Close Menu
    Son Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Çarşamba, Aralık 3
    X (Twitter) Instagram Facebook
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    • YAŞAM
      1. Aktüel
      2. Beslenme
      3. Felsefe
      4. Fitness
      5. İlişkiler
      6. Kişisel Bakım
      7. Kişisel Gelişim
      8. Psikoloji
      9. Sağlık
      10. Seyahat
      11. Sürdürülebilir Yaşam
      12. Teknoloji
      13. View All

      Nazlı Eray’a “Yaşayan Efsane” Onuru

      Temmuz 5, 2025

      Yüzüncüyıl Gazeteciler Derneği’nden anlamlı seminer

      Temmuz 3, 2025

      ‘Boykot bir hak mı? Suç mu? ‘ sorusuna yanıt arayanlar için 10 film

      Nisan 2, 2025

      Sinema tutkunları için yepyeni bir mecra: Yeni Sinema Dergisi 

      Şubat 28, 2025

      İnovatif makarnacı Pastavilla 32. yaşını ödülle kutluyor

      Nisan 22, 2024

      Buğday Derneği ‘zehirsiz kentler’ için harekete geçti

      Aralık 23, 2021

      1 KAVRAM 10 DÜŞÜNÜR: Varoluşun On Yüzü

      Ağustos 2, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Institut français, Fransız yazar, felsefeci ve filolog Barbara Cassin’i ağırlıyor

      Şubat 25, 2025

      Sade Yaşamın Gücü: Epikür ve Tao’nun izinde sadeleşmek

      Aralık 7, 2024

      Ergen ebeveynleri için kılavuz

      Eylül 23, 2024

      Aşkın Lotus Hali… 

      Temmuz 4, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      ‘Rekabetçi Aile’yi izlerken kendimize de gülebilir miyiz?

      Ağustos 27, 2023

      Parfümde şişe tasarımı kokudan önemli olabilir mi?

      Mart 28, 2023

      Saç bakımına ilişkin merak edilen 6 soru ve 6 yanıt

      Nisan 17, 2022

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Stresten Huzura: Deneyimlenmiş bir dönüşüm süreci

      Mart 6, 2025

      Yeni Eril: Dr. Nil Keskin’den kapsamlı bir dönüşüm rehberi

      Mart 4, 2025

      Cansel Oruç’un ‘Başarmaktan Korkma’ kitabı okuyucuyla buluştu

      Aralık 26, 2024

      Beynini Resetle: Zihinsel rahatsızlıklar ve metabolizmayla ilişkisi

      Eylül 30, 2025

      Kimdir bu “Narsist Sapkınlar?”

      Mayıs 29, 2025

      Borderline: Bir Kişilik Bozukluğunun Biyografisi

      Mayıs 6, 2025

      Dementor – Ruh Emici: Narsisizmin gölgesinde bir yok oluş ya da yeniden doğuş hikâyesi

      Şubat 17, 2025

      ‘Hepimiz Narsistiz’ kitabının yazarı Şule Öncü: Sanıldığından yaygın!

      Mayıs 17, 2024

      “Doktordan Az Kullanılmış” bu defa bir kitap adı oldu

      Ağustos 29, 2023

      Prof. Dr. Körükoğlu’ndan sağlıklı ve genç kalmanın sırları

      Mayıs 7, 2023

      Salmonella’dan korunmak mümkün mü?

      Nisan 27, 2022

      Zeytin Kokulu Memleket: Ayvalık

      Ağustos 20, 2025

      Sayım Çınar ile Kopenhag’da Kültür-Sanat 

      Ağustos 9, 2025

      Kadim bir kültür kenti: Denizli

      Mayıs 21, 2025

      Kayıp bir çantanın peşinde Patagonya’da edebiyat

      Şubat 20, 2025

      Nihal Gündüz’den ‘makarna’ ile ‘Çevre Krizi’ fotoğrafları

      Ağustos 15, 2025

      ‘Baumit ile Olasılıklar’ kitabı ile geleceği yeniden düşünüyor

      Eylül 20, 2023

      Heykeltıraş Varol Topaç’ın çelik üretim atıklarından yarattığı eser Contemporary İstanbul’da

      Eylül 17, 2023

      Jeotermal enerjiyi çocuklara anlatan kitap: Damla Adamlar

      Ağustos 31, 2023

      Kim Korkar Yapay Zekadan

      Haziran 8, 2025

      Türkiye’nin mutfak ve kültür mirasından seçkiler dijital erişime açılıyor

      Ekim 20, 2023

      Mevzular Açık Mikrofon, artık GAİN’de

      Eylül 1, 2023

      Akıllı makineler ve robotlar denilince akla gelen filmler

      Ağustos 31, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Antakya Film Festivali başladı

      Kasım 24, 2025

      Sinem Çelebioğlu‘ndan çocuklar için; Dağın Kızı 

      Kasım 20, 2025

      Fethiye Uluslararası Film Festivali başlıyor

      Kasım 4, 2025
    • KÜLTÜR – SANAT
      1. Kitap
      2. Müzik
      3. Öykü
      4. Sanat
      5. Sergi
      6. Sinema
      7. Şiir
      8. Tiyatro
      9. Video
      10. View All

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Geçmişten günümüze atların tarihteki yeri: ‘Akıncılar, Hükümdarlar ve Tacirler’

      Kasım 27, 2025

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Sayım Çınar ile kitap dünyası

      Kasım 26, 2025

      Tame Impala Barış Manço hayranı!

      Ekim 22, 2025

      “Pekinel Uluslararası Masterclass” 6-12 Eylül’de AKM’de

      Eylül 5, 2025

      Sazakan’dan ilk tekli: AnatolianBlues

      Ağustos 17, 2025

      Ayın Şarkıları: Ağustosta ne dinleyelim?

      Ağustos 1, 2025

      Toz Zerreleri

      Temmuz 24, 2025

      Dönüşümün Hafifliği

      Temmuz 24, 2025

      Tuğlayı Fark Etmek

      Temmuz 24, 2025

      Yaşama Dair

      Temmuz 24, 2025

      Río Sur, Pera Müzesi’nde

      Ekim 16, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Rüyaların Ressamı: Remedios Varo’dan 6 büyülü tablo

      Haziran 10, 2025

      Balenin Rus yıldızları Bodrum’da

      Ağustos 12, 2024

      İstanbul’da devam eden 16 sergi

      Temmuz 10, 2025

      Ressam Ömer Onay’ın ‘Bilinç Akışı’ sergisi AKM’de

      Haziran 20, 2025

      ‘Mumi’lerin yaratıcısı Tove Jansson eserleriyle Aynalı Geçit’te

      Mayıs 8, 2025

      Handan Özbek’in “Çıplak Kıta” sergisi Goba Art & Design’da

      Mart 12, 2025

      Yunanistan Sineması Günleri, 2 Aralık’ta başlıyor

      Kasım 28, 2025

      Sinematek/Sinema Evi yeni programını duyurdu

      Ekim 21, 2025

      Weapons: İzleyicisini duygusal ve zihinsel olarak zorlayan bir korku filmi

      Ekim 11, 2025

      Erin Brockovich: Mini etekli, topuklu ayakkabılı bir varoluş hikayesi

      Ekim 8, 2025

      Şiir: Kapandık kaldık içimize 

      Temmuz 18, 2025

      Şiir: Huy İşte

      Temmuz 7, 2025

      GÜRÜLTÜNÜN ORTASINDA SESSİZLİĞE YOLCULUK: MODERN DÜNYADA DİNGİNLİĞİN PEŞİNDE

      Temmuz 1, 2025

      Şiir: Ne Zaman

      Haziran 10, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      Tiyatro Tales’ten ilk oyun: Macbeth’in Cadıları Bir de Bizden Dinleyin

      Kasım 26, 2025

      Gergedanlar AKM Sahnesi’nde

      Kasım 26, 2025

      “Çiçekçi Sokağı”, 1 Kasım’da Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde

      Ekim 27, 2025

      Parazit – Sınıfsal uçurumların sarsıcı anlatımı

      Haziran 30, 2025

      Garfield’in resmi posteri yayınlandı

      Aralık 19, 2023

      Napolyon bu kez Jaquin Phoenix’in yorumuyla sinemada

      Kasım 23, 2023

      Freud’s Last Session filminden fragman

      Ekim 27, 2023

      Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

      Aralık 3, 2025

      Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

      Aralık 3, 2025

      Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

      Aralık 3, 2025

      BİFO ve Barbara Hannigan’dan özel konser

      Aralık 1, 2025
    • SD+
      1. Röportaj
      2. Haber
      3. Makale
      4. Portre
      5. Diğer
      6. View All

      Demet Cengiz’in Leylâ’sı ile kaderin kırılma anları

      Kasım 27, 2025

      Tanrıçanın Serzenişi: Elpis bize ‘umudunuzu kaybetmeyin’ diyor

      Eylül 25, 2025

      DÜNYAYA BİR KRİSTALDEN BAKMAK… HER IŞILTIDA BAŞKA DÜNYALARA YOL ALMAK…

      Haziran 28, 2025

      Booky Kitabevi: Bir insan, butik bir kitabevi, kocaman bir topluluk

      Haziran 22, 2025

      Yeşilçam’ın köklü şirketi Erman Film’de yollar ayrıldı

      Şubat 6, 2025

      Defne ya da Bazı Tuhaf Hayatlar: Herkes kendi hikayesine sahip çıksın!

      Kasım 16, 2024

      İstanbul’un plajlarına otobüs seferleri başladı

      Ağustos 7, 2024

      Biletinial’da ‘yorum ve reyting’ uygulaması

      Nisan 17, 2024

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      Dalí’nin Tavşan Deliği: Bir romanın resme dönüşen rüyası

      Haziran 12, 2025

      Romalı tarihçilerin yazmadığı Kleopatra: Hükümdar, alim ve filozof bir kadın

      Haziran 10, 2025

      Bir antikahramanın portresi: MARLA SINGER

      Nisan 30, 2025

      Yolda Olmak, Var Olmaktır

      Ağustos 9, 2025

      Maria Anna Mozart

      Temmuz 20, 2025

      Pablo Neruda: Aşkın, kavganın ve sessiz coğrafyaların şairi

      Temmuz 12, 2025

      Ulus Baker: Kısacık hayatına çağları sığdıran ‘birisi’

      Temmuz 12, 2025

      Gülhane Parkında sarnıç olduğunu biliyor muydunuz?

      Nisan 2, 2023

      Klasik mobilyada en çok tercih edilen ağaç türlerini biliyor musunuz?

      Nisan 1, 2023

      Mart ayında Türkiye’nin en çok konuştuğu başlıklar

      Nisan 1, 2023

      Zamanı Sahiplenenin Dünyayı Yönetmesi Üzerine

      Aralık 1, 2025

      DENİZ GİBİDİR GÖKYÜZÜ

      Aralık 1, 2025

      ZİNDAN ADASI: İNKAR MI? KOMPLO MU?

      Aralık 1, 2025

      DÜNYANIN SONUNA YOLCULUK

      Aralık 1, 2025
    • PODCAST

      Podcast: Hayati Tavsiyeler ‘Bahar ve Mitoloji’ ile yayında

      Mayıs 5, 2023

      Denenmiş, test edilmiş, onaylanmış: Hayati Tavsiyeler

      Mayıs 5, 2023

      Meraklı bünyeler için podcast kanalı: Suare Online

      Mayıs 1, 2023

      Akla takılan sorulara yanıt arayan podcast: Neymiş?

      Nisan 9, 2023

      Hayati Tavsiyeler: Kendine yatırım yapanlara özel podcast

      Nisan 9, 2023
    • YAZARLARIMIZ
    • SuareMag
    • Suare Öykü
    Suare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve DahasıSuare Dergi – Film – Kitap – Sanat – Hayat ve Dahası
    Buradasınız:Anasayfa » HAFIZA ZAMANA AİTTİR GELECEK GEÇMİŞE
    Arzu Kurt

    HAFIZA ZAMANA AİTTİR GELECEK GEÇMİŞE

    Mayıs 1, 2025Yorum yapılmamış8 dk Okuma Süresi
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Email
    Paylaş
    Facebook Twitter Pinterest WhatsApp Email

    Arzu Kurt

    Rüya Atlasımın bu ayki konuğu Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün romanıyla Murat Gülsoy. Bir nevi gündüz düşü bu roman. Zamanın donduğu, lineer akışın durduğu bir dünyada, varoluş yavaş yavaş siliniyor. Bu durum belleği, kimliği, anlamı, geleceği yok hükmünde yüzümüze vuruyor. 

    Fiziksel ya da dinsel bir kıyamet değil bu. Zamanın çöküşü üzerine distopik bir yorum. Aynı zamanda varoluşsal sorgularla dolu bir kâbus; o yüzden atlasıma işaretlemek istedim.

    Geleceğin yok olmasıymış kıyamet, bunu anladığım anda geçmişin de yok olduğunu fark ettim. Ne de olsa gelecek geçmişin intikamını alırken onu ayakta tutar. Oysa şimdi zaman akmıyor. Gelecek yok. Düşmanını kaybeden geçmiş de kendiliğinden solup gidiyor.

    Belleğini yitiren geleceğini kuramaz. 

    Geçmiş geleceğe aktarılabilirse anlam kazanıyor. Olumlu bellek hem bireysel kimliği hem de toplumsal kimliği inşa ediyor. Olumsuz, travmatik hatıralar bile, intikam amaçlı da olsa bir anlam kazanmaya; unutmamaya, aynı hatalara düşmemeye ve hatta yüzleşmeye yarıyor.  Yazarın değişiyle onu ayakta tutuyor. 

    Murat Gülsoy; sadece fiziksel değil, belleksel bir mekân olan “ev” üzerinden geçmişi geleceğe bağlayan mekâna, yabancılaşma ve tekinsizlik üzerinden bakıyor. 

    Artık uyumuyorum. Hiç. Bitti. Gecenin olmadığı bir yerde uykunun ne işi var? Tabii rüya da yok. Rüya ortadan kaybolunca gerçeklik de yok oldu… Bütün mesele evle ilgili. Ev kadar tanıdık bir yerin değişmiş artık yabancı bir yer haline gelmesi ve yine de tanıdık olması. Evet bu ancak bir rüyada olabilir. 

    Ev en güçlü kronotoplardan biri. Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası adlı eserinde şöyle der: “Ev, bir insanın rüyalarını biriktirdiği, geçmişle bugünü bağlayan bir mekândır.” Bireyin kimliğini inşa ettiği belki de ilk alandır. Bu mekâna aşinalığın kaybı, belleğin de kaybıdır. 

    Kaplumbağalar adlı bölümde yazarımız; “Sırtında evini taşıdığını zanneden zavallı hayvanlar, aslında başından beri tabutlarının içinde olduklarının farkına varamadan yok olmuşlardı” der. Ev bazen geçmişin, geleceğin bazen belleğin, umudun mezarı olur. Ve ekler; “Kim bilir? Bir başkasının gözünden dünya nasıl bir yerdir?”

    Yine de pes etmez. 

    Meleklerin göç haritası sandığım bir çizim vardı duvarlardan birinde…Her şey sona ermeden önce bu duvarı bulabilmiş olsaydım belki o zaman durum farklı olabilirdi… Parmaklarımla çizgilerin üzerinden geçerek başka bir varoluşun mümkün olduğunu hayal etmeye çalıştım. 

    Ben de zamanımıza ait tüm negatif olaylara rağmen başka bir varoluşun, her şeyin daha güzel olduğu bir dünyanın ümidi içindeyim. Ya siz. Bu satırları okuyorsanız; siz de öyle olmalısınız. Yazmak, okumak, düşünmek cesaret ve umut içerir.

    Bir kaplumbağa, uzun keçeleşmiş saçlarıyla bir adam, dazlak bir kadın, asla büyümeyecek bir çocuk ve bir at adam. Eski dilde konuşuyorlardı. Birden çok anlama gelen kelimelerle yapılan bu konuşmayı tercüme etmek mümkün değil. Rüyaların anlatılabildiği bir dil. Çok boyutlu. Birçok noktadan uzayın her yanına yayılan küresel dalgalar gibi, birbirlerini kestikleri yerlerde oluşan çoklu anlamların baş döndürücü etkisi… Gündüz olmasına rağmen gökyüzünde bir yıldız kaydı. Hepimiz gördük, onlar anlatabildi. 

    Sanki kolektif bilinç dışından süzülüp gelmiş bu grup sadece hatırlamanın değil, geçmiş ve geleceğin de yok olduğu o kıyamet gününde var olmanın da izini sürüyordu.  Zamansız, o anda, sanki rüyaların anlatabildiği eski bir dil gibi bellekte ışıldadı. Tercüme edilemez bu dil, unutulmuş ya da henüz öğrenilmemiş; geçmişe ve geleceğe ait bu dil, bilinç dışının belleğe sızdığı bir sanrıydı. Onlar anlatabildi çünkü rüya dilini konuşuyorlardı.  

    Dört kişilik masada bir sandalye boş… Anne çayları tazeliyor. Baba kızına eski dilde bir masal anlatıyor… ufaklığı da çeşmeye yolladık şimdi gelir diyor… Çeşmenin başındaki çocuğu düşünüyorum…  
    Metal kova bir türlü dolmuyordu, oysa çeşmenin suyu gürül gürül akıyordu… Çocuk durumdan şikayetçi görünmüyordu…Hiç bitmeyecek bir ânın içinde olduğunu bilmiyordu… Onlara bu ânın içinde sıkışıp kaldıklarını söyleyemiyorum. Yeni dil bu durumu ifade etmeme izin vermiyor. 

    Zamanın durması, hafızanın tuzakları, bir ânın içine hapsolmak temaları arasında yolumu kaybediyorum.  Eksiklik ve boşluk hissi dolmayan sandalye ile zihnimde zamanı donduruyor. Hiç geri gelmeyeceklere ve bu yitik ruhuma ağlıyorum. Belleğim fasit bir çemberin içinde döngüde. Zamansız bir zaman olabilir mi?

    Bu yeni dilin sessizliği, ifade gücünden yoksunluğu daha okurken beni yoruyor. Zaman dışı kalmak, dilsiz kalmak, hayalsiz kalmak sanırım asıl kıyamet bu.

    Bazen “geçmiş geçmez” bizimle yaşamaya devam eder.  Böylece şimdi ve gelecek geçmişi hep içinde taşır.

    Bellek denilen şeyin organik bir zaman makinası olduğunu artık daha iyi anlıyorum. Zaman durduğunda bellek de bir işe yaramıyor belli ki.

    Bellek, sadece geçmişi hatırlamaz; onu işler, kurgular, geriye dönük olarak yeniden üretir. Geleceği hayal eder. Organik zaman, mekanik, ölçülen zamanla her zaman örtüşmez. Bir ses, bir koku, bir tat sizi yıllar öncesine götürebilir.  Aynı Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde kitabında “Madaleine Keki” olarak bilinen metaforundaki gibi. Kahraman, bir fincan çaya batırdığı keki tattığı anda çocukluğundaki büyükannesinin evinde geçirdiği günleri hatırlar. Bu bilinçli değil duyusal istem dışı bir hatırlamadır.

    “Zaman zaten içimizdedir.”

    Tüm bu karışık duygularla doluyken yazmak eylemini ve kitapları hatırladım. Zaman durmuş olsa bile kitaplar -hangi kitaplar- bize hafızamızı geri vermez miydi?

    Yazarımızın ona da bir cevabı vardı.  Harf kumulları.

    Bazı yerlerde raflara kadar tırmanan kumul kitapları büyük bir iştahla yutmaya hazırlanırken donup kalmış bir sürüngene benziyor… İçlerinden birini çekip aldım. Bile bile boş sayfaları çevirdim. Tüm harflerin kayıp gittiğini zemini kaplayan kalın kum tabakasının bunlardan oluştuğunu biliyordum tabii.

    Boş sayfalar unutulan bir geçmişe ait. Harfler silinmiş ama yok olmamış, kum olmuş. Söz diziminin olmadığı harf yığını, “ölü bir metin”. Tüm hafıza hastalıkları beynime üşüşüyor. Ölmeden oluşan bu ölümden korkuyorum. Yine de bu harf kumulu inancımı canlı tutuyor. Biri, bir gün harfleri yan yana dizer diye umutlanıyorum.

    Tam da bu anda Gülsoy’un Zaman Şövalyesi çıkıyor karşıma. Büyükçe bir duvar saatini ameliyat ediyor. Çarklar, yaylar, vidalar, akrep, yelkovan ölü bir balık gibi kenarda yatıyor. “Çalışacak mı?” sorusuna üniformasını göstererek cevap veriyor. Kumaşın üzeri bröve nişanlar yerine akrep ve yelkovanlarla kaplı. “Çocukluk hayalim” diyor Zaman Şövalyesi. Delirmiş saatçiyi arkasında bırakıp, zamanın akmadığı sokağa çıkan kahraman sis bedenini sararken belleğinde birtakım anıların uyanacağını sanıyor.  

    Fotoğraf çekme otomatının perdesini araladım. Bana tıpatıp benzeyen bir kadın aynada kendine uygun pozu belirlemeye çalışıyordu… Bu ben miydim? Beni tanımadığına göre onun geçmişinde değil geleceğinde olabilirdim. Keşke zaman bu şekilde durmamış olsaydı. Belki o zaman onu tanıyabilirdim.

    Şimdi geçmişi içerir, geçmişle birlikte geleceği yaratır. Şimdi sadece andan oluşmaz. Geçmişin tüm deneyimi, hatıraları içindedir. Gelecek yapılan seçimlerin, kararların sonucudur. Onu da geçmiş tecrübe belirler.

    Şimdi geçmişin keşkelerini, geleceğin ihtimallerine iliştirir.

    “Yekpare geniş bir ânın parçalanmaz akışında” yaşamak bir maharettir.  

    İnsan her zaman korkacak bir şey bulur. Artık korku yok. İyi o zaman. Hayır iyi değil. Çünkü korkacak bir şeyin olmaması çok kötü. Her şeyin sonuna vardık demektir.   

    Varoluş sorgusu olmadan, belleğimize dayanarak geleceği hayal etmeden korkuyla baş edemeyiz. İyi bir gelecek için korkmak ve geçmişi hatırlayıp ders çıkarmak gerekir. Geleceği yaratmak şu an ellerimizde.

    “Artık göremiyorum. Eskiden geleceği görürdüm.”
    “Neden?”
    “Çünkü o zaman gelecek vardı.”
    “Çıkar mıydı gördükleriniz?”
    “Duruma göre…Ben muhtemel gelecekler içinden birini görürdüm ancak kişinin o geleceği yaşamayı seçip seçmemesi yine kendine kalırdı.”

    Kader diye boyun büktüğümüz gelecek, geçmiş kararlarımızdan ibaret değil mi? Ya da biraz görmüş geçirmişlerin öyle yaparsan bu olur uyarıları kehanet sayılmaz öyle değil mi? Geçmişten ders almayı ne zaman başaracağız. Denenmiş hataları tekrar tekrar yapıp iyi sonuçlar beklemeyi bırakabilecek miyiz? Bizi ileri taşıyacak olan ders alanlardan ders almaktır.

    “Geçmişten adam hisse kaparmış…Ne masal şey!
    Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
    “Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar.
    Hiç ibret alınsaydı tekerrür mi ederdi.” 

    Mehmet Akif Ersoy bir tekerrürden bahsediyor. Yüz yıldan daha uzun bir süre geçmişken hâlâ toplumsal hafızamızın zayıflığından muzdaribiz. Kolektif bellek iktidarın bir eylemi olan “resmi unutkanlık” ile sınanır. Toplumsal travmalar bastırılır, yok sayılır, sessizliğe terkedilir. 

    “Hep trene binip uzaklara gitmek istemiştim. Olmadı. Zaman bitti. Oysa yol hâlâ yol. Uzaklar halen uzak. Ama sen artık sen değilsin, dünya aynı dünya değil.

    Belleğin unutulduğu, gelecekten umudun kesildiği kesişme noktaları yeni doğumlara gebedir. Hem bireysel hem toplumsal kimlik krizleri yeniden inşa için bir aşama olmalıdır. Kıyamet sonrası bu dünyada yaşamak istemediğimi düşündüm. Kaçtım. Aynı yazar gibi.

    Fotoğrafın içine girdim. Bunu yapabileceğimi bilmiyordum.
    …
    “Ne güzel bir an.”
    …
    “Sayende artık değil.”
    …
    Ben aslında… Bu ânı bozmak istememiştim…
    “… Nereden çıktın sen?”
    “Hiç… sadece fotoğrafına bakıyordum.”
    “…Nerede?”
    “…Alçak damlı bir evin salonunda.”
    “Annemlerin evi orası.”
    “Burası.”
    Bir anlığına onu şaşırttığımı düşündüm.
    “… Sen bu evin salonunda duran bir büfenin üzerinde unutulmuş çerçevenin içindeki fotoğrafsın…”
    “Ne hayal gücü ama” Kibirli bir gülüş. “Güneşimi kapatıyorsun…”

    Bellek hatırlarsa var olur. Gelecek hafızamız olmadan kurulamaz. Şimdide gölge yapan herkes. Şşşt siz! Güneşimi kapatmayın.

    Birdenbire karşımda belirdi…
    …
    “Size de oluyor mu? Gözlerimi kapıyorum, sonra açıyorum, başka bir yerdeyim.”
    “Hayır, bana olmuyor sanırım…”
    “O halde üzgünüm sizin için.”
    “Yok üzülmenize gerek yok.”
    Ben de gözlerimi kapadım, ardından açtım ama ne yazık ki aynı yerdeydim, tek kişilik hücrem az önce bıraktığım gibiydi. Bozuk bir mekân-makinesini çalıştırmak istercesine durmadan gözümü açıp kapıyordum. Açıp kapıyordum. Beton duvarlar. Açıp kapıyordum Beton duvarlar. Açıp kapıyordum. Beton. 

    İbret alınmayan geçmiş, geleceğin önüne beton duvarlar diker. Kıyameti beklememek lazım. Yıkın beton duvarlar. Yıkın beton duvarlar. Yıkın. Duvarlar.  

    “Zaman her şeyi öldürüyor.”
    “Belki de… ama artık zaman olmadığına göre…”
    “Hatırlamıyor olmak çok fena.”
    “Hatırlayıp da ne yapacağız?”
    “Kim olduğumuzu bileceğiz.”

    Biz kimiz? Belleğimizin yapısı, zamanı algılayışımız, bireysel ve toplumsal hafızamız dilimiz ve kimliğimiz. Sanırım hepsiyle bir bütünüz. Bellek kimliği yaratır. Hafıza şimdiyi şekillendirir. Şimdi bundan aldığı güçle geleceği gerçekleştirir. 

    Belleğin görevi geçmişi geleceğe bağlamaktır. Bellek geçmişte kök salar, geleceğe yaprak açar.  Dil, anlatı, yeni bakış açısı geleceği kurmanın bir adımıdır. Yazıyla kalın.

    Arzu Kurt, Karabük doğumlu, evli, iki çocuk annesi. İstanbul’da yaşıyor. Denize ve kitaplara aşık. Uludağ Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü mezunu. Bir kamu bankasında şube müdürü olarak rakamlarla geçen yılların ardından emekli olup kelimelere yöneldi. Yaratıcı yazarlık atölyelerinde başladığı ikinci kariyerinde kolektif kitaplarda altı öyküsü ve iki dergi yazısı yayımlandı. Yazı yolculuğuna Suaremag’da devam ediyor.

    YAZARIN DİĞER YAZILARI
    KURGU DÜŞLER PEŞİNDE DÜNYAYI DOLAŞMAK
    SuareMag – Mayıs 2025
    SuareMag, Nisan sayısında neler var?

    arzu kurt suaremag yazar

    Related Posts

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025 Uncategorized

    SuareMag Aralık

    Aralık 1, 2025 Manşet

    Ayın Kitapları: Aralık ayında ne okuyalım?

    Aralık 1, 2025 Ayın Kitapları

    Ayın Filmleri: Aralık ayında ne izleyelim?

    Aralık 1, 2025 Ayın Filmleri
    Yorum Yap
    Yorum yazın Cancel Reply

    Yeni Eklenenler

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025 Kitap

    Margaret Atwood’un “Kalpten” adlı şiir kitabı Doğan Kitap tarafından Nuray Önlüoğlu çevirisiyle okurla buluşturuldu. Margaret…

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025

    PALOMAR – ITALO CALVINO

    Aralık 2, 2025
    Sosyal Medya'da Biz
    • Facebook
    • Twitter
    • Instagram
    • YouTube
    Bu Haberleri Kaçırmayın

    TÖVBE  

    Kasım 1, 2025 Gönül Yasemin Ölmez

    Polikistik over, uzunvadeli sağlık sorunlarına neden olabilir

    Kasım 2, 2022 Uncategorized

    Seyfettin Araç: Biz insanoğlu ölmek için yaratılmıştık bu doğruydu ve çünkü ‘Zamanı Tanrı Yaşar’dı

    Mayıs 15, 2025 Edebiyat
    Hakkımızda
    Hakkımızda

    Film, kitap, sanat, hayat ve daha fazlası için haber, röportaj, makale, podcast, güncel bilgiler içeren e-dergi.

    Email : editor@suaredergi.com.tr

    Künye

    Son Eklenen Yazılar

    Margaret Atwood’un “Kalpten” şiirleri okurla buluştu

    Aralık 3, 2025

    Sokak Sanatçıları Festivali 500 sanatçıyı Müze Gazhane’de ağırlayacak

    Aralık 3, 2025

    Yollara Düşen Sahneden Öyküler Depo İstanbul’da

    Aralık 3, 2025
    X (Twitter) Instagram Facebook
    © 2025 Tüm Hakları Saklıdır. Do Medya & Ekipbizz İçerik İşbirliğiyle hazırlanmaktadır.

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.