
“Patroklos’un cenaze töreninde Akhilleus’un on iki Truvalı genci boğazladığını görürüz, o kadar doğaldır ki sanırsınız mezar için çiçek kesiyor.”
Simone Weil – Savaş ve İlyada
Editörden
Merhaba sevgili okur,
Bu sayımızın teması ‘Yıkım ve Varoluş.’
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki ağustos ayının yakıcı sıcaklığı sukûnet yerine aklımıza yangınlar, savaşlar, iç kavuran acılar getiriyor. Haber bültenlerinde gördüğümüz yıkım görüntüleriyle, içimizdeki çöküntü arasındaki fark sandığımız kadar büyük olmayabilir. Kişisel tarih ya da toplumsal felaketler, her şey iç içe.
Tıpkı Simone Weil’in İlyada okumasında gördüğümüz gibi, yıkım çoğu zaman doğallaştırılıyor. O kadar içselleştiriliyor ki boğazlanan bedenler ya da yanan ormanlar, törenin bir parçasıymış gibi anlatılıyor. Ama biz bu sayıda, yıkımın geride bıraktığı insani tortuya, var olmayı sürdüren o inatçı öze, çekirdeğe bakmaya çalıştık. Yıkımı yalnızca fiziksel ya da toplumsal bir çöküş olarak değil, aynı zamanda kişisel bir kırılma noktası olarak düşündük.
Bu sayının konuları arasında; kayıplar, bitişler, sona erişler, çözülmeler var. Ama aynı zamanda yıkıma rağmen ayakta kalanlar, direnenler, meydan okuyanlar da. Kimi zaman öfke, kimi zaman sessizlik, kimi zaman soğukkanlı bir gözlem… Kimi zaman da hafif bir gülümsemeyle… Varlığını ispatlayan yazılar. Çünkü yıkım yalnızca yok etmez. Bazen anlatma ihtiyacını, bir tanığın sorumluluğunu da beraberinde getirir.
SuareMag’ın Ağustos sayısı, bu nedenle sadece yıkımı değil, yıkımdan sonra hâlâ var olmayı seçenlerin hikâyelerini içeriyor. Bu sayıda yer alan yazılar, şiirler, görseller aslında hepsi aynı sorunun içinde dönüyor: “Yıkımın içinde kalıp da var olmayı nasıl sürdürüyoruz?”
Weil’in dediği gibi düşünmek bir adalet biçimiyse biz de yazmanın, aynı zamanda bir yüzleşme ve tanıklık olduğunu düşünüyoruz. Biliyoruz ki yıkımın ardından hayat hemen kendini onarmaz, onaramaz. Ama insan da doğa da yaşama yeniden tutunmanın yollarını bulur bir şekilde. Bazen bir ağacın çatlamış gövdesinden çıkan sürgündür bu, bazen bir cümlenin içinde saklı kalan isyan…
Küllerin arasından çıkan sözcüklerle, aklımızda kalan düşüncelerle ve henüz kurmadığımız hayallerle yeniden var olmanın mümkün olduğuna inanmak istiyoruz. Umudu hep birlikte yeşertmek dileğiyle…
SuareMag
SUAREMAG YAZARLARI

DOPAMİN AKBABALARI
Sessizlik tehdit, yalnızlık hata, mutsuzluk ise başarısızlık… Tek başına olma cesaretinin yerini, kalabalığın onayına duyulan patolojik bağımlılık aldı. Mutsuzluk lüks bir terapi artık! Psikanalizin eleştirel gücü, narsisizm endüstrisinin rafine edilmiş ürünlerine dönüştürüldü. Yıkımı yaşamak pahalı.

HÜZÜNLE YIKIM, NEŞEYLE İNŞA
Kendini sobanın içine kilitleyen, arkadaşlarının gevezeliğinden kaçmak için savaşa giden o filozof, düşünebilmesini varoluşuna delil saymıştı. Benden sözcüklerimi alırsan geriye pek bir şey kalmaz; Babil olur.

ÇATI KATINDAKİ DELİ KADINI DUYDUN MU?
Ana karaktere yakın durmanın rahatlığıyla, o ‘deli’ kadını daha en başında göz ardı etmiştim. Oysa o kendini bize gösterebilmek için neler yapmıştı. Onun da anlatacak bir şeyi olabileceğini fark etmedik.

AYNASIZ BİR GÜNDE KENDİME RASTLADIM
Bir sabah uyandım, ellerimin arasında bir yıkıntı vardı. Uyurken neyi düşürdüm, bilmiyorum. Belki çocukluğumun çatısını, belki kimliğimi taşıyan o eski çerçeveyi. Oysa yatağa yattığımda her şey yerli yerindeydi. Duvarlar, isimler, aynadaki siluetim…

BOŞLUĞA TUTUNMAK
Yarı insan yarı moloz beden. Hem Frankenstein hem canavardır. Böylece boşluktan gelmiş, hiçlikten doğmuştur. Var olmak için yıkım şart mıdır? Bilemem ama kendimizi inşa ettiğimizi sandığımız bu zihin, açık veya kapalı başkalarınca içimize boca edilenler, dil, din, otorite…

PÜSKÜLLER
Terliğinin ucuyla oturduğu yerden itekledi püskülleri. Dağıttı. Babamı, ablamı, beni halının püskülleri yüzünden günde en az üç kez paylayan annem şimdi bize kızdığı şeyleri yapıyordu farkında olmadan.

YEŞİL BALIKLI KIZ
Gözlükleri sanki gerçeklikle arasına çizdiği sınırın kalesi…
KEMİRGEN
Gizlice içine girmiş bir kemirgene tuzaklar kurmana rağmen bir türlü tuzağa düşmüyor. Ondan kurtulmalısın.


DAÎMİ DEVRİÂLEM
Hayal ile gerçeğin kıyısında. Sonra da dünyanın tahribatını rüyalarında bile duyamayacak kadar uzak düştüler o hakikatten. Ka Lash. Ka Lash. Cigani! Juris! Boom boom. Öyle söylediler.

FREUD’UN SİNEKLERİ
Kendilerinin nesnesi olarak var olmuşlardır. Fenomenlerin sağ kolu, numenin inkarcısıdır mekanikleşmiş düşleri. Baş kaldırmaktan aciz, akıl vermekte azizlerdir bu yüzden. Hep bir tedavi edilesi zavallı vardır onlar için.

“YAR-” OLUŞ: TAPINAK, BEDEN, ÇATLAK
Bir zamanlar şifanın tapınağı olan bu yerde, şimdi sessizce bekleyen taşlar arasında yürürken, “yara” kelimesi dolanıyor dilime. Eski Türkçe’de “yara” sözcüğünün kökü, “yar-” fiiline dayanır. Yarılmak, bölünmek, açılmak…

DENİZ FENERİ
“Babalar ölmez söner, söndüğünde kendi fenerin olursun. Eğer kırık bir fener varsa tamiri sen yaparsın. Ben yağmur sularının içinde denize kayıp kaybolacağım. Yüzmeye çalışma. Kendini affedersen beni de affedersin.”

ATEŞİN HATIRASI
Prometheus biliyor muydu acaba ateşi armağan ederken insanlığa; insansoyunun o ateş ile yıkımı da beraberinde getireceğini? Mesela kaç tane kütüphanenin yakılacağını biliyor muydu? .

VAR EDEMEDİĞİNİ YOK ETME
Yıkım, yalnızca şehirlerin taş üstünde taş kalmaması değildir. Bir dostluğun bozulması da yıkımdır. Bir çocuğun hayal kırıklığı, bir toplumun vicdanını kaybetmesi, bir insanın kendine yabancılaşması…


AY VE KRAL KELEBEĞİ
Kral kelebeği sabırsız biraz da baskıcı bir ahenkle etrafımda dönmeye devam ediyor. Kendimi bir nezarethanede suçunu itiraf edip özgürleşmeye çabalayan suçlu gibi hissediyorum.
“Bunların tümü kurgu mu?”

EŞİKTEN ATLAMA MESELESİ
Önce farkına varır insan; yavaş yavaş değişir, kabul görmez, içine döner, rahat değildir artık. Franz Kafka, bireyin yabancılaşmasını işlerken, sıkışmış ruh hali ve sert bir bürokrasi üzerinden hareket eder.

ÜÇÜ BULAN ADAM
Dümdüz bütün detaylarım. Enfes bir coğrafyayım artık. Yaşadığım bu vadinin aksine. Dağ yok. Tepe yok. Kıvrım kıvrım akan o su yok. Dalgalı deniz yok. Düzlük… Dümdüz. Hatlarım. Hatıralarım.

OLUR OLMAZ İŞLER
Varlığının tek koşulunun yüzüğün gücünden ayrılmak olduğu bilincinde olan Frodo Baggins dahi, onun büyüsüne kapılmamış mıydı zaman zaman? Semboller hayata anlam katmak içindi. Belirleyiciydi aynı zamanda.

KÖR KUYULARIN FERMANI: YIKIM VE VAROLUŞUN KIYISINDA BİR HATIRA
Oysa kimse bilmez: Büyü, kitapların içinde değil… Bazen bir bakışta, bazen bir vedada, bazen de adı konmamış bir suskunlukta saklıdır. Bir aşk bazen, hiç yaşanmamış gibi yıkılır; ama içimizde bir imparatorluk gibi kalır.

DOMATES BİBER PATLICAN
Buğday başakları ağırlaşan başlarını bükmüş harman için bekliyordu. Toprağın altında çatlıyor ve büyüyorlardı. Var oldukları, belki de ilk kez buğday oldukları anda biçiliyorlardı. Hasat yıkım gibi gözükse de toprak için yeni bir başlangıçtı.

GASSAL 2.3
Metalin zeminde çıkardığı ses oldukça ürkütücüydü. Robot kapıyı açarak loş ortamdan gün ışığına çıktığında iki polisin de parlak ekrandan dolayı gözleri kamaştı. Etraf çok kalabalıktı. Sala sesleri insan kalabalığına karışmış haldeydi.

ŞİİR SANA RASTLADIYSA
Şiir konuşmaktan korkmaz. İsyan eder. Ağlar. Tıkanır. Şiirin boğazında düğüm olur her lokması. Mısraları rüzgârla büyür, bulutta dinlenir. Mutluluk bir karahindiba tohumu gibi öper gider onu. Ardından bakmaz, uçuşuna hayran olmaz.

LOTUS
Tıpkı sessiz bir evde duvar saatinin ritmiyle yankılanan görünmez baskılar gibi. Herkes yerli yerindeyken, bazen sadece sen yerini yadırgarsın. Ve bir şey seni içerden dürter: “Burası senin değil.”


MAHİNUR ÇENETOĞLU YAZDI
TÜLBENT

ŞEHNAZ ORHAN YAZDI
LİRİK PRENSESİN MÜCADELESİ

SİNAN CEM ÇAMÖZÜ YAZDI
SIR GAWAIN VE YEŞİL ŞÖVALYE:
KAHRAMAN MI OLMAK İSTERSİN, KENDİN Mİ?

MELEK TOKSOY YAZDI
YILDIZLI DÜRBÜN

DUYGU GÖRÜCÜ YAZDI
FARKINDALIK

MELİS MELEK YAZDI
ROSA PARKS, MARTIN LUTHER KING VE BİR VAROLUŞ ROTASI

FATMA MAKSUDE KILINÇ YAZDI
ÇİÇEKLERİM ÖLÜNCE, BEN DOĞDUM

KADİR HORZUM YAZDI
MUSA’NIN ASASI
Sözcükler
Gerçek varlığım, karakterim ve adım, yetişkinlerin eline verilmişti; kendimi onların gözleriyle görmeyi öğrenmiştim; bir çocuktum ben, pişmanlıklarıyla yarattıkları canavardım.
JEAN PAUL – SARTRE

ŞEBNEM ÖZBAY YAZDI
MEŞE PALAMUTLU HİKÂYE

İSMET ÜMİT YAZDI
KESİLME

ELÇİN ÇAKMAK ERASLAN YAZDI
ÇARŞAMBA

GAYE AYBAR YAZDI
HER YIKIM BİR NEVİ ÖLÜM, HER ETİKET BİR NEVİ YIKIM

YUSUF ZİYA BEYZADEOĞLU YAZDI
EVİM

GÖKBANU SEZİ ÇOŞKUNER YAZDI
MASAL BU YA

BUĞRA KALELİ YAZDI
GALİBİYET

İLK SAYFASI
Daire on birin tek dolabı vardı, ama sürgülü cam kapıyla çıkılan küçük balkonundan, sokağın karşısında ekim ayı olmasına rağmen şort ve tişörtle oturmuş sigara içen adamı görebiliyordu. Willem adamı selamlamak için elini kaldırdı ama adam selamına karşılık vermedi.
Willem yatak odasına girdiği sırada Jude dolabın kapısını açıp kapatıyordu. “Tek dolap var” dedi.
“Önemli değil” dedi Willem. “İçine koyacak bir şeyim yok zaten.”
“Benim de.” Birbirlerine gülümsediler. Emlakçı da peşlerinden içeri girdi. “Tutuyoruz” dedi Jude kadına.
Fakat emlakçının ofisine döndüklerinde, daireyi kiralayamayacakları anlaşıldı. “Niye ki?” diye sordu Jude.
Altı aylık kirayı karşılayacak kadar geliriniz yok, birikiminiz de bulunmuyor” dedi bir anda tersleşen emlakçı. Kredi notlarına ve banka hesaplarına bakmış, çift olmadıkları halde Yirmi Beşinci Sokak’ın cansız (ama
yine de pahalı) bir kesiminde tek odalı bir daire tutmak isteyen iki genç adamda bir tuhaflık olduğunu nihayet idrak etmişti. “Size kefil olabilecek kimse var mı? Patronunuz mesela? Aileniz?”
“Ailelerimiz hayatta değil” dedi Willem çabucak.
Emlakçı iç geçirdi. “O halde beklentilerinizi düşürmenizi tavsiye edeceğim. Buralarda sizin maddi durumunuzdaki kiracılara ev verecek yönetici bulamazsınız.” Sonra sözünün bitmiş olduğunu belli ederek ayağa kalktı ve uzun uzun kapıya baktı.
Fakat olanları JB’yle Malcolm’a anlatırken komediye vurdular: Döşemede fare pisliğinden dövmeler olmuştu, sokağın karşısındaki adam az daha donunu indirecekti, emlakçı da Willem’e iş atmış fakat karşılık bulamadığı için işi yokuşa sürmüştü.
Değersiz Bir Hayat
Hanya Yanagihara
(Çeviren: Sıla Okur)
Bir şeylere sahip olanlar sahip olduklarını bir gün kaybetmekten endişe eder, hiçbir şeye sahip olmayanlar da ömür boyu asla bir şeye sahip olamayacak mıyım acaba diye düşünürler. Herkes aynıdır. Bu yüzden, bunu fark eden kişi bir an önce daha güçlü olmak için çaba göstermelidir. Güçlüymüş gibi yapsa da olur. Sence de öyle değil mi? Gerçekten güçlü olan kimse yoktur. Güçlüymüş gibi yapanlar vardır yalnızca.
RÜZGARIN ŞARKISINI DİNLE
HARUKİ MURAKAMİ

Nihal Gündüz
Döngü / 2018
Dönüşmek için düşmek, kırılmak ve yok olmak gerekir. Tıpkı bir ağaç gibi zamanla toprak olur, su olur, hava olur, besin olur. Bir tohum düşer, yeniden ağaç olur.
Okuma Parçası
Aydınlıkla köhneliği belirginleşen bu kentte ve konutta, hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine bağsız ve yeğniyim ki, bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum. Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri alarak, bu yoğunluğu olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.
Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunları malettirici biricik güç, inancım yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben, inansam, inansam bir buna inanabilirim. Yere göğe zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutlu tanrının yönetmenliğinde, olmayan ellerimde bir yok-tartıyı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını. Kafeslerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine ise duygular, duyumlar ve düşünceler yığılıyor; işte yetkin eşitlik… Her gün, her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi bir gün başka bir eskiciye vereceğim. O gün, tozanlarım her bir yana dağılıp, toprağın, suyun ölümsüzlüğüne eklenecekler ve ben özgürleşeceğim.
Nilgün Marmara
Kağıtlar, 27
Yorgunluk, yok olmanın değil -bu olabilirlikler arasına girebilir de girmeyebilir de- çok daha korkunç ve derin bir şeyin peşindedir: Var olmuş olmayı bırakmak; işte bunun hiç yolu yok.
Huzursuzluğun Kitabı
FERNANDO PESSOA

KIRIK SÜTUN
La columna rota
Frida Kahlo
1944
Frida Kahlo’nun “Kırık Sütun” (La columna rota – The Broken Column, 1944) adlı eseri, sanatçının fiziksel ve ruhsal acısını açık ve çarpıcı bir dille ifade ettiği başyapıtlarından biridir. Bugün Meksika’daki Museo Dolores Olmedo koleksiyonunda yer alan eserde, kaza sonrası bedenin parçalanmış hâliyle yıkımı, acının kendisini inatla taşıyan bir varlık olarak da varoluşu temsil eder. Aslında Kahlo’nun otoportreleri, fiziksel yıkımın içinden doğan kimlik mücadelesidir. Bu eserde Frida, geçirdiği omurilik ameliyatı sonrası yaşadığı fiziksel ve ruhsal acıyı doğrudan bedenini merkez alarak ifade eder. Vücudu ortasından yarılmıştır, içinden antik bir sütun çıkmıştır. Aynı zamanda yüzü ve bedeni çivilerle doludur. Acı, sadece bedensel değil, psikolojiktir de.
İnsan, sonsuzluk ile sonlunun, geçiçi ile kalıcının, özgürlük ile zorunluluğun bir sentezidir, kısaca bir sentezdir.
Ölümcül Hastalık Umutsuzluk
Søren Kierkegaard

REQUIEM FOR A DREAM
Darren Aronofsky (2000)
Darren Aronofsky’nin Requiem for a Dream filmi, dört karakterin bağımlılık yoluyla yavaş yavaş dağılan hayatlarını anlatır. Ama bu sadece bir “uyuşturucu dramı” değildir. Bu filmde asıl mesele, insanın var olmak için kurduğu hayallerin, içinde yaşadığı sistemin içinde nasıl paramparça edildiğidir. Sara Goldfarb, televizyona çıkma hayaliyle zayıflama haplarına bağımlı hale gelir. Oğlu Harry, sevgilisi Marion ve arkadaşı Tyrone ise kendi hayallerini gerçekleştirebilmek için eroine sarılır. Her biri aslında bir “başlangıç” yapmak ister. Ama her başlangıç girişimi, sistemin içine sıkıştıkları ölçüde yeni bir yıkıma dönüşür. Film boyunca hiçbir “tam kurtuluş” yoktur. Finalde herkes bir şekilde hayatta kalır. Ama hangi bedelle? Bu da bizi “var olmak” ile “sürdürmek” arasındaki farkı sormaya götürür. Kimse ölmez. Ama artık kimse kendisi değildir.
Ağustos
Kitapları
- Franz Kafka – Dava
- Jean-Paul Sartre – Bulantı
- Don DeLillo – Beyaz Gürültü
- Latife Tekin – Sevgili Arsız Ölüm
Ağustos
Filmleri
- New York Yanılsamaları – Synecdoche, New York (2008, Charlie Kaufman)
- Yaşamak – Ikiru (1952, Akira Kurosawa)
- Stalker (1979, Andrei Tarkovsky)
Ağustos
Şarkıları
- Bohren & der Club of Gore – Midnight Black Earth
- Trentemøller – Miss You
- This Will Destroy You – The Mighty Rio Grande
- Mono – Ashes in the Snow






