmek çocukların fikriydi. İyot kokusu, martıların sesi, arada bir görünen sahil güvenlik botunun, tüm dengeyi alt üst edercesine sahile bıraktığı birkaç iri dalga istinat duvarlarına vursa da, üzerine bıraktığı ıslaklığı arada bir görünen güneş bile kurutabiliyor. Bana göre bu evin en büyük dezavantajı, hatta duygu durumu bozukluğuna bile vardıra bilecek, hemen yan tarafta olan, sözüm ona lüks restoranın dışarıya izinsiz bıraktığı çöp konteynerlerindan gelen kokular. Özel alana tecavüz ettiği yetmezmiş gibi, çöp bidonlarını her itişimde saygısızca getirip yine aynı yere bırakıyor. Olay çıkarmamı bekliyor belli ki. Kışın gelmesini bekliyorum.

    Onun hemen üstündeki ev sağ duvara bitişik biraz kuytuda. Sert rüzgârlardan kademeden ötürü koruyor kendini. Burada hep içerideydim ama. Önümü görebilmem için sık sık üst kata gidip, dışarı çıkmam gerekti ki bu benim için güç çünkü mutfak alt katta. Ortalamayı tutturamıyorum.

    Üçüncü olan sol çaprazda, denizi apaçık görebildiği gibi yanındaki ve altındaki binadan istifade ediyor. Burada durduğum zamanlar hava daima durgun. Ayrıca sesten korunaklı. Rutubet de vurmamış duvarlarına, ilk boyandığı gün gibi duruyor; lekesiz, bir o kadar parlak. Elimi uzatsam her sabah kuralı ihlal edip, ağlarını atıp denizde ne varsa yutup giden teknenin direğini alaşağı edebileceğim kadar da yakın. Sataşmadan öteye gidemeyeceğini bildiğimden susuyorum. Bu yüzden en yukarıda olan evi tercih edip kalıyorum. Tam sekiz ay, on gün. Gözümde küçülünce gönlüm de hafifliyor mu ya da perdeyi kapalı tutup sadece bir kâbus deyip mi geçiştiriyordum bilemem ama içim hep huzursuz bu zamansız savunmasız avlanmalara. Ne sağanak yağmur, ne delice esen lodos durdurabilir o tekneyi. ​

    Ekmeğinin derdinde olan yapmaz bu hayâsızca adiliği, bilirim. Sonra o iskeleye yanaşır, alır balığı kucağına, bir eliyle başını diğer eliyle kuyruğunu tutup gövde gösterisini yapar. “Denizden çıktı bu taze, kanlı canlı” der utanmadan milyonluk evi kiralayan Masal hanıma bakıp.

    “Misafirlerin önüne koyacağım akşama, beni madara etme. Deniz balığı değil mi bu?” 
    “Deniz tabii ki. Böyle çiftlik olur mu?”

    Fiyatını pazarlıksız öder de midesinde kaç küçük balık olduğunu bilmez Masal Hanım. Coğrafya bilgisini tabii ki tenkit etmemek lazım. Ne de güzeldi dün geceki sohbetimiz? Her yıl Mevlana’nın Şebiarus törenlerine katılırlarmış eşiyle. İçtiğim şarap değil, sözler başımı döndürmüş.                                               

    “Altın ne oluyor. Can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.”                                    

    Misafirleri özel helikopterle inmiş havaalanına; “Eee; bir deniz balığı yesinler artık değil mi canım!” diyor, marka terliklerine damlayan balık sularını fark edince, evinin hizmetlisi kızı çağırıp eline tutuşturuyor poşeti.

    İki gün öncesi iki büyük lojistik arabası gönderip aldırmışlardı kalan eşyalarını. Bütün terlikleri bırakmışlar. Temizlik hizmetlisi kız soruyor, “Yazııık. Abla ne yapayım ben bu terlikleri, çok pahalı bunlar?”
    “Sen bilirsin, ister kullan ister at.” Terliği ayağına geçirmiş.                                                                       
    “Mantar probleminden korkmuyorsan tabii ki!” dediğimi duymamıştı sanırım.

    Evler ile denizi ayıran istinat duvarının üzerine oturuyorum. Teknenin direği burnumun dibinde, başımı çevirdiğimde.                                                                              

    “Arsız, vardiyayı ikiye çıkarmış.”

    Hiç üşenmeyip sahil güvenliği arıyorum. Beş dakikayı bulmuyor iki hücum botun denizi döverek gelişi. Uyanık balıkçı tekneyle ters yöne yol alınca, sekiz aydır yukarıdan izlediğim batmış adanın üzerine vurduruyor kayığın altını. 

    “Etme bulma dünyası; her kuşun eti yenmez, bilmediğin sularda yüzülmez” derken, sahil güvenlik botu ipi atıp kayığı kurtarıyor. İkincisi de, adamı kayığından bota alıyor, üçü birlikte yola revan oluyorlar. Arkalarında dev dalgalar bırakarak.

    Cebimde sigara paketini yoklarken, çocukların seslerini duyuyorum bir an. Sonra koşarak gelişlerini görüyorum. Karşımda durup bakıyorlar, burada böyle tek başıma ne yaptığıma bir cevap ister gibi. Kozalağı gösteriyorum, gülüşüyoruz.

    “Biraz daha toplayıp yılbaşı için kapı süsleri yapacağım size” deyişim boşlukta kalıyor.

    “Hadi anne ya, çok açım ben, yemekte ne var?” derken büyümüşüm, küçüğüm; “ben de boyamak isterim ben de” deyince içim rahatlıyor. Bir çikolatacı dükkânı açma isteği fikrimi şimdilik kendime sakladım.

    Çocuklar koşarak evin yoluna giderken; “her şey güzel olacak be çocuk” diyorum elimdeki kozalağa bakıp. Ben de gidiyorum peşlerinden.


    Gönül Yasemin Ölmez, Bodrum’da doğdu. Lise mezunu. Yirmi üç yıllık çalışma hayatında özel sektörde satış danışmanlığı ve mağaza müdürlüğü yaptı. Derin okuma ile başlayan kendini geliştirme eğitim yolculuğunu, mitoloji ve yaratıcı yazarlıkla halen devam ettiriyor. Bu süreçte iki kollektif kitapta öyküleri de yer alan Gönül Yasemin Ölmez, yazı yolculuğunu sürdüyor.

    YAZARIN DİĞER YAZILARI

    SuareMag – Mayıs 2025
    direnmek haziran sevmek suaremag yazar

    Related Posts

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025 FELSEFECE VE...

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025 Edebiyat

    Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

    Temmuz 11, 2025 KÜLTÜR - SANAT

    Peki biz neden hala kaçmıyoruz?

    Temmuz 10, 2025 Edebiyat
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025 FELSEFECE VE...

    ya da “yazar”, yazan ve… * yazar hep ‘yaz’, ömrün kış olsa da! * ne…

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025

    Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

    Temmuz 12, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    49. Cesar Ödülleri sahiplerini buldu: Bir Düşüşün Anatomisi 3 ödül kazandı

    Şubat 25, 2024 Film

    Bir dostluk hikayesi anlatan “Üç Arkadaş’Boğaziçi Film Festivali’nde

    Aralık 6, 2023 Festival

    Madam Curie’nin izinden Harvard’a uzanan yol: Canan Dağdeviren

    Ocak 16, 2022 Portre
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.