
“Bir zaman parçasına biçim vermek belleğin zorunluluğudur. Çünkü şekilsiz olan şey kavranmaz, bellekte tutulamaz.”
Milan Kundera – La Lenteur (Yavaşlık)
Editörden
Merhaba sevgili okur,
Öncelikle çok teşekkürler… SuareMag’ın sizlerle ilk kez buluştuğu Nisan 2025 sayımıza gösterdiğiniz ilgi ve tüm iyi dilekleriniz için. Güzel yorumlarınız bize iyi bir iş yaptığımız duygusunu yaşattı.
“Aylık İlham Kaynağı” mottosuyla çıktığımız bu yolda, edebiyatı merkezine alan bir kültür/sanat/düşünce oluşumu olarak entelektüel bir paydanın etrafında çok kişi olacağımıza ve sizlerin de katkılarıyla gelişeceğimize ilişkin inancımız arttı.
Son dönemde üst üste yaşanan pek çok olayın ardından Mayıs sayımızın temasını “Bellek ve Gelecek” olarak belirledik. Birbirine zıt gibi görünen, fakat özünde aynı düzlemde kesişen iki zaman kipi ya da iki kavram: Bellek ve Gelecek. Biri olmuşun, geçmişin, izlerini taşırken diğeri henüz olmamış olasılıkların, ihtimallerin, tahayyül edilenin alanı. Ama her ikisi de tam da şimdiki anın kalbinde, bir sarmal gibi iç içe geçerek yaşamımızı şekillendiriyor.
Bellek, yalnızca bireyin zihninde kayıtlı olan hatıralar bütünü değil; aynı zamanda bir toplumun, bir kültürün kendine dair kurduğu anlatının taşıyıcısı. Hafıza, seçer, dışlar, yeniden kurgular. Tarihsel belleğin de kişisel anıların da ortak bir özelliği var: Her ikisi de bugünü kurar.
Gelecek ise yalnızca bir takvim meselesi değil; o, düşüncenin uzandığı, dilin sınırları zorladığı bir imgeleme alanı. Sanat, özellikle de edebiyat, geleceği kurma yetisini hayal gücüyle birleştirerek insana zamanın ötesine bakma cesareti veriyor. Ancak geleceği tahayyül etmek için, belleğin katmanlarında da dolaşmak gerek.
Bu sayımızda, belleği yalnızca bir arşiv değil, aynı zamanda bir direniş biçimi olarak da ele alıyoruz. Unutmaya karşı bir duruş, sessizliğe karşı bir ses. Geleceği ise sadece teknolojik bir öngörü değil; etik, estetik ve ontolojik bir sorgulama alanı olarak düşünüyoruz. Suare Mag’ın bu sayısı, bellek ile gelecek arasındaki o görünmez boşluğa camdan bir köprü kurmayı amaçlıyor. Belki de inşa ettiğimiz şeyin henüz konulmamış adı; Bir Hafıza Müzesi.
Sizleri, geçmişin izlerinden geleceğin olasılıklarına uzanan bu edebi ve sanatsal yolculuğa bekliyoruz.
Belleği canlı tutmak ve geleceği birlikte düşlemek dileğiyle…
SuareMag
SUAREMAG YAZARLARI

KAYBOLMANIN HARİTASI, BULMANIN LABİRENTİ
Kayboluşlarımız, aslında bu tohumları ekecek toprağı hazırlar; çünkü belleğin karanlığında saklanan her anı, bir gün ışığa ulaşmak için kök salar. Bazen bir çocukluk kahkahasının yankısı, bazen kayıp bir vedanın gölgesi…

HÂLÂ
-Toplumsal belleğin bekçisi, geleceğin sessiz mimarlarlarına- Serena Joy bir sıfat olmalı. Her çağda kullanılan bir sıfat. Hâlâ. Bazen bir liderin eşi, bazen ekranlarda yargı dağıtan bir televizyon programcısı, bazen mecliste bir vekil, bazen okulda bir öğretmen, bazen bir komşu bazen de bir uzak akraba.

İLKEL TOPLUMLARIN İZİNDE
-Mitlerin belleğinden geleceğe varoluş sorgusu- Dijital çağın Prometheus’ları yapay zekayı geliştiren bilim insanları; Sisifos’ları bitmek bilmeyen iş yükünün altında ezilen modern bireyler; Odin’in yerini ise, hakikati arayışta, içsel özgürlüğüne ulaşmak için çabalayan düşünürler alıyor.

HAFIZA ZAMANA AİTTİR GELECEK GEÇMİŞE
-Rüya Atlası, Yazar Murat Gülsoy’un Kıyamet Sonrası Olağan Bir Günü ile devam ediyor- Geçmişten ders almayı ne zaman başaracağız? Denenmiş hataları tekrar tekrar yapıp iyi sonuçlar beklemeyi bırakabilecek miyiz? Bizi ileri taşıyacak olan ders alanlardan ders almak olabilir mi?

İKİ YÜZ ALTI YA DA ÇİFTER
devrim
kirece bulanan karga /
aslını inkâr etmekte
*
hakîkat
ot ve ben toprakta uzanmışız /
hayâl ne rüya ne unutmuşuz

YÜKSELEN HARFLER
“Can‘dan diyorum, Canan‘a geç, oradan genişlersin. Cenin mesela, iki harfle her şey değişir. Ceninden kinin geldi, al bakalım, kininden kanon. İyidir çok seslilik. Sizce?”

VAZO
Birkaç saniye süren o sessizlik, bana sanki yıllar gibi gelmişti. Onun burada olmadığı tüm o yıllar bu kısacık sessizlik anına sıkışmış gibiydi.
HER ŞEYİ DUYAN MEHDİ
Duvarların da hücreleri var mıdır?
Ses, tuğlaların arasından sızar mı?


SÖZCÜK TAMİRCİSİ
Kendi belleğimden kaçarken duyusal dijital bellek acımasızca karşıma dikildi. Yedi günah gibi. Ben kaçtım deprem gündeminden, o hatırlattı. Ben kaçtım, o hatırlattı. Üstelik duygularımı tespit edebilen bir teknolojiyle…

NOSCE TE IPSUM
Göklerdeki cennet ile ayakların altındaki yere sıkıştı benlik. Kendisi gibi olmak isterken, başkasının yerini almak istedi içindeki hinlik. Terk edilmiş ruh, eridi bir mum gibi, eğilerek dimdik.

DÜŞEN YILDIZ
“Işık değil mi hepimize yeter,” demiş. Hiç doymamış. O güneş ışığını aldıkça çirkinleşmiş. Işıldıyormuş ama garipmiş şekli. Toprağa, ağaçlara, insanlara, hayvanlara hiç ışık kalmamış. Yıldızın ışığı sadece kendisi içinmiş.

BELLEK SİZ GELECEK
Gerçekleşen her şeyin yerini aldığı kaçınılmaz noktadadır gelecek. Sonsuzluk kavramıyla birlikte anılmaktadır, çoğu zaman.
Hafıza, deneyimlerin kayıt altına alındığı yer değildir sadece, onunla geleceği düşleyip var eder, insan.


PARŞÖMENE KAZINANLAR
Sularla akıp giden izler silinmedi; yenilerini bekliyor. Beklenen gelecek bir anda geçmiş oldu. Geçmişle gelecek birleşti. Yalnızca şehir var. Taşlarıyla vücut bulan bir şehir. İnsanlar gitti, şehir kaldı. Terk edilmiş taşların büyük yalnızlığına, hafızalara kazınmış sessizlik eşlik ediyor.

UÇAMIYORSAN KOŞ
Bütün bunlardan sonra güneşe âşık oldum. O gittiğinden beri her gece farklı bir yerde uyuyakalıyorum, kanepede, salondaki koltuklardan birinde, bir berduş gibi balkondaki hasırın üzerinde.

AFİYET OLMALI
Robot aşçının yarattığı verim, canını ortaya askerler tarafından yadırganmasıyla birlikte bir türlü istenilen kabullenmeye olanak sağlamamıştı. Askerler değil robotlar yok olmalıydı boş kovanların etrafa saçıldığı bomba yüklü arazilerde.

BELLEĞİN KATMANLARI VE GELECEK YANILSAMASI
Hatıralarımızdaki hafızaya dair ince bir yaşanmışlık kırıntısı, geleceğe dair bir haritanın izleğini çizer. Çocukken düşüp dizimizi kanattığımız yerden geçerken biraz yavaşlarız. İlk kez âşık olduğumuz şarkı çaldığında bir hayal kurarız. Bellek, pusulamızdır; geçmişimizle konuşur, geleceğimizi fısıldar…

UNUTMA MERDİVENİ
Zihnimiz her daim oyunlar içinde bizimle kıvrak bir dans sergiliyor. Anksiyeteler, panik ataklar, manik dönemler hepsi bilip de çözemediklerimizde saklı. Sanırım hayatın kıvrak zekasına karşı oynamayı öğrenmeliyiz.

UNUTMANIN PARADOKSU: GEÇMİŞ VE GELECEK ARASINDA BİR ZİHİN SEYRİ
Zihin, algı ve kavrayışın devinen yüzeyi; bellek, geçmiş ve onda saklananların derin kuyusu; ego ise bireyin kendini anlama çabasının hikâyesini kurgulayan büyük şef. Bu üçlü, insana hem mucizevi bir potansiyel sunuyor, hem de onu sınırlayan bir hapishaneye dönüştürebiliyor.


MEN DAKKA DUKKA
Mutluluk beklentisinin yarattığı kaygıyla ortadan ikiye bölünmüş, iki ayrı zihinsiniz. Kâh geçmiş sayıklamasındasınız, kâh gelecek telaşında. Birbirini yazan ama birbirini okumayan iki ayrı tarihsiniz.

ETERNAL SUNSHINE OF THE SPOTLESS MIND VE BELLEK ÜZERİNE
Tıpkı filmdeki gibi anılarımıza bakışımız da her defasında değişecektir çünkü hiçbir ânı aynı bilinçle yaşamayız. Bu da geleceğimizi şekillendiren en önemli unsur. Anılarımızı her hatırladığımızda bir başka benle devam ederiz yolumuza.

PANDÜL
Bazen geçmişimiz öylesine zorludur ki, onunla aynı olmamak için geleceğe cesaretle atılırız. Ancak bu salınımlar içinde anı yaşamak, çoğunlukla gözümüzden kaçar. Bu noktada Nietzsche’nin sözlerini duyabiliriz: “Kendini aş!”


BELGİN ULUTAY YAZDI
BEDELİ BÜYÜK BÜTÇESİ DÜŞÜK BİR FİBONACCİ

KADİR HORZUM YAZDI
ERKEN DÖNEM CUMHURİYET YAZARLARINDA KADIN İMGELERİ

DUYGU GÖRÜCÜ YAZDI
DÖNÜŞÜM

SİNAN CEM ÇAMÖZÜ YAZDI
AFTER YANG: BELLEK, KİMLİK VE UNUTMA KORKUSU

EZİ AKTAŞ YAZDI
HATIRA KUTUSU

MELİS MELEK YAZDI
ROMA’YI BU KEZ MİMARİNİN DEĞİL DE EDEBİYATIN İZİNDE DOLAŞMAK
Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
Didem Madak – Ah’lar Ağacı
‘İnsan unutandır
ve insan unutulmaya mahkum olandır.’

İLK SAYFASI
Güzün ortasında, bitek çiftlik arazilerinden, sokaklarında sararıp kızaran ağaçların canlı renklerinin yansıdığı eski ve yabansı kasabalardan geçip gidiyorlardı arabalarıyla. Fazla konuşmuyorlardı. Üçü içinde en belirgin biçimde gergin olan kişi babaydı. Zaman zaman bir iki şey söyleyerek uzun süreli sessizlikleri bölüyor, gelişigüzel ve yerli yersiz birtakım şeylerden söz ediyordu; ama söylediklerine kendisi de katlanamıyormuş gibi bir izlenim uyandırıyordu. Bir keresinde, yandaki dikiz aynasında göz göze geldiği genç kıza sordu: “Evlendiğimde budalanın tekiydim –nasıl çocuk yetiştirileceğini, nasıl baba olunacağını bilmeyen, lanet olası genç bir budalaydım– bunu biliyorsun, değil mi?” Savunması yarı saldırı biçimindeydi, ama genç kız ne savunmaya ne de saldırıya hiç bir karşılık vermedi. Anne kahve içmek için bir yerde durmalarını önerdi. Güz mevsiminde, genç ve güzel kızlarıyla birlikte, böylesine güzel kırları seyrede seyrede sürdürdükleri bu yolculuğun gerçekten zevkli bir gezi olduğunu söyledi.
Yol kenarında bir yolcu lokantası görüp oraya saptılar. Genç kız çabucak arabadan inip binanın arka tarafındaki tuvaletlere doğru yürüdü. O gitmeye davranınca, anneyle babanın başları arkasından bakmak üzere hemen ona doğru çevrilmişti. Sonra baba, “Her şey yolunda,” dedi.
Anne yüksek sesle, “Acaba burada beklesek mi yoksa içeri mi girsek?” diye sordu; ama bu soruyu aslında kendine yöneltmişti. İkisi içinde, olayları çözümleyen ve elde edilecek sonuçları –nasıl davranılıp neler söyleneceğini– önceden tasarlayan oydu daha çok. Kocası da onun yönetimine bırakıyordu kendini, çünkü böylesi kolayına geliyordu. Genellikle de karısı haklı çıkıyordu zaten. Şu anda da kendini şaşkın ve yalnız duyduğu için, karısının durmadan konuşmasına –tasarlayıp hesaplamasına– sesini çıkarmıyordu. Karısının rahatlama biçimi buydu çünkü. Ona ise suskun durmak daha kolay geliyordu.
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Joanne Greenberg

“Sigara dumanı neden hiç sigaraya geri dönmez? Neden moleküller birbirinden uzaklaşır? Neden dökülen bir mürekkep damlası yeniden biçimlenemez?
Çünkü evren, dağılıma yönelme eğilimindedir. Bu, entropi ilkesidir -evrenin artan bir düzensizlik durumuna doğru ilerleme eğilimi. Entropi Yasası, zamanın yalnızca tek bir yönde akmasının, yani geçmişten geleceğe ilerlemesinin temel nedenidir.
Peki, yerçekimi kuvveti genişleme kuvvetine denk geldiğinde ne olur? Ya da kuantum boşluğunun enerjisi zayıflarsa?
İşte o zaman, evren daralma sürecine girebilir: Büyük Çöküş!
Peki, bu durumda zamana ne olur? Tersine mi döner?
İşte bu sorunun yanıtını kimse bilmiyor.”
MR. NOBODY (BAY HİÇ KİMSE) 2009
Senaryo ve Yönetmen: Jaco Van Dormael
Oyuncular: ared Leto, Diane Kruger, Rhys Ifans, Sarah Polley
Hafıza yalnızca geçen zamanın üzerimizde bıraktığı iz değildir; aynı zamanda en derin umutlarımız ve korkularımız için önem taşıyan şeylerin bekçisidir.
ROLLO MAY
KENDİNİ ARAYAN İNSAN

Otoportre
Karanlık Oda Deneysel Çalışma / 1996
Nihal Gündüz
Geçmişin kokusu hafızamda yer etmişken, gelecek çok uzak bana…
Okuma Parçası
Aylardan Temmuz
gene erken kalkıyorum sabahları.
Gene ilk işim, penceremi açıp gökyüzüne bakmak.
Gene sessizliği yaşıyorum
-senin sessizliğini, kendi sessizliğimi-.
Bakıyorum, güneş uçsuz bucaksız karların üstünde yansıyor.
Hiçbir iz yok, hiçbir iz yok, hiçbir iz -kurtlar inmemiş
bu gece, köpekleri salmamışlar.
Sonra, birden (ne oluyorsa, yaşamımı degiştiren ne oluyorsa,
ne olduysa, hep birden oluyor) bir atlı, karlara bata çıka ilerliyor;
bana mı geliyor, benden mi uzaklaşıyor, belli değil.
Sonra öyle bir yaklaşıyor, öyle bir yaklaşıyor ki bakıyorum pupa yelken bir tekne bu.
İşte o zaman geçmişimi ve sende geçirdiğim günleri ansıyıp,
oturuyorum masamın başına
bir insanın başından geçenleri anlatmak için
başka insanlara.
O/Hakkari’de Bir Mevsim
Ferid Edge

– Zaman… Göremezsin, duyamazsın, tartamazsın, bir labaratuvarda ölçemezsin. Bu bir nanosaniye önce olduğumuz şey yerine bir nanosaniye sonra olacağımız şey haline gelme… olduğumuz gibi olmanın öznel duygusu. Bütün zaman bir manzara; önümüzde ve arkamızda var olan bir manzara, biz onun içinde hareket ederiz, dilim dilim…
– Saatler zamanı ölçer ama?
– Hayır, saatler kendini ölçer. Bir saatin referans noktası yine bir başka saattir.
HE MAN FROM EARTH – DÜNYALI (2007)
Yönetmen: Richard Schenkman
Senaryo: Jerome Bixby
Oyuncular: David Lee Smith, William Katt, Richard Riehle ve Tony Todd
“Hafızanın bahçesi çoraklaşmaya başlayınca,” demişti o son akşamların birinde Celâl, “İnsan elde kalan son ağaçların ve güllerin üzerine şefkatle titrer. Kuruyup gitmesinler diye, sabahtan akşama kadar onları sulayıp okşuyorum: Hatırlıyorum, hatırlıyorum ki unutmayayım!”
Kara Kitap
ORHAN PAMUK

SAATİN GİZEMİ
The Enigma of the Hour (1911)
Giorgio de Chirico
Metafizik ressamı olarak bilinen Chirico’nun Gizemli Saat’i; diğer eserlerinde olduğu gibi düz ve keskin hatlarıyla dikkat çekiyor. Sütunları ile klasik mimariyi hatırlatan eserin odak noktası ise Saat. De Chirico’nun bu eseri, Martin Heidegger ve Jean-Paul Sartre gibi varoluşçu düşünürleri bile etkileyen bu yağlı boya eserin anlatısı şöyle yapılıyor:
İnsanın “şimdi”ye tutunmaya çalışırken aslında sürekli bir “geçmiş-gelecek” arasında sıkışmış olması…
Kimileri de anı; plastik ve mimari formlarda nesneleştirilen bu eserin Nietzsche ve Schopenhauer’ın zaman fikrinin bir metaforu olduğu yorumunu yapıyor.

DİYALOGLAR



Mayıs Kitapları
- Senin Hayatın – Ted Chiang
- Kayıp Zamanın İzinde (Swanların Tarafı) – Marcel Proust
- Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood
Mayıs Filmleri
- Memento – Christopher Nolan
- Eternal Sunshine of the Spotless Mind – Michel Gondry
- Arrival – Denis Villeneuve
Mayıs Şarkıları
- My Father`s Song – Joe Cocker
- Öyle Kolaysa – Mabel Matiz
- Time – Pink Floyd





