
“Her şey şiddete dayalıydı. Çiçekler açar ve solardı. Güneş doğar ve batardı. Aşık sever ve giderdi.”
Virginia Woolf – Orlando
Editörden
Merhaba sevgili okur,
Tam da içinde bulunduğumuz dönem bize bunu hissettirdiği için yeni sayımızın teması “Bitişler ve Başlangıçlar” oldu.
Bitişler ve başlangıçlar üzerine düşündüğümüzde genellikle onları birbirinden ayırmaya çalışırız. Oysa doğanın ritmi bize başka bir şey söyler: Her bitişin içinde yeni bir başlangıcın tohumu gizlidir. Yaz biter güz başlar; güz biter kış başlar… Bu sonsuz döngü yaşamın özüdür.
Belki de bu çağrı, Paul Klee’ye hastalığın pençesinde eklemleri tutmazken, acılar içinde Death and Fire’ı çizdiren güçtür. “Ölüm” kelimesi yüz hatlarına sinmiş ama aynı zamanda “ateş”in kıvılcımı yeni bir varoluşun habercisi. Minicik bir tuvalde bitiş ve başlangıç yan yana. Ölümün içinde doğuş, kaybın içinde yeniden buluş.
Nietzsche’nin “bengi dönüş” düşüncesi de aynı soruyu açmaz mı bize? Hiçbir şey gerçekten biter mi, yoksa her şey tekrar ve tekrar yeniden mi başlar? Belki de hayat dediğimiz şey, aynı taşın defalarca omuzlanmasıdır. Ya da belki de, kayayı olduğu yerde bırakıp yeni bir yolculuğa çıkmaktır.
Bitişler ve başlangıçlar, yalnızca dışımızda değil, içimizde de karşılığını bulur. Erik Erikson’un Psikososyal Gelişim Evreleri’ni düşünsek mesela: Her aşama, bir öncekini kapatır ve yeni bir kimlik krizinin kapısını aralar. Çocukluktan gençliğe, gençlikten yetişkinliğe, oradan yaşlılığa… Her dönemin bitişi, başka bir benliğin doğuşudur.
Ve biz tam da bu eşikte durup, bitişlerin ve başlangıçların izini sürdük. Bu sayıda yer alan içeriklerimizin kimisi bitişlerle yüzleşiyor, kimisi başlangıçlara meydan okuyor. Kimi zaman öfkeyle, kimi zaman dinginlikle, kimi zaman da hafif bir tebessümle. Çünkü biliyoruz ki her bitiş, kendi ağırlığını ve yasını taşır. Ama yaşam her defasında yeniden başlamayı bilir.
SuareMag yazarları olarak, bitişleri yanımıza alıp yeni başlangıçların peşine düştük. Sözcüklerin arasında saklı heyecanımız, belleğimize buyur ettiğimiz hikâyelerimiz ve henüz yazılmamış hayallerimiz eşliğinde.
Her bitişin içinde yeni bir başlangıcın ilk kıvılcımını birlikte görebilmek dileğiyle.
SuareMag
SUAREMAG YAZARLARI

YALPALAMAK
Hiçbir şey bitmez. Çünkü hiçbir şey gerçekten başlamaz.
Saat ilerlemez. Anlamı kayar. Anlam kaydıkça da şimdi, az önceye sızar.
Hiçbir şey ilerlemez. Çünkü ilerlemek, doğrusal bir masaldır.
Gölgemiz uzadıkça, varlık küçülür.

CLOVER’IN UMUDU
Çoğu zaman bitişlerin de başlangıçların da kaynağıdır umut; ümidimizi yitirdiğimizde değil hayaller kurup, arzularımız tetiklendiğinde buluruz değişim cesaretini. Umut ileride yaşanabilecek iyi olasılıkların bizdeki karşılığıdır. Ve umut ne güzel bir afyondur.

BAŞLANGIÇLARIN KELEBEK BİTİŞİ
Sözler, sesler, suretler…
Birbirine değip duran zaman kırıntıları gibi tavanda dans eden gölgeler bitti. Ben, bir köşeye kıvrıldım. Bacaklarımı kelebek yaptım; çünkü her bacak, kanada dönüşmeyi bekleyen bir bedendi.

BİTMEYEN BAŞLANGIÇLAR ‘SAÇMA’YI KABUL
Sisifos bizim Anka Kuşu’muzdur. Sonsuz bir yıkım ve yeniden yaratım sürecinde; kaya geriye her yuvarlandığında küllerinden doğar. Pes etmeyi değil, absürde rağmen yenilmemeyi seçer. Ölüme mecbur insan, mücadele etme eylemini mutlulukla seçerek kendini özgür kılar.

TERARYUM
Kendinden başka kimseye sorumluluğun olmaması özgürlüğe ne kadar yakışıyor. Hele ki vicdan… Sorgulamazsın, hesap vermezsin, kaygılanmazsın. Işık senin ışığındır sadece, yanmazsın. Kargaşadan da uzak kalırsın yalnızlığı seçtiğinde.

MOR ÇİÇEKLİ ORMAN GÜLÜ
Dikenlerin ucunda, gün doğumlarında başlardı nefesinin duraksamaları…
PENÇE
Ben gözlerimi ayıramadan baktım.
Gerçekle düş arasındaki o ince çizgideydim artık.


OUROBOROS’UN HALKASINDA
Ouroboros’un halkasında ustalık, sadece başlangıçta değil; tamamlayabilme cesaretinde yatar. Başlamak bir kapıyı açmaktır; bitirmek ise o kapının ardındaki yolu göze almaktır. Ve belki de yaşam, bu döngüyü baştan sona görebilmeyi öğrenmektir.

BALİNA DÜŞÜŞÜ
Balinanın okyanusun dibine erişene kadar düşmesinin, onun için bir son olmadığını o dibe ulaşınca anladım. Her şey balinanın düşüşüyle başlıyor… Yenilip tüketilerek bitirilen yok olan bir balina, fosfor elementi ile binlerce canlının bedeninde var olmaya devam ediyor.

HEVESİMİZ KURSAĞIMIZDA KALMADAN
Bittiğini sandığımız her yaşanmışlık başka bir zamanda yeniden canlanıyor. Zamanda asılı kalan anları gerçek anlamda kafanda bitirmeden başlangıçlar yapamıyorsun. Kırgınlıklar zamanın en acımasız zehirleri…

L’AMOUR
Aşka kızarsan şunu bilmen gerekir: Bu adi hokkabazın önden tartamadığımız bir kütlesi vardır; hafifi uçurur, ağırı batırır. Ruhsal bir gravitedir bu. Ne kadar ağırsa, işler ters gittiğinde, seni o kadar aşağıya çekecektir.

NE ACI! NE KAHREDİCİ! DÜNYASI, UÇURUMDAN YUVARLANANLAR VAR
Meczup gün ışığına uyandı. Her gün aynı su tankının içinde uyanmasına rağmen ilk defa nerede olduğunu anlayamadı. Adı sorulsa söyleyemezdi, unutmuştu, “Meczup,” diye çağrılınca bakıyordu. Üç senede bu hale gelmiş, üç yüz sene gibi yaşamıştı günleri.

AĞIT
Ağaçlar hep en etkileyici vaizler olmuştur benim için. Ormanlar ve korularda, halklar ve aileler halinde yaşayan ağaçlara hayranım ben. Tek başına duran ağaçlara daha da hayranım.


MOR SALKIMLI EV
Bitkiler de tıpkı insan onuruna benzer: Bir defa sökebilirsin yerinden. Yeniden toprakta can bulabilmesi için kestiğin yeri de iyi bilmelisin. Gecikmişliğin ilacı yoktur.

NASRETTİN HOCA
Hoca üzerindeki cübbenin kısasını çıkardı
“Gezegen değişti. Sene değil asır değişti. Zihniyet değişmedi” ve ekledi.
“Ye uzaylı kıyafeti ye!”

ASKIDA HIRKA
Bir bitişin ortasında, yeniden sıfır noktasındayım. Ölümün soğuk nefesiyle karşı karşıya kaldığımda, anladım ki hiçbir felsefi hazırlık, hiçbir yazı, insanı bu kadar çıplak bırakmıyor

AÇ BÜYÜK PARANTEZ KAPA KÜÇÜK OLANI
Biten ve aklın arşivlerinde kalan şeyler her neyse zaman zaman fısıldar geçmişten, bağları sağlamdır ve ondan kalandan anlam çıkaracak olansa bugünü hevesle var edenin ta kendisidir.

EYLÜLÜN KALBİNDEN BAŞLAYARAK: BİTİŞİN ŞİİRİ, BAŞLANGIÇIN SESSİZLİĞİ
Her vedanın, bir kapanışın sancısı olur. Bir dostluk, bir aşk, hatta bir hayal… Kimi zaman hatırı sayılır yıllar, emek harcanmış anılar; kimi zamansa kalbimizi kanatan, hafızaya kazınmış bir tek cümle…

BİTİŞE KÜFÜR, BAŞLANGICA AĞIT
Bir gün on sekiz yaşında yazdığın bir şiirle barışırsın… Sayfaları yorulmuş bir defterin içinden söküp alırsın onu, zamansız doğmuş bir bebek gibi. Ağlayacak, ağlatacak, acıkacak, kucağına pisletecek… Gülecek.


KAN KUYULARI
Bekleme süresi arttıkça bekleyen kişinin direncinin düştüğünü ve ziyaret edilen kişiyi gözünde daha çok büyüteceğini umuyorlardı. Bu sayede toplantıya 1-0 önde başlayacaklardı. Onlar onu beklettiklerini sanırken, o ise…

ARASIZ
Kadrajda önce bir tren görüyoruz. Başını ve sonunu göremediğimiz bu trende her bir vagon geçmişin gölgelerini taşıyor. Bazı vagonlar camsız. Camlı vagonlar, yataklılar, yataksızlar. Bazı yataksız vagonlarda daha çok uyuyorlar.

MEKTUP
Dün gece bir baktım, önüm ardım su olmuş. “İçimde çalkalanan deniz taşmış,” dedim. Avuntu işte. Sanki denize gidebiliyormuşum gibi hayal kurmuşum. Hayal tabi canım, merak etme. Belki de söylenmemiş duygulardır çağlayan, kim bilir?

KOŞ MERVE KOŞ
Ayaklarında, annesine yalvar yakar aldırdığı beyaz bez spor pabuçları, geniş paça kot pantolonu yaşadığı şehrin tozlu yollarını süpüre süpüre koşuyordu Merve, arkasından gelecek olanlara yol açtığını düşünerek. Koş Merve koş, seni bekleyen ve sonunu göremediğin o yolda nefes nefese koş.

BUN
Bir zamanlar çok olan şeyler artık çok olmayalı çok zaman oldu. Çok, azar azar azaldı. Adı hala çoktu her nasılsa ama kendi çok değildi. Azın adını ağzımıza almaya kaçar olduğumuzdan, hâlâ çok diyorduk azalana.

SİRKECİ GARI
Kimimizin kimsesizin sadece biz olduğumuzu anladığımız yabancılık duygularımız. Biz aslında kimsesiziz, peki neci olarak dururuz acaba bu gurbet ellerde? Umut muyuz, hayal kırıklığı mıyız, beklenti miyiz, çaresizlik miyiz, başlangıç mıyız yoksa bir şeylerin kaybının verdiği bitişler miyiz?


MELEK TOKSOY YAZDI
ASKERLİK ARKADAŞI

YUSUF ZİYA BEYZADEOĞLU YAZDI
SONRASI

DUYGU GÖRÜCÜ YAZDI
DÜNYAM

GÖKBANU SEZİ COŞKUNER YAZDI
PERDE İNDİ
Kum ve Köpük
Bilmen gerekenlerin sonuna ulaştığında, hissetmen gerekenlerin başında olacaksın.
HALİL CİBRAN

KADİR HORZUM YAZDI
EN HAKİKİ MÜRŞİT

ŞEBNEM ÖZBAY YAZDI
DÖNDÜĞÜNDE AYLARDAN EYLÜLDÜ

BUĞRA KALELİ YAZDI
SLOWMOTION

GAYE AYBAR YAZDI
HER ŞEYİN BAŞI ELMA

İSMET ÜMİT YAZDI
MURİTO AMCA

ELÇİN ÇAKMAK ERASLAN
ZEYTİN AĞACININ FISILTISI

SİNAN CEM ÇAMÖZÜ
DARK CITY: HAFIZANIN SİLİNDİĞİ BİR KENTTE BAŞLANGIÇLAR VE BİTİŞLER

EYLEM AKDERE
SUSKUNLUĞUM BAŞLARKEN

MELİS MELEK
MELBOURNE SOKAKLARINDA SANATIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ

Belki zamanı durduramayız ama güzellikleri hep var olacak ve hiç yok olmayacakmış gibi saklamanın bir yolu muhakkak vardır.
İLK SAYFASI
Yaklaşmaktasınız yeniden, karasız görüntüler,
Gençlik yıllarımda, bulanık gözlerime gözüken.
Denesem mi acaba bu kez tutmayı sizi?
Kalbim o rüyaya hâlâ meyilli mi?
Israrlısınız! Pekâlâ, siz yönetin şimdi öyleyse,
Siz ki yükseliyorsunuz dumanlar ve sisler arasından çevremde;
Yüreğim gençlik heyecanı ile sarsılıyor,
Sizi saran büyülü nefesle doluyor.
Getiriyorsunuz beraberinizde mutlu günlerin görünümlerini,
Ve kimi sevgili gölgeler yükseliyor;
Eski, yarı unutulmuş bir efsane gibi
İlk aşk ve ilk dostluk canlanıyor;
Acılar tazeleniyor, yaşam tekrarlıyor
Dolambaçlı, şaşkın yolunu
Ve anıyor o güzel insanları, mutlu anlar uğruna
Talihin yanılttığı, benden önce yok olanları.
Gelecekteki şarkılarımı duymayacak,
İlk şarkılarımı söylediğim canlar,
Yok olup gitti o sevimli kalabalık,
Ah! Söndü o ilk yankılar ne yazık!
FAUST
Johann Wolfgang Goethe
(Doğu Batı Yayınları – Çeviri: İclal Cankorel)

Mektep başlıyor, o da bitiyordu. Düşündü ki lise tahsilini bitirinceye kadar on mektep değiştirmişti. Vasati olarak hepsine birer sene düşüyor. Acaba bütün insanların hayatı da bu şekilde birtakım kopuk, yarım şeritlerden mi ibarettir? Romanlarda olduğu gibi bir başlangıç, bitiş arzu ediyordu. Her yarım şey yahut her bütün fakat az şey onda inkisarlar, hüzünler yaratıyordu. Fakat yine de düşündü ki bu yarım yarım şeylerdir ki ona yeni yeni yaşamak hamleleri vermiştir.
MEDARI MAİŞET MOTORU
SAİT FAİK ABASIYANIK

Okuma Parçası
Zaman bir doğru olarak ilerlediği kadar döngüseldir de. Dönen bir gezegen: görüyor musunuz? Bir döngü, güneş etrafında bir yörünge bir yıl ediyor, değil mi? İki yörünge iki yıl, falan, yörüngeleri sonsuza dek savabilirsiniz – bir gözlemci sayabilir. Aslında zamanı böyle bir sistemle sayarız – zaman sayacını, saati bu oluşturur. Ama sistemin, döngünün içinde, zaman nerededir? Başlangıç ve bitiş nerededir?
Sonsuz yineleme zamansız bir süreçtir. Zamansal olarak görülebilmek için bir başka döngüsel veya döngüsel olmayan süreçle karşılaştırılması gerekir. Bu çok garip ve ilginç bir şey. Atomların, biliyorsunuz, döngüsel bir devinimi vardır. Kararlı bileşikler birbirlerine göre düzenli, döngüsel bir devinimi olan bileşenlerden oluşur. Aslında, maddeye yeterince kalıcılık verip evrimi olanaklı kılan, atomun minik, zaman açısından tersine çevrilebilir döngüleridir. Art arda eklenen minik zamansızlıklar zamanı oluşturur. Sonra, daha büyük bir ölçekte, kâinat: bütün evrenin döngüsel bir süreç, bir genişleme ve daralma salınımı olduğunu, öncesi ve sonrası olmadığını düşünüyoruz. Yalnızca, içinde yaşadığımız büyük döngülerin her birinin içinde doğrusal zaman, evrim, değişme vardır. O halde, zamanın iki özelliği var. Birincisi onsuz hiç değişmenin, ilerlemenin, yönün veya yaratmanın olmadığı ok, akan ırmak var, Sonra da onsuz karmaşanın hüküm süreceği, anların anlamsızca art arda dizileceği, saatlerin, mevsimlerin veya verilen sözlerin olmadığı bir dünyada yaşayacağımız çember veya döngü var.”
Ursula K. Le Guin
Mülksüzler, 193

ÖLÜM VE ATEŞ
Tod und Feuer, 1940
- Sanatçı: Paul Klee (1879–1940)
- Eserin Adı: Tod und Feuer (Death and Fire)
- Yapım Yılı: 1940
- Teknik: Guaj boya ve yağlı pastel, alçı sıva (gesso) üzerine
- Malzeme: Kağıt üzerine alçı sıva kaplanmış bez
- Boyutları: 45 × 43 cm
- Bulunduğu Yer: Zentrum Paul Klee, Bern (İsviçre)
Almanca’da ‘Ölüm ve Ateş’ anlamına gelen ‘Tod und Feuer’ adlı tablo, Paul Klee’nin hayata vedasını, sanatının ise sonsuz yolculuğunu simgeliyor. Ölümünden kısa bir süre önce, hastalığına rağmen hâlâ fırça tutabildiği günlerde bu resmi çizen Klee’nin ölümle yüzleşmesinin en yalın ve en güçlü ifadesi. Yüz figürünün içinde gizlenmiş “Tod” (ölüm) sözcüğü, ateşin turuncu – kırmızı tonlarıyla birleşerek bitişin içinde saklı bir doğuşu anlatıyor sanki. Klee’nin sanatında sürekli tekrar eden dönüşüm, varlık ve yokluk arasındaki ‘ince sınır’ temasının zirveye ulaştığı ana tanıklık ediyor bu eserle.
“Hayat olduğu müddetçe her bitiş bir başlangıçtır,” dedi Leto. “İnsanoğlunu koruyacağım, gerekirse kendinden bile.”
Hwi yine başıyla onayladı. Hâlâ izleri takip ediyordu.
“İnsanoğlunun sürmesi için ölüm işte bu yüzden gerekli,” dedi Leto. “Doğum bu yüzden bizi öylesine derinden etkiler.
Dune Tanrı İmparatoru
FRANK HERBERT

Véronique’in İkili Yaşamı
The Double Life of Véronique (1991, Krzysztof Kieślowski)
Aynı anda iki hayatın var olabileceğini hissettiren büyülü bir film. Biri sona ererken diğeri başlıyor; kimlik, tesadüf ve ruhun gizemli sürekliliği üzerine şiirsel bir anlatı. Renk Üçlemesi ile tanınan yönetmen Krzysztof’un Polonya-Fransa ortak yapımı bu psikolojik drama filminin özgün adı La Double vie de Véronique. Birbirinden uzak iki ülkede yaşayan ve isimlerine kadar birbirlerine çok benzeyen, buna karşılık hiçbir ortak noktaları bulunmayan ve hiç tanışmamış iki genç kadının gizemli ve anlaşılmaz hikayesi. Her iki kadını da Irène Jacob oynuyor. Film izleyende garip bir hüzün ve aynı anda tuhaf bir umut bırakıyor: Hayatlarımız görünmez bağlarla birbirine dokunuyor olabilir mi? Belki de başlangıç dediğimiz şey, bitişin gölgesinden başka bir şey değildir.
Eylül
Kitapları
- Franz Kafka – Dava
- Jean-Paul Sartre – Bulantı
- Don DeLillo – Beyaz Gürültü
- Latife Tekin – Sevgili Arsız Ölüm
Eylül
Filmleri
- The Tree of Life – Hayat Ağacı (2011, Terrence Malick)
- Birdman (2014, Alejandro G. Iñárritu)
- Cinema Paradiso (1988, Giuseppe Tornatore)
Eylül
Şarkıları
- David Bowie
– Blackstar - Hans Zimmer – Time (Soundtrack Inception)
- Birsen Tezer – Sanki Rüya
- Dead Can Dance – Host of Seraphim






