Eda Büyükçapar
“İstanbul’dan üç mum aldım yakmaya
Yakıp yakıp yâr yüzüne bakmaya…”
İstanbul’un Gözleri Mahmur-Melisa Gürpınar
İstanbul bu defa, “duygulu kalem efendisi” olmuş
farklı farklı karekterlerini anlatmış.
Kimisi ‘bir damla gözyaşından’ yaratılmış.
Kimisinin acısı ‘gramofonun iğnesine takılmış…”
çağlar boyu çalınmış.
“Radyonun ‘evin sesi’ sayıldığı”,
“muşambalarla kaplı konak merdivenlerinden”
yukarıya çıkılmış,
kadife perdeli salonlarda “yasak fısıldaşmaların”
yanı sıra “tavanda oynaşan gölgelerle” hatıraların
kristal bardaklardan döküldüğü zamanlar…
Hanımeli, akasya kokan sokaklar,
dahası akasyalı el kremleri,
‘Ömrünce bir gelin gibi yaşayanlar…’
‘Bobstil’ modası,
vişneçürüğü tafta elbiseler,
‘kırıtarak keman dersi almaya gidenler’
‘Beş kuruştan başka para kabul etmeyen deliler.’
ve daha nicesi…
Sizler de sıra selviler arasında heybetli ve
muazzam bir yolculuğa çıkmak,
ikindi vakti tenhalığında seyrek
fakat ürkek adımlarla mevsimi duyumsamak,
İstanbul’un sabun kokulu eski sokaklarında
dolaşmak isterseniz…
Çiçeklerin dile geldiği hatta dantellendiği bir
yaşanmışlığa ermekse niyazınız…
Hani o hayatın içerisinde aslolanın zarafeti
kaybetmemek olduğunu bilen
zarif insanlar arasından geçmiş zamana doğru bir
yolculuk yapmaksa niyetiniz…
Unutulmuş meslek isimlerini yad etmek de işinize
gelirse şayet…
Kaldırımlarda insanların birbirine nezaketle yol
verdiği,
vapurlarda tanımadığınız insanlara bir tebessüm
eşliğinde selamların verildiği,
saygının erdem, nezaketin görgülü olmak
anlamına geldiği çağlardan bahsediyoruz.
Sükutun erguvanlardan daha pembe daha albenili
olduğu demler…
Osmanlı’dan kalma bir sebilin gölgesinde
serinlemek isterseniz,
Emirgan’da kuzguni bir laleyseniz,
dik yokuşlarda gölgeli tarafa geçmeyi arzu
ederseniz…
Martı seslerinden maziyi devşirmekse hayaliniz…
Hagia Sophia pembeliğindeyseniz,
Bab-ı Ali’yi adımlar gibi yürekten ürperdiyseniz…
Gülhane’den gül kokuları gelirken,
Sultanahmet’ten Çubuklu’ya çeşmeler başında
gazeller söyleyeceğiniz
güzellere denk gelmekse haliniz…
Topkapı Sarayı’nın balkonunda
kim bilir gece yansımalarınla
ne güzel olursun diyerek manzarayı sessize alıp
dileğiniz yerine kendinizi sulara atmaksa
arzuhaliniz…
Mensurelerden gemilerde seyrü sefer etmek üzereyseniz…
Boğazın yelkenlileri eşliğinde gelen rüzgardan
İstanbul’un yangın yeri gün batımlarından
şiirler kendini haykırırken…
Kandillerin vitraylarından
yedi iklime yedi renk süzülen ışığıyla
Türk fenerlerinin o mozaikli ve görkemli
yansımaları arasından
bir geçişse duygusal renk paletiniz…
Süleymaniye’nin ıhlamur kokusu dört mevsim
hatırınızda kaldıysa…
Kallavi sokağın serinliğinin esintisi…
Sahafların ürpertisi…
Derin abilerin gözlük çerçevelerini eğerek sizleri
izlemesi hoşunuza giderse…
İçinizde korkuyla karışık güvende hissetme
belirdiyse…
‘Fenerde doğduysa hayata yazılan ama
nüfusa geçmeyen çocuklar’ gördünüzse…
“Derviş yüzlü beyaz güllerle”
sevdaları, halıları dahi gül kokulu bu satırlarla
dahası gül kapaklı şekerliklerde sunulan güllü
lokumlarla
değirmende çekilen kahve kokusunun
müptelasıysanız
tepside gül şurubu da varsa…
Aklınızda da tenhanızda sakladığınız.
Değmesinler keyfinize…
Biz biliriz işimizi efendim biliriz,
Tavsiyeler üzerine kendimizden geçeriz!..
Her şairin İstanbul’unun farklı olduğunun
bilincindeyseniz,
baharlar misali havalı okumalar yapmayı
severseniz,
bu şiirden öykülerin sayfalarına davetlimizsiniz…
* “Anlam metni aşar.” Anlar arasından bahar bizlere göz kırptığında; onunla el ele verir yedi iklimin izleğinde bir kitap incelemesine geçiş yapar, yahut yediveren güllerin dimağımızdaki harikulade etkisinin tesiriyle en can alıcı senfonilerin temsillerini gönül aynamızda olağanüstü berraklığıyla seyre dalarız. Aşk gibi pervasız, şair gibi dermansız, sarhoş gibi amansız kalırız. Buğulu bakışların yansımalarında kendimizin mecalsiz ve tercümesiz vecheleriyle karşılaşırız. Sükut gibi zarafete adanırız…
* Melisa Gürpınar’ın İstanbul’un Gözleri Mahmur adlı kitabından alınan ilhamla…

Eda Büyükçapar, Yedi Güzel Adam’ın memleketi Kahramanmaraş’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Birçok dergi ve kolektif kitapta yazıları yayımlandı. Edebiyatı heyecan verici bir serüven olarak görüyor ve aynı heyecanla yazı yolculuğunu sürdürüyor.

