Yusuf Ziya Beyzadeoğlu
Gözlerimi kullanmama gerek yok, O benim yerime görür. Ama çok merak ediyorum acaba ben görsem nasıl görürdüm?
Çok boğuk katmanlar ardından duyuyorum dışarıdaki sesleri, O benim yerime duyar. Ama çok merak ediyorum acaba suyla dolu olmasaydı kulaklarım nasıl duyardım. O’nu nasıl duyardım?
Ellerimle dokunuyorum, parmağımda izler oluşuyor. Her şey ne kadar bana ait, ben ne kadar da buraya aitim.
Bedenimin sıcaklığı hiç değişmiyor. Hiç bir kıyafetim yok. Benim kıyafetim O.
Adım atıyorum. Ayaklarım kayıyor. Zemin yok ama güvendeyim. Yüzüyorum ama yerimdeyim. Ben ayaklarımı oynatınca benden bahsediyor. Ben yürümeye çalışıyorum. O tekme sanıyor, gülümsüyor. Gülümsüyorum.
Kalbini hissediyorum. Ömrüm boyunca beni en çok sevecek olan kalbi… Kalbimi bırakıyorum ritmine. Bütün hislerini okuyorum. Mutluyken, hüzünlüyken, heyecanlıyken O’nu yaşıyorum.
Nefesini hissediyorum. Bugün yorulmuş. Hemen anlarım.
Belki de bugünün o gün olduğunu biliyor. Bir süredir kendimden bile sakladığım planımı… Gitme zamanımın geldiğini.
Tutup çekiyorum göbeğimden çıkan zincirimi. Evi terketsem bile çok uzağa gidemem diyorum. Zincir o kadar uzun değil. Koparmaya çalışıyorum. Ellerim kayıyor. Sanırım gitmek istediğimi buradan anladı.
O’na veda provalarımda, ne sarılırım, ne O’na bakarım, ne de koklarım O’nu. Çünkü zaten ben O’yum. O da ben. Canım evim.
Koca bir ömür geçirdim içinde, seni çok seviyorum.
Bilmiyorum gücüm yetecek mi zincire ama gitmek istiyorum. Hem de kalmak böylesine güzelken.
Denediğim için kızma bana. Ömrüm boyunca seni özleyeceğim. Uyurken bile burda uyuduğum gibi uyuyacağım. En zor zamanlarımda, seni hatırlamak için başımı sokacağım battaniyenin altına. Suya daldığımdaki sessizlikte duyacağım seni. Gözümü kapatıp kalbimi hissettiğimde… Her duygumda kalbim senin verdiğin tepkileri verecek. Seni hiç unutmayacağım.
Zinciri ne yapacağım? Ya izin vermezse. Sanırım bayılıyorum. Bilincimi kaybediyorum.
Gücüm yetmediğinde evim gerekeni yapar. Eve güvenerek bayılıyorum. Uyandığımda, gitmiş olacağım.
Baş aşağı uyandım. Üşüyorum. Çok üşüyorum. Hem bedenim, hem içim üşüyor.
Bir ses çıkartıyorum. Artık evim yok. O benim yerime konuşurdu. Ben sadece bağırabiliyorum.
Tekme atmaya çalışıyorum, ayaklarımı tutuyorlar.
Ciğerlerim acıyor. Ciğerlerimdeki evim canımı acıtıyor.
Ağlıyorum. Gözlerimden evim akıyor.
Herkes bana bakıyor. Benim ne yaşadığımı görmediniz mi? Artık evsiz olduğumu, ne kadar zor bir karar verdiğimi görmediniz mi? Ne kadar üşüdüğümü…
Bu kararı nelere rağmen aldığımdan, O’nu ne kadar sevdiğimden ve bırakmak zorunda olduğumdan haberiniz yok. O’nu ne kadar iyi tanıdığımı, benim için bir ömür sürdüğünü bilmiyorsunuz. Beni nasıl sardığını, beni nasıl sevdiğini… Kaç gece düşündüm. Kaç gece düşünüp, düşünmeden almak zorunda kaldım bu kararı. Bu kararı nelere rağmen aldım. Zincirimi bilmiyorsunuz.
Zincirim!?
Nerede!? “Zincirim!” diye bağırıyorum. Bulamıyorum. Hissedemiyorum. Ellerimle ulaşmaya çalışıyorum. İstediğim gibi hareket edemiyorum. Zincirimi görmeye çalışıyorum. Onsuzluğu düşünemiyorum. Bu kadar çabuk mu diyorum. İçim yanıyor. Bağırıyorum. Herkesten gizlediğim gerçeği bağırıyorum. Zincirim benim dönüş anahtarımdı. Ona güvenip çıkmıştım diyorum. Düşüncelerime yalan söyletmiştim. Zincir engel değil, kalan bağımın ta kendisiydi. Ona güvenip çıkmıştım. Zincir olmazsa evime dönemem. O olmazsa kaybolurum. Göbeğimden zincirimi neden aldınız, o bendim diyorum. Sanırım bayılıyorum. Bilincimi kaybediyorum.
Bir koku duyuyorum. Zaman duruyor. Bir koku duyuyorum. Bu bir rüya mı diyorum.
Bu sıcaklığı biliyorum. Evimin sıcaklığı bu. O’nu kalbinin atışından tanıdım. Beni sarışından tanıdım. Bana bakıyor evim. Aşık oluyorum. Bedenimi sarıyor. Dünyanın en güzel eviymiş benimki. Ne güzel diyorum dışardan bakmak. Beni bırakmayacağını biliyordum.
Gözlerime bakıyor. Gittim sandığı için üzülmüş olmalı. Ben ise onun ıslanmış gözlerle gülüşünü hafızama kazıyorum. İçimde bir ömür taşıyacağım o fotoğrafı.
“Hoşgeldin” diyor. Sesinin güzelliğine inanamıyorum. O’nun böylesine gerçek olmasına inanamıyorum.
O benim neler yaşadığımı biliyor. Ben konuşmadan beni anlar. Kalbimi tekrar kalbinin ritmine bağlıyorum. Gülümsüyor, gülümsüyorum. Yeni zincirim onun gülümsemesi oluveriyor. Gözlerimi kapatıyorum. Bana sarılan kolları konuşuyor bedenimle. Zincirin asla kaybolmayacağını, sadece şekil değiştireceğini söylüyor. Tutsak etmediğini, aksine güven verdiğini söylüyor. Yeni zincirime alışırken eskisine de üzülme hakkı tanıyor. Kolları; zinciri koparmaktan korkmamayı öğretiyor bana. Karar almayı, güvenmeyi, bağlanmayı, gücüm yettiği kadarını yapıp sonrasını bırakmayı, geçişlerin zor olabileceğini, bitişleri başlangıçları, O’nun hep yanımda olacağını… Beni sarışı, bana her şeyi öğretiyor. Kokusunu içime çekiyorum.
O’nunla yeni bir hayata başlıyorum.

Yusuf Ziya Beyzadeoğlu, 2013 yılında Uludağ Üniversitesi Makine Mühendisliği’nden mezun oldu. 12 yıldır Türkiye’de otomotiv sektöründe Ar-Ge çatıları altında çalışmaktadır. Son iki yıldır yöneticilik başlığı altında insana dokunmanın mutluluğu içindedir. 2022 yılında evde yaptığı müziğini dijital müzik platformları aracılığıyla paylaşmaya başlamıştır. Halen şarkı sözü yazar, besteler. Tiyatro ile ilgilenir. Kapadokya Edebiyat Buluşmaları’nda yaptığı denemelerin ardından yazmaya niyetlenmiştir.


