
“Amor vincit omnia – Aşk her şeyi fetheder.”
Vergilius Ecloga. 10.69
Editörden
Merhaba sevgili okur,
SuareMag’ın üçüncü sayısında sevmeye ve direnmeye davet ediyoruz sizi. Biri olmadan diğeri eksik kalır çünkü…
Bazı kelimeler birbirine dokunmadan var olamaz. SuareMag’ın temalarını belirlerken buna özen gösteriyoruz; birbirinin zıttı gibi görünen ancak biri olmadan diğerinin anlamının eksik kalacağı kavramlar bizim meselemiz. İlk sayımızda “Düşler ve Uyanışlar” arasında gezindik, ikinci sayımızda “Bellek ve Gelecek” temasıyla bir zaman yolculuğuna çıktık; bu kez de “Sevmek ve Direnmek” dedik, “Haziran’da ölmek zor” diyen ustaya selam çakarak.
Bu sayımızda sanatı, edebiyatı yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda sevmek, aynı zamanda direniş alanı olarak görmeye, hissetmeye, anlamaya çalıştık. Çünkü sevmek kolay olanı seçmek değildir, bazen en çetin savaş; bir başkasının acısına omuz vermek, bir çocuğun yüzünü güldürmektir.
Yeri gelir bir kadının sessiz yürüyüşü olur direnmek; yeri gelir bir şehri ikiye bölen duvara şarkılar yazdırır sevgi.
Sevmek. Direnmek.
Bu iki kavramı birlikte düşünmeye çağırıyoruz sizi: Nazım’ın dizelerinde, Rosa Luxemburg’un mektuplarında, Frida’nın resimlerinde, Virginia Woolf’un yalnızlığın derin sularına gömdüğü duyguların, düşün, düşüncelerin, bilincin ya da şuursuzluğun her haliyle.
Edebiyat, sinema, fotoğraf, müzik, resim… Kendimizi ifade edebileceğimiz ne varsa aramaya davet ediyoruz sizi.
Sevmenin inceliklerini, direnmenin gücünü birlikte keşfetmek dileğiyle…
SuareMag
SUAREMAG YAZARLARI

HIRLAMA
Evcilleşmek, içimdeki o küçük, sıcak, ürkek şeyin soluk almasına izin vermek değil; onu melamin tabakların üzerine servis etmektir. “Rahatla!” diye fısıldayan her el, postumu muşambaya çevirme niyetindedir.

MARIA: SAVAŞIN ORTASINDA SEVMEK
İnsan ada değildir, bütün de değildir tek başına, anakaranın bir parçası, okyanusun bir damlasıdır… Bir insanın ölümüyle eksilirim ben, çünkü bir parçasıyım insanlığın; işte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını, çanlar senin için çalıyor.

GODOT’YU BEKLERKEN: SEVMENİN KAMBURUNDA DİRENMEK
Yaşam, belirsizliktir. Ve insan, belirsizliğe rağmen yaşamaya mecburdur. Belki bu yüzden Godot hiç gelmez. Çünkü mesele onun gelmesi değil, bekleyenin kim olduğu, neden beklediği ve beklerken neye dönüştüğüdür.

İLK RESİMDE AŞK
Şeküre babasına “Kocamın öldüğünü dün rüyamda gördüm” dedi… Ama bu rüyayı gerçekten görmüş bir kadın gibi ağlamadım.” O zamana kadar öldü sayılmayan kocasını Şeküre rüyasında ölü gördüğünü anlattığında herkes bunu benimsedi.

BEYİN ACISI!
‘ölümlü dünya” lâfı demode, ne ki gerçek ve yoksullardan gayri dert eden yok bunu handiyse! kötü, kirli, siyah siya[h]set, çağlar boyu ıstırap! ‘korku kültürü’ de hiç yeni sayılmaz: tanrı’yla, açlıkla, savaşla kanlı sınav! ‘dostu’ olamadı insan insanın, heyhât!: sömürünün geçmişi tâ ilk andan beri var!

GİDEMEMEK
İnsan toplumda kalmak için vahşileştikçe kendisine yabancılaşıyor yazmış adamın biri, bir yerlerde. Kendisine yabancılaşmamak için toplumda olmamayı reddetti o. Pencere önünde hayata küs oturur sanırlardı ara sıra uğrayanlar… O hiçbir şeye küs değildi,

KAPISI HARFLERDEN BİR EV
Çatısı olmayan bir evin kapıları harflerden olur.
PARAYLA KARTOPU OYNAYAN ADAM
“Bir kartopu kaç para?” diye soruyor. Çocuklar kahkahayla yanıtlıyor: “Sana on liraya olur abi!”


ELAN VİTAL
Toplum bizi hep sonuca kilitler. Bitmiş işler, alınmış diplomalar, tamamlanmış projeler. Birey, kendi isteklerini tanımaya dahi fırsat bulamadan, toplumsal kalıpların içine sıkıştırılır. Yaşam, bir listeyi tamamlamak gibi sunulur.

ORPHEUS’UN PERİSİ
Sincap kulaklı tuhaf bir bebek gelmişti dünyaya. Anası tutamadı kendini, yatağında içten içe inledi; babası sustu: “Keşke adını Orpheus koymasaydık,” dedi gürledi.

BİR SESİN GÖLGESİNDE
Nabza eşlik eden aşk var; sesin izinde yeniden şekil almayı bekliyor. Burada aşk, bir bedenin başka bir bedene dokunuşundan çok daha eski. Burada aşk, bir şarkının yalnızca dilde değil, yüzyılların yalnızlığında titreşen bir ses gibi.

DİREN VECİHİ
Vecihi köksüzdür. Heidegger’in dediği gibi “Dünyaya fırlatılmıştır.” Ve her seferinde bu fırlatılmışlıkla çıkar karşımıza. Aile kurmak, Yaşar Usta’nın kökleri arasında yer almak ister. Fikret’e olan aşkı kadar Yaşar Usta’ya saygısı vardır.

HERA
“Neden hep ben kötüyüm” dedim. Aslında kendi kendime bir soruydu ama cevap verdi. “Çünkü hikayeleri hep erkekler anlatıyor” dedi. Küstahça devam etti. “Siz anlatsanız nasıl anlatırdınız Tanrıların Kraliçesi.” Bu fikir hoşuma gitti. Anlattım.

AZRAYA ALDANMAK
Dedesine torunu sordu bir gün,
“Dede bu kadar uzun yaşadın. Hayattan ne anladığını bir iki cümleyle anlat deseler ne derdin?”
Şaşkın ama gururu okşanmış bir şekilde sevgiyle baktı torununa:
“Azraya aldanma.”

ÇİKOLATANIN ÇIĞLIĞI
Çünkü, çikolata bedene yayılan sıcak bir hafiflikten çok daha öte bir şeydir.
Çünkü çikolata derin, katmanlı, pürüzlü bir iletişim dilidir.
Aslında bir direniştir çikolata. Tam bir başkaldırıdır. Bir çığlıktır.


MAYIS
Baharın geldiğinden şüphe duyulmazmış. Çiçekçiler de sarı laleler poz vermiş. Dükkanları sağıma alıp ellerim trençkotumun cebinde aşağı doğru vurmuşum kendimi. Mızıka sesini uzaktan işitmeye başlamışım. Ilık rüzgarla sallanan perçemlerime asker postallarımla attığım hızlı adımlar eşlik ediyormuş.

AŞK’LA DİRENMEK
Ve ölümsüzlük… Ah, ölümsüzlük iz bırakmaktır. Bir ruhu etkilemek, orada bir yankı bırakmak… Sevilmek değil yalnızca, ruhunun başka bir ruhta yaşamaya devam etmesidir ölümsüzlük.

ÇİZGİNİN ÜSTÜ
Sipariş vermesine bile fırsat kalmadan barmen içkisini masaya bırakmıştı. Çok kısa bir an bile olsa farklı bir şey içmek istemişti, ancak bunu söyleyecek cesareti bulamamıştı.

KATARSİS
Yıllarca; perdesini sadece temizlik günlerinde açtığım bir pencereyi bir anda yıkıp büyütüyorum. Biliyorum, hemen önünde yine bir duvar olacak ama gökyüzünü görebileceğim düşüncesi içimi rahatlatıyor.

BİLME İLE SEVME VE DİRENME EYLEMİ ÜSTÜNE
Huzur arayan, bir kafese kapanır ya da kafasını kuma gömüp kendi karanlığında kendini kandırır. Oysa akıl okyanusundaki sözler, çekinmeden sıralanmakta, bütün zıtlıklarına rağmen hayata kendi rengini vermektedir.


SALİHA DEMİR YAZDI
ŞİİRLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

ŞEHNAZ ORHAN YAZDI
ÇİNGENE SEVMENİN ASALETİ

MELİS MELEK YAZDI
DAVID BOWIE VE BERLİN: BELKİ DE KAHRAMAN OLABİLİRİZ, BİR GÜNLÜĞÜNE…

SİNAN CEM ÇAMÖZÜ YAZDI
THE HUNGER GAMES: AŞKIN POLİTİK GÜCÜ

BELGİN ULUTAY YAZDI
BİR SEVDANIN DİRENİŞLE YAZILAN HİKÂYESİ

KADİR HORZUM YAZDI
ERKEN DÖNEM CUMHURİYET YAZARLARINDA KADIN İMGELERİ – 2

ŞEBNEM ÖZBAY YAZDI
BURAYA KADARMIŞ
“… eğer direnmek güçten kaynaklanıyorsa, direnmenin en üst derecesi nasıl olur da zayıflık olabilir?”
Genç Werther’in Acıları
Johann Wolfgang von Goethe

Bırakırsam, boşlukta kaybolacağım diye
sarılmaya devam ettim.
İLK SAYFASI
Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar. Biri çıkar da bunları söyler ya da yazarsa, insanlar, yürürlükteki inançlara ve kendi akıllarına göre hem saygılı hem de alaycı bir gülüşle dinlerler bunları. Çünkü henüz çaresi de, devası da yok bu dertlerin. Tek ilâç şarap yardımıyla unutmaktır; afyonun ve uyuşturucu maddelerin sağladığı sahte uykudur. Ama ne yazık ki bu tür devaların da etkileri geçicidir, acıyı kesecekleri yerde çok geçmeden daha da şiddetlendirirler.
Acaba bir gün bu metafizik olguların, ruhtaki bu kendinden geçme halinde ve uykuyla uyanıklık arasında beliren gölgeler yansımasının sırrı anlaşılacak mı?
Ama ben onlardan bir tanesini anlatmakla yetineceğim, başımdan geçti bu ve beni öyle sarstı ki asla unutamam. Ömrüm oldukça, ezelden ebede, insan kavrayışının ötesindeki o dünyaya ulaşacağım âna kadar, onun o uğursuz izleri hayatıma hep zehir akıtacak. “Zehir” diye yazdım ya, onun damgasını her zaman bağrımda taşıdığını, taşıyacağımı söylemek istiyorum.
Çalışacağım yazmaya, aklımda kalanları, olaylar zincirinden zihnimde kalanları yazmaya.
Belki genel bir sonuca varırım, hayır, fakat içim rahat eder, inanabilirim kendim. — Çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış inanmamış başkaları. — Lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan. — Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. Duvardan doğru eğilmiş, yazdıklarımı oburca yutmak, yok etmek isteyen gölgeme. İşte onun için denemek istiyorum: Birbirimizi ola ki daha iyi tanırız. Uzun zamandır başkalarıyla bütün bağlarımı koparmışım, kendimi daha iyi tanımak istiyorum.
Ne boş düşünce! — Olsun, fakat her hakikatten çok azap veriyor bana. — Bana benzeyen, görünüşte bendeki ihtiyaçlara, tutkulara, arzulara sahip bu insanlar niçin kırarlar beni? Ancak benimle eğlenmek, bana çatmak için yaratılmış bir avuç gölgeden başka bir şey mi bunlar? Ne hissetsem, ne görsem, neye değer versem hepsi, baştan sona bir vehim değil mi, gerçekten hayli farklı bir kuruntu değil mi?
Fakat ben gölgem için yazıyorum, gaz lambasının duvara yansıttığı gölgem için. Kendimi ona tanıtmalıyım.
Kör Baykuş
Sadık Hidayet

Dışarıdaki karmaşa durmaksızın değişir ama içimizdeki öz, sabit kalabilir. Bu özden kopanlar, kendilerini dalgaların insafına bırakmış gemiler gibi kaybolur gider.
DENEMELER
MONTAIGNE
Okuma Parçası
Aylardan Temmuz
gene erken kalkıyorum sabahları.
Gene ilk işim, penceremi açıp gökyüzüne bakmak.
Gene sessizliği yaşıyorum
-senin sessizliğini, kendi sessizliğimi-.
Bakıyorum, güneş uçsuz bucaksız karların üstünde yansıyor.
Hiçbir iz yok, hiçbir iz yok, hiçbir iz -kurtlar inmemiş
bu gece, köpekleri salmamışlar.
Sonra, birden (ne oluyorsa, yaşamımı degiştiren ne oluyorsa,
ne olduysa, hep birden oluyor) bir atlı, karlara bata çıka ilerliyor;
bana mı geliyor, benden mi uzaklaşıyor, belli değil.
Sonra öyle bir yaklaşıyor, öyle bir yaklaşıyor ki bakıyorum pupa yelken bir tekne bu.
İşte o zaman geçmişimi ve sende geçirdiğim günleri ansıyıp,
oturuyorum masamın başına
bir insanın başından geçenleri anlatmak için
başka insanlara.
O/Hakkari’de Bir Mevsim
Ferid Edge
Sana mektupların için teşekkür ediyorum – beni sevgine dâhil etmene – ey sevgili. Bunun, bu bir insana taşımak üzere verilecek şeylerin en zoru olduğunu biliyor musun? Her şeyin çaresi, yolları, sınırları ve anlaşılma imkânları bulunur – her şeyin buradaki anlamı: Aşkta olmak = en öznel varoluşuna sıkıştırılmış / sıkışmış olmak. Augustinus diyor ki: “Amo: volo ut sis: Seni seviyorum, öyleyse ne isen o olmanı istiyorum.”
Mektuplar
MARTIN HEIDEGGER – HANNAH ARENDT

SESSİZ VE GÖRKEMLİ BİR İSYAN
Guernica (1937)
Picasso
Guernica, İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın Bask bölgesindeki Guernica kasabasına yaptığı yıkıcı hava saldırısına karşı bir ağıttır. Picasso, bu tabloyu birkaç haftada tamamlamış, şiddetin, acının ve yıkımın içinden yükselen sessiz ama güçlü bir direnişi resmetmiştir. Eserde haykıran bir kadın, kollarında ölü çocuğunu tutan bir anne, yanan bedenler, dehşete düşmüş atlar ve parçalanmış bedenler vardır; ama hepsi bir bütün olarak, baskıya karşı sessiz ama görkemli bir isyanın estetik formuna dönüşmüştür.

DİYALOGLAR


Haziran Kitapları
- Günlerin Köpüğü – Boris Vian
- Yıldızın Saati – Clarice Lispector
- Yaşamın Ucuna Yolculuk – Tezer Özlü
- Sevilen – Toni Morrison
Haziran
Filmleri
- The Piano (1993) – Jane Campion
- La vie d’Adèle (Blue is the Warmest Color) (2013) – Abdellatif Kechiche
- Incendies (2010) – Denis Villeneuve
Haziran Şarkıları
- I Wish I Knew How It Would Feel to Be Free – Nina Simone
- Non, je ne regrette rien – Édith Piaf
- Gözlerin – Zülfü Livaneli
- Hurt – Johnny Cash



