Ünlü bir yazar, kimliği belirsiz bir kadın tarafından yollanmış bir mektup ve aşk… Stefan Zweig’ın 1920 yılında kaleme aldığı “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” bir kadın kahramanın ağzından hayatı, vazgeçemediği aşkını anlatıyor ve okunduğu her dönemde şu soruyu sordurtuyor: “Koşullara göre değişiklik göstermeyen, bir şartı olmayan, karşılık beklemeyen bir aşk var mıdır?”
YASEMİN BAŞ

“Bil ey sevgili, insanoğlu eğlence olsun diye ya da tesadüfen yaratılmamıştır, mükemmel bir şekilde ve büyük bir amaç için yaratılmıştır” diyor Gazali… Hiç düşündünüz mü belki de sizin bu hayata geliş sebebiniz yalnızca ‘’mutlak’’ bir aşktır?
Evet, sonsuz bir aşkı bu kadar kısa ve bu kadar uzun yazan sevgili Stefan Zweig’dan “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” kitabını okudum bu ay. Ve aklımda bir soruyla kaldı bu roman…
Ne dersiniz koşullara göre değişiklik göstermeyen, bir şartı olmayan, karşılık beklemeyen bir aşk var mıdır?
STEFAN ZWEİG KİMDİR?
Öncelikle çok üretken ve kitapları çok okunan bir yazar olan Stefan Zweig’ı tanıyalım: Stefan Zweig (28 Kasım 1881 – 22 Şubat 1942), Avusturya-Macaristanlı roman, oyun, biyografi yazarı ve gazeteciydi. 1920’ler ile 1930’lar arasında edebiyat kariyerinin zirvesinde olmuş Zweig, dönemin dünyasının en çok tercüme edilen ve en popüler yazarlarından biriydi.1920’li ve 1930’lu yıllarda Alman dilinin en çok okunan yazarları arasında sayılan Zweig’ın eserleri, dünya çapında dönemin en çok okunan kitapları arasına girdi, elliyi aşkın dile tercüme edildi. 1933’te diğer Yahudi yazarlara da yapıldığı gibi eserleri, Naziler tarafından yakıldı. Bu olaydan sonra ülkesini terk eden Zweig, 1941’de Brezilya’ya yerleştikten sonra 22 Şubat 1942’de karısı Lotte Altmann ile birlikte intihar etti. Bazı Stefan Zweig eserleri ise şöyle; Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Satranç, Acımak (Sabırsız Yürek), Olağanüstü Bir Gece, Lyon’da Düğün, Dünün Dünyası, Ay Işığı Sokağı, Amok Koşucusu, Yakıcı Sır, Mecburiyet…
NE İSTEDİĞİMİ BİLMİYORDUM; AYAKLARINA KAPANMAK, BENİ HİZMETÇİ OLARAK, KÖLE OLARAK YANINA AL DEMEK İÇİN YALVARMAK İSTİYORDUM…
Psikolojik türde yazılan bir roman olarak ifade ediliyor ’Bilinmeyen Bir Kadının Romanı’’ kitabı; kadının ağzından hayatı, vazgeçemediği aşkı, çocuğunun ölümü ve aldatılışı anlatılıyor.
Romana psikanilitik bir bakışla bakıldığında içerisinde; anneden öğrenilmiş bir çaresizlik, zamanında yaşanmış çocuk yalnızlığı (ödipuskompleksi), bilinçdışılık, kimilerine göre de mazoşizm ve narsisizm yer alıyor.
Bana sorarsanız tüm bu analizlerin yanında psikolojik durum normalleştiriliyor. Ayrıca bunları bir uzmanın ağzından dinlemek isterdim ve yazımızı okuduklarında değerli yorumlarını bizlerle paylaşırlar umarım.
TANRI’YA ÖFKE…
Eleştiri olarak algılamayın ancak kendi adıma büyük bir tespit olduğunu düşündüğüm, olay örgülerinde sıkça kullanılan Tanrı’ya öfke var Zweig romanlarında… Şöyle ki, olaylar normal bir şekilde anlatılır. En sonunda yaşanan sıkıntılar ve acılar Tanrı’nın insana yaptığı eziyet olarak karakterler üzerinden verilir. Belki de Tanrı’yı reddetme gerekliliği aşk üzerinden anlatılıyor. Okurken en sevdiklerimden olan metaforlara da sıkça yer verilmesi dikkatimi çeken diğer unsurlardan.
SEVECEN AMA ÇABUK UNUTAN, KENDİNİ HEMEN VEREN VE ASLA SADIK KALMAYAN SENİ HER HALİNLE SEVİYORUM…
O hiç kıyamadığı adama serzenişleri de yok değildi mektupta. Her insan gibi yaşayamadıklarının altında savunmasız kalınca söyleyecek sözler bırakmalıydı bir kenarda. Aşk tohumları acı ve hüzünle ekilmişti. Filizi çocuğuydu ama o da… Her anne gibi; bilinmeyen kadın bizden biri.
SEVGİLİM, ŞİMDİ SANA KARANLIKLARIN İÇİNDEN UTANÇ DUYMADAN SESLENİYORUM. BEN KENDİMİ SATTIM!
Bir kadın olarak anneliğini devam ettirebilmesi de hayli hüzünlü. Aşkından aldığı güçle itiraf ediyor çocuğuna sunduğu bu güzel hayatın bedelini. Fakat ruhundaki aşk o kadar büyük ki bunu sadece bedensel bir durum olarak söylüyor kalbinin yalnız aşkına ait olduğunu itiraf ederek.
BİLMEM HİÇ FARKINA VARDIN MI BEN ÇOK GÜZEL BİR KIZDIM…
Yani sen hiç göremedin ve sevemedin ama ben güzeldim aslında. Öyle ki kabul etseydim bir kont karısı bile olabilirdim, diyor bilinmeyen kadın. İçinde tüm olmayacakları kabul etmenin yanında büyük bir ümidi de saklıyordu. Evet yazar R. neler okudu, neler hissetti bu aşk platonik miydi? Bu soruların cevaplarını sizin okumanıza bırakıyorum.
Mutlak aşk var mıdır yok mudur inanın bilmiyorum ama bir yerlerde büyük sevgiler var eminim. Tüm arzular doyurulduğunda elimizde kalan o büyük sevgiler…
Son olarak hayatımda hiç öylesine kurmadığım o cümle ile noktalıyorum; seni seviyorum.
Kıymetli Stefan Zweig’ e sevgilerimle…

Yasemin Baş
Atatürk Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. 90’lı yıllarda radyo programcılığı, 2000’li yıllarda televizyon programları, ana haber berfore, gazete röportajları ile başlayan kariyeri şimdilerde seslendirme yaparak ve diksiyon eğitimleri vererek devam ediyor. Türkiye’deki birçok markanın kurumsal marka sesi. Aynı zamanda onu sesli kitaplarda da dinliyorsunuz. Yasemin Baş, 2019 yılında yayımlanmış “Piç Yıllar” adlı kitabın da yazarı.


