Close Menu
    Son Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Salı, Temmuz 15
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Sevdalinkalar ülkesi: Bosna Hersek

      Şubat 7, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Çocuklar ileri dönüşümü eğlenerek öğreniyor

      Haziran 21, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Zeynep Sönmez’den Wimbledon’da Tarihi Başarı!

      Temmuz 3, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Peki biz neden hala kaçmıyoruz?

      Temmuz 10, 2025

      Gece Yarısı Kütüphanesi: Ya diğer olasılıklar gerçekleşseydi?

      Temmuz 8, 2025

      Haziran ayı için film önerileri

      Haziran 1, 2025

      Yaz ortasında melankoli: Slowdive İstanbul’a geliyor

      Şubat 20, 2025

      Arter’den avangart bir müzik festivali

      Şubat 11, 2025

      Borusan Quartet’in “Oda Müziğinin Ustaları” konseri ENKA Sanat’ta

      Şubat 10, 2025

      Öykü: Sessizliğin İçinde Nefes

      Temmuz 9, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      Öykü: Erik Ağacı

      Temmuz 7, 2025

      KEMAL TAHİR ROMANLARINDA KADIN İMGELERİ – III

      Temmuz 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      Pera Müzesi Yazar-Editör Sohbetleri’nde sanat tarihine müzecilik penceresinden bakış

      Şubat 20, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      2000 yılından sonra çekilen en iyi film hangisi?

      Haziran 29, 2025

      Telefon Kulübesi: Bir telefon, bir ses ve bir yüzleşme

      Haziran 26, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      Mühür: Gece Eşiği filmi yakında sete çıkıyor

      Haziran 17, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      şiir: küf lekesi

      Haziran 7, 2025

      Sinema ve tiyatronun dev buluşması: Emek ve Başarı Ödülleri

      Haziran 21, 2025

      “Bulaşıkçılar” yeni yorumuyla İstanbul, İzmir ve Ankara’da

      Mayıs 21, 2025

      Molière klasiği ‘Cimri’ye alaturka dokunuş

      Mayıs 19, 2025

      Kadıköy Oda Tiyatrosu “Kalabalık Fasıl” ile açılıyor

      Mayıs 12, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

      Temmuz 14, 2025

      Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

      Temmuz 12, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Ediz Dikmelik ile Sorgulayan Çocuklar: Çocuklarla Felsefe El Kitabı 

      Haziran 11, 2025

      Kilitli Hatıralar Kitabı: İstanbul’un altı ayrı dönemine tanıklık eden öyküler

      Nisan 19, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Çocukluk çağı, ilişkiler ve diktayı kitaplar üzerinden okumak

      Nisan 29, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Rüyanın kalemle buluştuğu kadın: Nazlı Eray

      Haziran 22, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Susan Sontag: Estetiğin, Direnişin ve Düşüncenin İzinde

      Temmuz 11, 2025

      Sinan Saygı’nın yeni kitabı: İletişim Bir Süreçtir

      Temmuz 3, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • FELSEFECE VE…

      tan doğan: sap-saman

      Temmuz 14, 2025

      tan doğan: seğir[t]meler

      Temmuz 3, 2025

      on kırık iz!

      Temmuz 1, 2025

      noudelmann ile tan

      Haziran 27, 2025

      …ve …

      Haziran 25, 2025
    • SuareMag
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat
    Mehmet Mollaosmanoğlu

    Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

    Şubat 20, 2025Yorum yapılmamış9 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Email WhatsApp
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email LinkedIn

    MEHMET MOLLAOSMANOĞLU

    Hani olumsuz bir durumla karşılaşınca ‘Burası Patagonya mı?” itirazı gelir ya, Patagonya’yı hayali, masalsı bir ülke sananlar epey çoktur ama öyle değildir, Macellan Boğazı’nın üstündeki Şili ve Arjantin topraklarının adıdır, boğazın altı ise Ateş Toprakları olarak adlandırılır. Daha ötesi artık Antarktika oluyor, belirtmekte fayda var.

    ‘Burası Patagonya mı,’ 80’li yıllarda dilimize yerleşti. Siyasal ve sosyal dengesizliğin ortaya çıktığı durumlarda her ne kadar şimdilerde ‘muz cumhuriyeti’ yakıştırması tercih ediliyorsa da bu kinayenin atası, ‘Burası Patagonya mı sözüdür. Belki de geçtiğimiz yıllarda Patagonya’nın komşusu sayılabilecek Brezilya’daki halk gösterileri sırasında ülkenin dışişleri bakanının, ‘Burası Türkiye mi?’ sözüyle intikamlarını almışlardır, kim bilir!

    Patagonya pek çok yazar için de ilham kaynağı olmuştur. Bu yazıda konusu o coğrafyada geçen üç eserden bahsedeceğim. Ama önce hikâye tadında kendi anımdan bahsedeyim, sonra kitaplar.

    2017’de Şili Patagonya’sına gitmek için başkent Santiago’dan Punta Arenas’a uçmuştum, bu kent Macellan Boğazı’nın Patagonya tarafında yüz küsur bin nüfuslu bir yerleşim alanı. Macellan Boğazı’nın rüzgârı meşhur, Şubat ayıydı ve G. Amerika yazı olmasına rağmen çok soğuk ve nemliydi. Birkaç günü P. Arenas’da geçirdikten sonra 250 km. daha kuzeyde, fiyortların arasındaki yirmi bin nüfuslu Puerto Natales adlı kasabaya otobüsle gittim. Burası buzulların ve karlı zirvelerin arasında olmasına rağmen güneyde kalan P. Arenas’dan daha sıcak. Koskoca Şili Patagonyası’nda başka yerleşim yeri yok zaten, keza bölgenin çoğunluğunu ‘buz tarlaları’ adı verilen And Dağlarının güneyi kaplıyor. 

    Puerto Natales’de ikinci günüm, küçük hoş bir kasaba, denizin ötesindeki karlı dağ çıkıntıları etkileyici. O sabah otelin açık büfe kahvaltısını pek mükemmel bulmasam da umursamadım, kasabayı gezecek, sahile inecek, öğlen saat birde de balina ve buzul turuna katılacağım, onun heyecanı var. Tura katılmadan önce öğlen yemeği için balık lokantası planladım. Resepsiyondaki kızın tarifiyle bir yer buldum. Epey büyük hangar gibi bir deryaydı, içeride turist grupları vardı. Masanın birine oturdum fakat kırk elli kişiye sadece bir garsonun hizmet ediyor olması biraz garipti. 5-10-20 dakika geçti, masama uğrayan yok, garsona işaret ettim durum değişmedi. Bir 20 dakika daha ve ben oturduğum yerde bir bibloya dönüşmeden balıktan vazgeçme hesapları yapar oldum, tur kaçacak yoksa. Son bir umutla garsona seslendim,  o da uzaktan öylesine bir boş bakış attı, bu lakayt tarzıyla iyice zıvanadan çıktım ve diğer turistlere aldırmadan yapılanın saygısızlık ve ayıp olduğunu, bir saate yakındır sandalyede kazık gibi oturduğumu bağıra çağıra dile getirdim, ardından hışımla çıkıp gittim. Bunu yapmasam kendimi zavallı ve ezik hissedecektim çünkü.

    O sırada bir an önce sahile inip tur teknemi bulmaktan başka aklımda bir şey yoktu. Saate baktım, yarım saatten fazla vakit var.  İşte o anda omuz çantamın olmadığını fark ettim. Banka kartlarım, bir miktar param ve en önemlisi pasaportum çantanın içinde. Öfkeyle çıktığım balık lokantasında unutmuş olmalıyım, evet! Koşarak geri döndüm, garson az önceki sergilediğim üslubun karekökünü filan alıp fazlasıyla iade eden bir tavır içinde ve dövse daha iyiydi dedirten suratıyla, çanta-manta görmediğini söyledi. Diklendim ben de, eminim çünkü;  odamdan çıkarken çanta yanımdaydı, resepsiyonist kıza tur için para ödemiştim. Çanta kesinlikle burada ve garson bana öfkesinden sakladı, eminim. Yükselen seslere lokanta sahibi de devreye girdi, bir kovmadığı kaldı. Buzdolapları, turiste zerre saygıları yok, bir ilgisizlik, bir bıkkınlık, canım sıkkın.

    Koşarak otele gidip resepsiyondaki kıza olayı anlattım, lokantayı aradı, İspanyolca bir şeyler konuştular, bir sonuca varmadı ki, bana polise git demek zorunda kaldı.

    Kasaba merkezinde dolaşırken görmüştüm karakolu, enteresan gösterişli bir yapıydı. Resepsiyondakinin yol tarifine bile gerek kalmadan karakola koştum. Ara ara aklımın kuytularında balina turunun kaçmakta olduğu fikri uyanıyor olsa da umurumda değil;  varım yoğum, bütün dünyam bir tek pasaporttan ibaret o anda. Şimdi bu pasaport kaybolunca ne olur? Hiç başıma gelmedi ki. En yakın Türkiye büyükelçiliği 2 bin kilometre uzaktaki başkent Santiago’da. 

    İki polis memuru eşliğinde lokantaya girdiğimizde garson ve lokanta sahibi polisleri bilgisayarın başına oturttu, benim geliş saatimi bularak kamera görüntülerini izlemeye koyuldular: Ve şok; lokantaya gelirken ne elimde, ne omuzumda çanta yok. Utanma duygusu doludizgin ama bir başka duygu, çantanın kuş olup uçtuğu ve artık onu asla bulamayacağım endişesi jet hızında üzerime çörekleniverdi. Hayır, başıma gelecekler bitmeyecek, katmerlenecek ve Patagonya cehennemim haline gelecek, niye, çünkü lokanta sahibi bu defa işyerlerine iftira atmaktan hakkımda şikâyetçi oluyor.

    “Santiago’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne haber vereceğiz, savcılık işlemlerini bir veya iki güne tamamlamaya çalışacağız, mahkemeye çıkarsın, muhtemelen sınır dışı edilme cezası gelir,” diyerek avuttu memurlar beni. “Fakat mahkemeye kadar karakolda kalacaksın!” diyerek yeni bir şok dalgası daha yollamayı ihmal etmediler. 

    Karakola geri döndüğümüzde beni ikinci katta içinde iki koltuk bir masa olan bir odaya aldılar. Az önceki memurlar kapıyı kilitlemeden önce, “Merak etmeyin, siz otelden çıktıktan sonraki güzergâhınız üzerindeki bulunan bütün sokak kameralarını inceleyip çantanıza ulaşmaya çalışacağız,” morali vermeyi ihmal etmediler. ‘Varsın sınır dışı edileyim, hiç olmazsa çantama kavuşayım’ modundayım artık.

    Kaçan balinalar, buzlar diyarında donup kalan bir seyahat, kanat takıp giden paralar, rezil rüsva ettiğim Türklüğüm; sırayla resmigeçit halindeler beynimde. Bir an önce ne olacaksa olsun da kurtulayım şu cehennemden, ülkeme sağ salim varayım… Kafam bunlarla meşgul, ne kadar vakit geçti bilmiyorum, bataryası bitmesin diye kapattığım telimi açtım, ekrandaki zaman 18.00. Türkiye’yi arasam oradaki zamanın gece yarısını geçip sabaha dönmeye başladığı vakitler, kimseyi huzursuz etmeye hakkım yok ama Türkiye’de sabah olsun hele, ortalığı velveleye vereceğim. Tanıdığım bütün siyasetçileri, bürokratları, gazetecileri filan, kafamda sıraya dizdim, arayacağım tek tek.

    Ekrandaki saate bakar halde düşünürken kapının kilidi döndü ve içeriye daha önce görmediğim başka bir memur girdi. Tavırları biraz daha üst mevkiden olabileceği yönünde. Gelip karşımdaki koltuğa oturdu ve İngilizce sorular sordu bana, hani ne iş yaparsın, Şili’ye neden geldin türünden…  O anda aklıma bir fikir geldi ve adama dedim ki, “Bütün soruların yanıtı ‘Google’ da,  ‘Mehmet Mollaosmanoğlu’ yaz görürsün.”

    Memur yüz ifadesinden ne düşündüğünü belli etmedi ama söylediğimi de yapmaya koyuldu. Merakla onun ifadelerini takip etmek düştü bana da… Epey sonra başını kaldırıp, “Türk seyahat bloğu ve roman yazarı ha?” diyerek ikna olmaya –anlamaya-çalıştı. Benim için bir umut mu bu bilmiyorum ama tebessüm ederek başımı salladım. Memur hiçbir şey demeden aniden ayaklanıp odadan çıkıp gitti. Sadece on dakika sonra geri döndüğünde yanında resmi üniformalı yaşlıca bir adam var, karakol amiri filan olmalı. Selamlaşıp tokalaştık, hatırımı sordu, başıma gelenlerden üzüntü duyduğunu söyledi, gayet dostça. “Siz bir yazarsınız, iki ülke arasında diplomatik krize yol açacak böyle bir olayla gündeme gelmek istemiyoruz, lokantaya iki adam gönderdim, şikâyeti geri çektirmeyi deneyeceğiz,” anlamı çıkacak yarım yamalak cümleler kurdu az İngilizcesiyle. Üzerimde yeni umut filizleri açtı, kendimi gayet önemli bir adam gibi hissetmem de olayın bonusu…  Google’u çok seviyorum.

    Bu esnada amire telefon geldi ve uzun uzun konuştu, içimde bir his lokanta sahibiyle konuştuğu yönünde veya belki de daha büyük bir mülki amirle, çünkü arada ‘Turqia’ kelimesi ve adım geçiyor. On dakikayı bulan konuşmaların ardından bana dönüp, “Bir kahvemizi için sonra otelinize gidebilirsiniz!” dedi. Ben ağlamakla, zıplamak arasında bir ruh hali tutturmuşum kahveyle filan ne işim olur. Teşekkür ediyorum, karakoldan dışarıya adım attığım andan itibaren çektiğim havanın özgürlük nefesi olduğunun bilincindeyim. Kitaplarımın birinden bir söz takılıyor aklıma, “En zor alınan nefes esaretin başladığı andaki nefestir.”

    Saat tam 19:00, Patagonya’da akşam geç olduğundan güneş hâlâ ısıtıyor.  Ve otel… Güler yüzlü resepsiyonist kız yine yerinde. Beni görünce merak ettiğini söylüyor, olanları anlatıp işi uzatmak niyetinde değilim, sadece çantayı bulamadığımdan bahsediyorum. Yarın sabah tekrar karakola gideceğimi, onların sokak kameralarını inceleyeceğini filan ekliyorum…

    Fakat o ne? Resepsiyon bankosunun yan tarafındaki garip valizlik gibi bir çıkıntının dibinde, klasör ve kâğıtların altında sütlü-kahve renkte bir kuşak… Çantamın kuşağı! Aristo sanırım benim kadar iştiyakla ‘buldum, buldum’ diye bağırmamıştır. Öğleden beri helak olduğum çanta, resepsiyon bankosunun kenarında duruyor. Sitemle bakıyorum karşımdakine, “e be kızım, saatlerdir buradasın, ortada kayıp bir çanta var, bütün Puerto Natales ayağa kalktı, yarın Şili ve Türkiye ayağa kalkacaktı ama sen lay lay lom… Biri kucağına bomba koysa ruhun duymayacak!”

    İçimden diyorum tabii. Hem kız da pek sevinmiş görünüyor, bozmadım artık.

    Anlamadıysanız tekrar edeyim; çantayı resepsiyonda unutmuşum, evet! Ve kız gözünün önündeki ‘günün konusu’ nesneden bihaber. Havalar gibi algılar da donuk.

    Koşa koşa karakola gittim, dosdoğru amirin odasına, çantayı bulduğumu müjdeleyip kamera-mamera kendilerini yormamalarını söyledim, kahve teklifini yeniden reddederek otele döndüm çünkü çok yorgunum çok, zihinsel…

    Şimdi Patagonya temalı üç kitapta sıra.

    1-Patagonya Ekspresi
    Luis Sepulveda, Everest Yayıncılık

    Şilili yazar Luis Sepulveda 70’li yıllarda Şili’deki dikta rejiminde diğer bütün aydınlar gibi yargılanıp hapse atılmasıyla yaşadığı kötü günlerin peşinden çıktığı uzun bir yolculuğu kaleme almış, böylece seyahat romanı türünde bütün beklentileri karşılayan bir eser ortaya çıkmış: Patagonya Ekspresi.
    Arjantin, Ekvador, Kolombiya derken Patogonya eserin büyük bölümünü kapsıyor. Bu arada Ekvador anılarını çok ilginç buldum, hem dehşete düşüren hem de komik bölümler var. Okurken dünyanın farklı yerlerinde akla hayale gelmeyen yaşam biçimleri varmış diyorsunuz. Yazar Patagonyalılar’dan, “Söylediklerinin dörtte birine dahi güvenilmez, dünyanın en yalancı insanlarıdır,” şeklinde bahsediyor. Patagonya ile ilgili bir not daha düşmüş, diyor ki, “Gelmiş geçmiş en iyi gezi kitaplarından biri Bruce Chatwin’in Patagonya’da adlı eseridir.” Ben okumadım, iki binli yılların başında Türkçe olarak yayımlanmış ama yeni baskısı yapılmadığı için varsa sahaflardadır.

    2-Lapa Lapa Kelebek Yağıyordu
    Charles Darwin/Can Yayınları

    Darwin’i biliyorsunuz, 1800’lü yıllarda yaşamış ünlü doğa bilimci. O zamana göre ulaşılması çok zor coğrafyalara seyahat ederek mesleğiyle ilgili araştırmalar yapmış. Uzun yolculuğu Macellan Boğazı’ndan da geçmiş haliyle. Hem boğazın güneyindeki Ateş Toprakları (Tierra el Fuego) hem de kuzeyindeki Patagonya’da yerli yaşamını, hayvanları, bitkileri ve doğayı gözlemlemiş, notlar almış. Lapa Lapa Kelebek Yağıyordu kitabı da işte o notlarından bir bölüm. Açıkçası, edebiyatı bilim adamlığı kadar cazip değil fakat 1800’lü yılların ortasında Darwin’in gözünden Güney Amerika’nın en uç coğrafyasını okumak için iyi bir edebiyat eseri olup olmadığına bakmanın da gereği yok zaten. Arşivlik kısacık bir eser.

    3-Ateş Toprakları
    Francisco Coloane, Africano Kitap

    Ateş Toprakları, Şilili yazar Coloane’nin konusu 1950’lerin Patagonya’sında geçen dokuz öyküden oluşan kitabı.  Hikâyeler rahatsız edici, şiddetli ve vahşi yerli halktan bahsederken onların genel tarzlarının acımasız bir dürüstlük içerdiğini, alışılmadık ahlaki değerleri olduğunu anlatıyor.  Bu yüzden karakterler pek sevimli değil ama ilgi çekici olduğu kesin. Bu arada kitap sayesinde Macellan Boğazı’nın güneyine neden Ateş Toprakları dendiğini de öğrenmiş oluyoruz. Merak eden kitabı alır öğrenir.

    Mehmet Mollaosmanoğlu

    Yazar ve İnşaat Mühendisi. Alanya’da doğdu. İlk ve ortaöğretimini de aynı şehirde tamamladı. İlk eseri olan Ataerkil’i 2007 de yayımladı. Tanınırlığı ikinci romanı Ata Mezarlığı ile arttı. Kaos Kuramı’ndan yola çıkarak, “Çin de kanat çırpan bir kelebek ABD de bir fırtınaya neden olabilir” temalı Kelebek Etkisi modellemesini örnek alan yazar, eserlerinde genellikle yeryüzünün herhangi bir köşesinde herhangi bir zamanda ortaya çıkmış bir olgunun, bir başka yer ve zamandaki muhtemel en kaotik sonucunu kurgulayarak hikâyeleştirme yoluna gider. Eserlerinde gerilim teması kuvvetlidir, sık sık da fantastizm ve siyasal/sosyal kurgu izleri görülür. Yazarın kaleme aldığı 13 kitabı bulunuyor.

    mEHMET MOLLAOSMANOĞLu yazıları
    Şilili bir yazarın Türkiye sevdası
    edebiyat gezi yazar

    Related Posts

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025 Edebiyat

    Peki biz neden hala kaçmıyoruz?

    Temmuz 10, 2025 Edebiyat

    DİNGİN APSE

    Temmuz 1, 2025 Manşet

    ‘DOKTORUN KARISI’NIN FISILTISI: GÖRÜYORSAN SUSAMAZSIN

    Temmuz 1, 2025 Nilgün Karataş - SuareMag
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025 FELSEFECE VE...

    ya da “yazar”, yazan ve… * yazar hep ‘yaz’, ömrün kış olsa da! * ne…

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025

    Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

    Temmuz 12, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    SoHFest 24-27 Nisan’da ARTER’de

    Nisan 16, 2024 Müzik

    Seyfettin Araç: Biz insanoğlu ölmek için yaratılmıştık bu doğruydu ve çünkü ‘Zamanı Tanrı Yaşar’dı

    Mayıs 15, 2025 Edebiyat

    Çocuklara değiştirmeden okuyabilmek için: ‘Mor Masallar’

    Kasım 14, 2023 Betül Çakıroğlu
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    tan doğan: sap-saman

    Temmuz 14, 2025

    Kızıl Kısrak: Ursula K. Le Guin’den üç öykü

    Temmuz 14, 2025

    Sahilde Kafka: Kader, kimlik ve bireysel yolculuğumuz

    Temmuz 12, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.