Nicolas Cage’in başrolünde yer aldığı Dream Scenario, şöhretin beklenmedik ve rahatsız edici yönlerini absürt bir kara komediyle ele alıyor. Kristoffer Borgli’nin yazıp yönettiği yapım, gerçeklik algısının nasıl manipüle edilebileceğini ve modern toplumda şöhretin gelip geçici doğasını incelikli bir şekilde sorguluyor.
ALPERHAN BENLİOĞLU

Nicholas Cage’in başrolünde yer aldığı Dream Scenario (Rüya Senaryosu), izleyiciyi rüya ve gerçeklik arasındaki sınırların bulanıklaştığı sürükleyici bir hikâyeye davet ediyor.
Kristoffer Borgli’nin yazıp yönettiği bu film, absürt komedi, psikolojik gerilim ve toplumsal eleştiri unsurlarını harmanlayarak dikkat çekici bir anlatım sunuyor. Film, hayallerinde aniden belirmeye başlayan bir akademisyenin hayatının nasıl değiştiğini ve bunun beklenmedik sonuçlarını konu alıyor.
Film, üniversitede ders veren sıradan bir akademisyen olan Paul Matthews’in (Nicholas Cage) hikâyesine odaklanıyor. Paul, ne öğrencileri ne de meslektaşları tarafından özel bir ilgi gören, hatta biraz silik ve sıradan biri olarak tasvir edilir. Ancak bir gün dünya çapında milyonlarca insanın rüyalarına girmeye başlar. İlk başta bu durum Paul için ilginç bir fenomen gibi görünse de zamanla rüyalardaki imajı değişir ve kabusların merkezine yerleşir.
Rüyalardaki varlığı nedeniyle bir anda üne kavuşan Paul, sosyal medyanın ve kitlesel algının ne denli hızlı değişebileceğini deneyimler. Başlangıçta hayranlık uyandıran bir figürken, insanların rüyalarındaki rollerinin rahatsız edici bir hal almasıyla toplum tarafından dışlanmaya başlar.
Film, bireyin kontrolü dışında gelişen ün, iptal kültürü ve sosyal linç gibi çağımızın önemli meselelerine göndermelerde bulunuyor.
Sosyal medyanın ne kadar güçlü olduğunu ve bunun temelinde her zaman reklam ile para kazanma amacı olduğu filmde alttan alta sürekli vurgulanıyor. Paul’un insanı sinir edecek kadar pasif olmasına rağmen iyi bir baba ve eş olarak bu kadar dışlanmasının hüznünü yüreğimizde hissettirirken sosyal medyanın nasıl bir gölge arketipi yaratarak personanın yani görünen yüzün ötesinde farklı bir karakter sunabileceğini de gösteriyor.
Kristoffer Borgli, Dream Scenario ile modern toplumun psikolojisini eleştiren özgün bir anlatım ortaya koyuyor. Filmde kullanılan sinematografi, rüya ve gerçek arasındaki geçişleri ustaca yansıtıyor. Rüya sahneleri, zaman zaman soyut ve sürreal bir atmosfer sunarken, gerçek dünyadaki sahneler daha statik ve sıradan bir tonda ilerliyor. Bu kontrast, izleyicinin Paul’ün zihinsel durumunu daha iyi anlamasını sağlıyor.
Borgli’nin yönetimi, hem mizahi hem de rahatsız edici sahneleri dengeli bir şekilde işleyerek izleyiciyi sürekli bir belirsizlik içinde tutuyor. Film, izleyicinin empati kurmasını sağlarken aynı zamanda modern toplumun kolektif bilinçaltına yönelik çarpıcı bir eleştiri sunuyor.
Filmi izlerken bir yandan karanlık yönlerimizi düşünürken bir yandan da çevremizdeki kişilerin (belki eşimiz ve çocuklarımız) persona ve gölge yönlerini de düşünme şansı bulabiliriz. Aydınlıkta kalın:) İyi seyirler…

Alperhan Benlioğlu
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümleri mezun olduktan sonra kariyerime Hacettepe Üniversitesi’nde MBA ile devam ettim. Aselsan’da 12 yıl Proje Yöneticisi olarak görev yaptıktan sonra, kariyerini Prowin Danışmanlık’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak sürdürüyorum. Sinema ve edebiyat ile yakından ilgileniyorum. “Sihirli Maceralar Kitabı”, “Bal Porsuğu Uzaylılara Karşı” ve “Hindistan Cevizine Ne Oldu?” isimli üç çocuk kitabım bulunuyor. Bugüne kadar şiir ve hikayelerim 10’un üzerinde farklı kolektif kitapta yer alırken, yazmaya devam ediyorum.