Nilgün Karataş
Yazarı ile romanı üzerine röportajlar serimizde bu kez “Dementor – Ruh Emici” romanı ile Figen Ormancı’yı konuk ettik. “Dementor – Ruh Emici” Figen Ormancı’nın ilk romanı değil, ancak benim okuduğum ilk romanıydı. Arka kapak yazısı ilginç gelmişti; Prof. Dr. Serhat Arıcı… Dünyanın kendisi için yaratıldığına inanıyor, geri kalan herkesi çöp gibi görüyordu. Dementor isminin zihnimde yarattığı çağrışımla kitabı okumaya karar verdim ve bir çırpıda okuyuverdim. Romanı iki türlü yorumlamak mümkün; narsist kişilik bozukluğu bir adamın mağdur ettiği bir kadın ve yakın çevresi. Ya da narsist kişilik bozukluğuna sahip bir adamdan kurtulmaya çalışan bir kadının hikayesi. Her iki bakış açısıyla da değerlendirdim ve sanırım ikincisini daha çok sevdim. Aklımdaki soruların yanıtlarını da bizzat yazarından dinlemek istedim. Suare Dergi okurları için oldukça samimi yanıtlar veren Figen Ormancı, edebiyat, hayat ve karakterleri sorularımızı yanıtladı.

- “Dementor – Ruh Emici” adlı romanınızı yazmaya nasıl karar verdiniz? İlk fikrin ortaya çıkışı nasıl oldu?
Bunun tek bir cevabı yok aslında. Sanırım gasligting diye bir kavram ile ilk tanıştığımda kendimi bu derya deniz narsisizm konusunun içinde buldum. Merakla başlayan araştırmalarım, edindiğim bilgiler bu konuya aslında hiçbirimizin çok da uzak olmadığını fark etmeme sebep oldu. Bu konuda bu kadar çok gerçeği öğrendikten sonra “Bunu herkes bilmeli” dediğim an kendimi klavyenin başında buldum. Evet… Bazen suçlu ve yetersiz hissettiğiniz, kendinizden emin olamadığınız anlar yaşarsınız. Dikkat edin! Böyle hissetmeniz için özel bir çaba içinde olan birileri olabilir…
- ‘Dementor-Ruh Emici’ ismini seçmenizin özel bir sebebi var mı? ‘Dementor’ kelimesi, popüler kültürde özellikle Harry Potter serisinden biliniyor. Bu kelimeyi romanınızın başlığına taşırken, bu çağrışımları nasıl ele aldınız? Romanınızın bu kavramla ilişkisi nedir?
Evet bu ismi romanıma vermekte ki amacım dikkat çekmekti. Kitabın kapağına baktıklarında bunu bir hayalet hikayesi gibi algılayıp, asla karşılaşmayacakları bir korku ögesi olarak eğlenceli ve heyecanlı vakit geçireceklerini düşünürken arka kapak yazısı ile ayakları yere basan gerçek bir hikaye olduğunu vurguladım. Okuyucuya hayali bir benzetme ile adlandırdığım bu karakterin ne yazık ki gerçekte belki de yanı başlarında duran kişi ya kişiler olabileceğini göstermek istedim. Gerçek bir ruh emicinin Harry Potter’daki hayalet karakterden çok daha korkunç olduğunu fark ettirmek ve algıları açmak için kullanmak istediğim bir metottu.
Serhat bir simge ama narsisizim kadar da gerçek!
- Romanın ana karakteri Prof. Dr. Serhat Arıcı gibi görünüyor. Bazı okurlar için Zeynep de olabilir. Her ikisi üzerine çözümlemeler yapmak mümkün. İlk olarak Serhat’tan başlamak istersek; bu karakter nasıl ortaya çıktı?
Serhat gerçek bir karakter mi derseniz, yanıtım evet olur. Ne yazık ki narsisizim olgusu ne kadar gerçekse Serhat karakteri de o kadar gerçek. Bu karakteri başka insanların hayatlarını, kendi hayatımı, toplumsal olayları gözlemleyerek ortaya çıkardım. Hayat öykülerini dinlediğim insanlar, kendi hayat öykümden kesitler, okuduğum kitaplar, izlediğim filmler bu aslında çok derinlerde örselenmiş ve sahte bir benlikle ortada dolaşan korkunç ve bir o kadar da zavallı narsisisti araştırmak onu tanımak ve onu tanıtmak için bende büyük bir istek doğurdu. Derinlere indikçe narsistlerin ve onun girdabına düşenlerin ne kadar büyük bir çaresizlik içinde olduğunu, işin kötüsü kimin suçlu olduğuna karar verememenin de nasıl bir ikilem olduğunu gördüm. Doğrusu bu çok ilginç olguyu herkesin bilmesi ve üzerinde düşünmesi gerekiyordu bana göre. Herkes bu insanı tanımalı, oyunlarını ve hesaplarını öğrenmeliydi.
Serhat bir simge tabi ki. Bu kişi kadın, erkek, anne, baba, patron, aile büyüğü hatta çocuğunuz bile olabilir. Narsisizm her türlü ilişki de ortaya çıkabilecek bir olgu. Nihayetinde Serhat’ı da hem eş, hem iş arkadaşı, hem patron, hem sevgili hem de evlat yönleri ile narsisistik istismarı uygularken görüyoruz.
- Romanın diğer ana karakteri Zeynep. Roman bir yandan bir ruh emicinin neler yapabileceği, etrafındakileri nasıl manipüle edebileceğini gösteriyor. Diğer yandan bir ruh emiciye maruz kalan Zeynep’in özgürleşme sürecini anlatıyor. Zeynep’in özgürleşme süreci en baştan beri planladığınız bir son muydu, yoksa yazım sürecinde şekillendi mi?
Bu süreci en baştan beri planlamıştım. Çünkü ben film izlemeyi ve kitap okumayı çok seven biri olarak olarak iyilerin kazandığı kötülerin cezasını bulduğu hikayeleri seviyorum. Gerçek dünyanın da böyle olması ütopik de olsa en büyük temennim.
- Zeynep’in dönüşüm sürecini yazarken, kadınların manipülatif ve toksik ilişkilerden kurtulma hikâyelerine dair özel bir mesaj vermek istediniz mi?
Evet , özellikle mükemmel ilişkiyi, ruh eşini arayan kadınların onların bu beklentilerini olağanüstü şekilde karşılayan insanlar karşısında dikkat etmeleri gereken noktalara temas etmek istedim. Bunu fark ettirmek için bazı ipuçları bazı işaretler vermeye çalıştım.
- Serhat’ın Zeynep ve Suna’ya yaptığı şeyler, kadın bedeni ve iradesi üzerindeki kontrol meselesine dair bir eleştiri mi içeriyor?
Elbette kadının kadınlık durumu o kadar çok yerden sorgulanıyor ki günümüzde, çok özgüvenli ayakları üzerinde duran güçlü kadınlar bile bundan etkileniyor. Kadınları eksik ve zayıf hissettirerek erkek egemen bir toplum içine hapsetmek gördüğüm kadarı ile sadece ülkemizin değil dünyanın sorunu.
- Zeynep entelektüel, bağımsız bir meslek sahibi olmasına rağmen manipülasyona açık bir karakter olarak başlıyor. Onun bu kırılganlığını nasıl yorumluyorsunuz?
Kitabımın arka kapak yazısında şöyle bir cümle var “Serhat güzel ve yaralı ruhların peşindeydi!” Evet… Zeynep yaralı bir ruh. Geçmişte yaşadığı sorunlu ilişkiler onun üzerinde travmatik bir etki bırakmış. Ailesi de genç kadını yalnız bırakmış ve beklediği maddi manevi desteği göstermemiş. Bunu Zeynep’in evlilik kararını ailesine danışmadan vermesine rağmen zengin ve kariyer sahibi bir damat karşısında çok da üzerinde durmamalarından da anlıyoruz. Zeynep maalesef göründüğü kadar özgüvenli değil, zaten onu Serhat’ın ağına çeken de bu oluyor.
- Zeynep’in başlangıçta Serhat’ın etkisine bu kadar açık olması, bireysel zaaflarından mı yoksa toplumun kadınlardan beklediği eş rolüne hızla uyum sağlamasından mı kaynaklanıyor?
Zeynep çok modern ve özgün görünse de hem büyüdüğü çevre hem ilişkilerinde yaşadığı travmalar hem de bireysel zaafları yüzünden aslında hiç de hazır olmadığı eş rolüne deneysel olarak uyum sağlamaya çalışıyor. Bu aslında manipülasyon sonucu tam olarak ne istediği konusundaki kafa karışıklığı. ”Acaba ben mi yanlış düşünüyorum? Doğrusu iyi bir eş olmak, uyumlu bir birliktelik ve güvenli bir konfor alanına sahip olmak mı?” Esasında Zeynep toplum baskısı ile hareket etmiyor. O acıları ve travmaları ile doğru düzgün başa çıkamadığı bir dönemde karşılaştığı manipülatör yüzünden muhakeme yeteneğini kaybediyor özünden uzaklaşıyor.
- Romanda ayrıca Aybüke, Fuat. Makbule Hanım, Aslı gibi yan karakterler, hikâyenin şekillenmesinde ve olayların çözülmesinde kilit bir rol oynuyor. Burada kurban ve mağdur arasındaki ilişkinin sadece iki kişilik bir hikaye değil de aile, çevre toplum gibi daha geniş bir alana yayılan bir sorun olduğuna mı dikkat çekmek istediniz?
Evet, manipülatif kişilikler bu narsistik istismarı sadece kadın erkek ilişkileri ile sınırlı olarak yapmıyor. Bu karakterin kurbanları empati yeteneği güçlü, merhametli ve verici insanlar oluyor. Kurbanların hepsinde ortak nokta olarak gördüğümüz şey zaafları. Hepsi de yaralanmış ve kendini tedavi edememiş hassas ruhlar. Serhat’ın da onlar üzerinde bu kadar “başarılı” olması da işte bu açık kapıları çok iyi görüp rahatça içeri girebilmesinden kaynaklanıyor.

Çevremiz de aile de, okulda, iş yerinde, aklınıza gelebilecek her türlü sosyal ortamda bir narsistin kurbanı olmak mümkün.
- Roman boyunca farklı karakterler ve olaylar üzerinden gerilim unsurları ile psikolojik çözülmeyi birlikte işlemişsiniz. Burada nasıl bir denge gözettiniz?
Burada dengeyi gözetirken özellikle manipülasyon ve istismarın farklı boyutlarını ele almayı hedefledim. Kişiler, ilişkiler, Serhat’ın temas ettiği manipülatif girişimler her ilişkisinde farklı olmalıydı. Temelde herkes Serhat’ın ihtiyaçlarına hizmet etmeliydi ama onun farklı ihtiyaçlarına farlı manipülasyon teknikleri uygulaması okurun kendi çevresini gözlemlerken onu tanımlamasına yardımcı olabilir diye düşündüm.
- İnsan ruhunun karanlık yönlerini işlerken bir karakterin iç dünyasını oluştururken hangi kaynaklardan besleniyorsunuz?
Ben oldum olası psikoloji ve kişisel gelişim konularına çok meraklıyım. Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler ve aldığım eğitimlerde hep bu yönde. İnsanları ve olayları gözlemlemeyi, dinlemeyi ve değerlendirmeyi seviyorum. Çevremde yaşanan olaylar ve akıbetlerini tarafsız bir göz ile takip ettiğimde insanoğlunun garip, karmaşık, değişken ve karanlık yönlerini keşfediyorum. Kendi içimde de yaşadıklarımı, olayları, ilişkilerimi bir oyunun içindeymiş gibi takip etmeyi, değerlendirmeyi, bağlantıları kurmayı, sebep sonuç istatistikleri yapmayı seviyorum. Yıllar içinde bunlardan ne kadar çok beslendiğimi fark ettiğim de artık bunları kendi içimde tutamayacağımı anladım ve paylaşmak istedim.
Seçimler ve sınırları iyi çizmek önemli!
- Güç ve kontrol dinamikleri bu romanın alt metninde bariz bir şekilde kendini gösteriyor. Bunları ele alırken özellikle vurgulamak istediğiniz noktalar nelerdi?
İnsanların hayattan beklentisi temelde benzerlik gösterse de birbirinden o kadar farklı ve çoğu zamanda birinin diğerini anlayamadığı noktaya geliyor ki şaşırmadan edemiyorsunuz. Bazı insanlarda güçlü ve kudretli olma arzusu keyifli huzurlu rahat bir yaşam sürmekten çok daha elzem. Bunu benim gibi düşünenlerin anlaması çok zor. Benim bakış açım dünyada kısa bir süre kalıp hepimizin terk edeceği yönünde. Yani güç para mevkii otorite mal mülk sahibi olmak bir amaç olamayacak kadar anlamsız. Çünkü hiç birisi sonsuza kadar sizinle olmayacak. Herkesin üzerinde olsanız da herkesle aynı toprağın altında olacaksınız. O halde hayatı keyifle sevgiyle herkesin kendi sorumluluğunu yerine getirdiği kimseyi kontrol edip kendi zamanınızdan çalmadığınız bir hal içinde yaşamak varken güç ve kontrolü elde tutma çabasında olmak ne kadar da yorucu. Ama bu söylediklerim inanın güç, kontrol ve otorite ile beslenen insanlar için lafı güzaf. Peki ne yapalım?
Birbirimizi değiştiremeyeceğimize göre hayattaki seçimlerimizi bizi anlayacak, sevecek, değer verecek insanlarla yapalım. İşte bu kitapta güç ve kontrol meraklısı insanların bazı özelliklerini tanıtarak seçim yaparken insanların nelere dikkat etmeliyiz sorusuna açıklık getirmeyi hedefledim.
– Bireylerin başkalarıyla olan ilişkilerinde sağlıklı ve sağlıksız sınırları nasıl ele aldınız, bunu romanınıza nasıl taşıdınız?
Sınır çizebilmek çok önemli. Hayatınızdaki her ilişki de kendi varlık alanınızı koruyabilmeniz şart. Toplum da bize çocukluktan beri empoze edilen bir şey var. O da olaylar karşısında hatayı önce kendimizde aramamız yönünde. Bir noktaya kadar bu doğru bir yaklaşım olsa da fazlasıyla verici ve suçu hep kendinizde arayan bir insan olmak bazı durumlarda sınırlarınızın ihlaline yol açıyor. O nokta da insan kendine şu soruyu sormalı. Bu davranışım ile diğer insanlara ya da çevreme zarar verecek bir şey yapıyor muyum? Yoksa kendi hayatımı ve kişilik özelliklerimi yaşayıp, kendimi gerçekleştirmeye çalışırken benden bundan vazgeçmem için suçluluk baskısı mı yapılıyor? Örnek verecek olursak, anne ve eş olarak sorumluluklarını yerine getiren bir kadın düşünün. Bu kadın hayatının birkaç saatini de arkadaşları ile hoşça vakit geçirmeye ayırmak ister ve bu onun bireysel olarak hayattan zevk alması için en doğal hakkıdır. Ancak tam da bu kendine ayırdığı zaman dilimi ona çok görülüp eşinin ona arkadaşlarınla buluşacak yerde bize tatlı yapsaydın demesi gibi. İşler ve sorumluklar kişinin kendi planları dahilinde yerine getirilmeli ama bunun planları başkaları tarafından yapılıp bitmeyen bir sorumluluk ve suçluluk duygusu yüklemeye başlandıysa orada durup düşünmek gerek.
Sınırlar, kendinizi çok iyi tanıyıp, ne isteyip. ne istemediğinizi iyice bilmenizden, neye hakkınız olduğunun bilincinde olmanızdan ve kararlı keskin net bir tavır sergilemenizle belirlenir.
- Manipülasyon ve iktidar oyunları edebiyatta sıkça işlenen temalar. Romanınızda aşk, evlilik, arkadaşlık, ilişkiler manipülasyona çok açık alanlar olarak öne çıkıyor. Siz anlatınızla okurun dikkatini nereye çekmek istediniz?
Tam da az önceki sorunun cevabına dikkat çekmek istedim. Sınır belirleme ve net çizgiler çekebilmeyi bilmek insanı manipülasyona uğramaktan kurtaracak tek anahtar. Bir insanın bir başkasının hayatı üzerindeki etkisinin bir noktada tehlikeli bir boyut kazanabileceğini gösteriyorsunuz romanınızda.
- Bu noktada gerçek hayattaki Zeynepler, Serhatlar’dan kendini nasıl koruyabilir? Sizce bu sadece bireysel mücadele ile mümkün mü? Aile, arkadaşlar, çevre, hatta topluma düşen sorumluluk ve görevler var mı?
Bilinçli bir aile, toplum, çevre özellikle de eğitim Zeynep’leri bu zorbalıktan koruyabilir. Benim de merkeze aldığım gibi uyarıcı kitaplar ve hikayeler bu konuda aydınlatıcı bir rol oynayabilir. Daha da derinlere gidersek kökten çözüm için özellikle çocuk yaşlarda eğitim aşamasında zorbalıkla nasıl mücadele edileceğini insanlara öğretmek ve zorbalık yapma eğilimindeki kişileri de bu konuda eğitmek ile mümkün olabilir. Bu mobbing dediğimiz şeye cüret edenler toplum ve çevre tarafından ifşa edilip dışlansa, böyle bir şeyin güç adına toplumda itibar sağlayamayacağını gösterebilse, alay edilenin değil de alay edenin aşağılandığı bir sistem işlese bir nebze olsun önüne geçilebilir.
Kahramanlık filmlerinde olduğu gibi gerçek hayatta da insanlar zayıf ve güçsüz olanın yanında olmaktan gurur duyarlarsa belki insanlık bu dertten kurtulabilir. Biraz ütopik olduğunun farkındayım ama bu benim temennim.
- Yazma arzunuz, yazarken kendinize mesele edindiğiniz konular hakkında bilgi verir misiniz?
Bu benim çocuk kitabımdan sonra okuyucu ile buluştuğum ilk roman. Bunun dışında pek çok öykü ve hikayem var. Düşündüğüm zaman meselem sanırım insanlara başımız gelen olayların karşılaştığımız insanların iyi ya da kötü mutlaka bir anlamı olduğu ve her şeyin üstesinden gelmek için hepimizin içinde bir güç olduğunu hissettirmek. İnsanların çoğu ilahi adaletin işleyişi konusunda çok ümitsiz oysa ben hem kendim hem de çevremde defalarca bunun gerçekleştiğine tanık oldum. İyi bir gözlemci ve hafızası kuvvetli tüm insanlar buna şahit olmuştur. Hikayelerimde iyi-kötü, siyah- beyaz, doğru-yanlış çatışmalarını ortaya koyup, zorluklar yaşayan insanlara mutlaka ve mutlaka bunun altından kalkacak güç ve beceriye sahip olduklarını hatırlatmaya çalışıyorum.


