Hakan Akdoğan’ın romanlarındaki asıl mesele kötülük. Yeni romanı Kenet’in ana ekseninde de zorbalık var. En çok çocuğa yapılanı olsa da eser boyunca türlü zorbalıklara tanık oluyoruz. Çok katmanlı romanın anlatıcısı kendini arayan, varoluşunu sorgulayan Haşmet; ancak hikaye boyunca Bahattin, Özgür, Feriha, Selami gibi ilginç karakterlerle birbirimize kenetleniyoruz.
ELANUR US

“Başka bir kişinin kurgusunun diğerinin hayallerine denk düşmesinin mucizevi sonucudur edebiyat.”
Edebiyatın daha güzel bir tanımını duydunuz mu? İşte bu ve bunun gibi altı çizilesi pek çok satırı olan Hakan Akdoğan’ın son kitabı Kenet, Eksik Parça etiketiyle okuyucuyla buluştu. Psikolojik, sosyolojik, eleştirel bakış açılarıyla okumaya uygun olan eser, edebi bir şölen sunuyor okurlarına.
Metni masaya yatırmadan önce yazarın hayatına kısaca göz atalım mı? Dil bilim uzmanı, eğitmen ve yazar Hakan Akdoğan, 16 Nisan 1971 Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini orada tamamladı. Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı lisansının ardından Anadolu Üniversitesi Medya ve İletişim bölümünü bitirdi. Yazar, halen Dublin Üniversitesi’nde Sosyal Psikoloji MBA eğitimine devam etmektedir. Ayrıca adli psikoloji, felsefe, sosyoloji eğitimleri alıp Uludağ Üniversitesinde insan, toplum ve felsefe programında çalışmalar yaptı. Radyo programcılığı, yayınevlerinde genel yayın yönetmenliği ve editörlük, özel sektörde yöneticilik gibi pek çok işte çalıştı. 2015-2017 yılları arasında Dil Derneği Bursa Temsilciliğini yapan yazar, Uluslararası Pen yazarlar Derneği ve Edebiyatçılar Derneği üyesi. Pek çok dergide yazıları yayınlanan Akdoğan, Pessoa, Marquis De Sade çevirileri yaptı. DistopyaAkademi’yi ve Distopya Dergi’yi kurdu. Daha üniversite yıllarında bile dilbilimin öneminin farkına varıp var oluşunu mesele edinmiş Hakan Akdoğan, 1998 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldı. Pek çok dergide yazıları ve Gölge Yaşatan, İlişmek, Struma – Karanlıkta Bir Ninni, Varlık ve Piçlik, Kirpi Mesafesi isimli romanları yayınlandı.

Haşmet ve Bahattin
Romanlarını kurgu çeşidi olarak “Arayış Romanları” olarak tanımlayan Hakan Akdoğan’ın kitabında, varoluş sancıları çeken iki karakter var, Haşmet ve Bahattin. Bahattin’in ortaya çıkışı Hakan Akdoğan’ın Masa Dergisi’nde yazdığı yazılara dayanıyor. Olayların şimdiki ve geçmiş zaman arasında gidip geldiği çok katmanlı romanın tek anlatıcısı kendini arayan, varoluşunu sorgulayan Haşmet karakteri. Yer yer iç monolog, kısa bir bölümde de bilinç akışı tekniğinin kullanıldığı üst kurmaca bir metin Kenet.
Özgür ile Haşmet
Hakan Akdoğan’ın romanlarındaki asıl mesele kötülük. Bu kitabın ana ekseninde zorbalık, en çok da çocuğa yapılanı var. Zorbalık gören çocuk ailesinde kurbana dönüşse de başka bir ilişkide zorba oluyor. Mesela kurban rolündeki Haşmet’in annesi aşırı koruyucu olunca kitapta bahsedilmeyen babasının zorba olduğunu tahmin edebiliriz. Arkadaşları tarafından ezilen, çeteye kabul edilmeyen, sözü dinlenmeyen, yok sayılan bir çocukken; eş ilişkisinde bağımlılık geliştiren, ilşkilerinde kötü, sevgilisi Özgür’ü bencil bulsa da ondan ayrılamayan bir yetişkin oluyor. Aslında kendisini mağdur ederek zorbayı kendisine çekiyor. Kurtarıcısını beklediği için eşiyle ilişkilerinin dinamiğini yaratan da kendisi. İkisi de bu üçgene hapsoldukları için Özgür’le birbirlerini bulmaları da tesadüf değildir, diyebiliriz.
Babalar, oğullar ve anneler
Bahattin bebekken, babası onun öldüğünü sanıp gömmeye hazırlanıyor. Oysa sonunda o babasını gömüyor ve mezara koyarken fısıldıyor: “Önce sen öldün. Beni gömemedin. Ben seni gömdüm.”
Selami’nin babasının zorbalığı kitapta en açık şekilde gözler önüne serilen. Bu yüzden Selami’nin asıl derdinin arkadaşları değil babası olduğu dikkatli okur tarafından rahatlıkla anlaşılıyor.
Romanda anneler de var. Haşmet’in annesiyle olan ilişkisini gözlemlerken Bahattin’in pansiyonu yöneten Melahat’i annesi yerine koyduğunu anlıyoruz. Melahat’in de yaralarının çocukluğunda olduğunu sarhoş ve ilgisiz babasından, kızının bacağına demir girince canıyla değil de bekâretiyle ilgilenen annesinden anlıyoruz.
İçimizdeki kurban ve kahraman
Kitapta, Jung’un “Dışa bakan rüya görür içe bakan uyanır,” sözü pastiş yapılmış. Analitik psikolojinin kurucusu Jung’a göre iyi olmak değil, bütün olmak önemli. İnsanın en büyük amacının eğitimle, farkındalıkla bütünleşmesi olduğunu, içimizde kurban, kahraman, korkak gibi pek çok arketip olduğunu söyler. Metinde self/kendilik ve en çok da gölge arketipini görüyoruz.
Kendini arayan Haşmet, pansiyona dönerek geçmişe gömdüğü karanlık tarafıyla yüzleşiyor ve kendi olma yolunda ilerliyor.
Benim kendilik sembolleri olarak okuduğum kare masa, Baobap yani hayat ağacı, onu anlayan tek kişi olan Feriha’nın gözlerinde kendini bulması gibi semboller var. Bunların devamında Haşmet, bütünlüğe ulaşıp kenetlendiği zorba üçgeninden kurtulunca sevgilisi Özgür de onun hayatından çıkıyor.
İnsanın aklında deli sorular gelmiyor değil, Haşmet’le Bahattin aynı kişi mi?
“Kendi hayatının gölgesine bakmaya cesaret edemeyen hayatını gölgelerin yönlendirmesine bırakır,” diyor Jung. Eserde de karaltı, dans eden ateşler, gölgeler var. Bu ve benzeri simgeler Gölgesizler, Sineklerin Tanrısı ve Beklenmeyen Konuk’u işaret ediyor sanki. Bunlar gibi örtük olanların yanısıra Hakan Akdoğan, pek çok eser ve karakterle metinlerarasılık yapmış ve bunu da aleni yazmış.
Film izler gibi heyecanla okuduğum romanda, detaylı bilgi verilmeyen bazı karakterlerin yaşantıları ve karakterlerin çocuklukta başlarından geçen maceraların yazıldığı bir devam kitabı ya da ilk gençlik romanı ne güzel olur, diye düşünüyorum.
“Bildiklerimi anlatırken bir tedirginlik sarıyor beni. Karanlık bir bıkkınlık çöküyor üzerime. Bildiklerimi bildiğimden şüpheye düşüyorum. Birçoğunun uydurma olduğunu, başka bilgiler üzerine kendi inşa ettiğim bir yanılsama silsilesi içinde farkındalığımı yitirdiğimi ayrımsıyorum. Kendimi daha nereye kadar aldatabileceğimi bilmiyorum. İşin kötüsü tasarladıklarımla gerçekleştirebildiklerim arasındaki boşluk giderek derinleşiyor. Boşluğu ağır ağır hissettikçe hiçleşiyorum. Kimileri buna bilinçlilik hali diyor. İnanmıyorum onlara. Ne yaparsan yap gövdenden geriye bırakacağın boşluğu düşündürtüyor. Yaşam, ardında bırakacağın yaklaşık bir buçuk metrekarelik boşluğu doldurmaktan ibaret.”
Nitelikli okur olmanın önemini sık sık vurgulayan eğitmen yazar Hakan Akdoğan’ın son romanı, özellikle bu kesimi mutlu edecektir, diyerek sözlerime son veriyorum.

Elanur Us
Peyzaj Mimarlığı lisans ve yüksek lisans eğitiminin ardından edebiyat tutkusunu hayata geçirmek için girdiği İstanbul Üniversitesi AUZEF’de felsefe bölümü son sınıf öğrencisi. Çeşitli atölyelerde yaratıcı yazarlık, çocuk ve gençlik edebiyatı, çocuklarla felsefe, metin çözümleme, mitoloji ve psikoloji dersleri alıyor. 2015’ten beri kurduğu kitap kulüplerinin yürütücülüğünü ve çocuklarla etkileşimli kitap okuma atölyelerini sürdürüyor.


