Ebru Eren
Duvar…
Sessizliğin örülmüş hali. Örülüp çerçevelenmiş. Asılmış.
Seni başkalarından uzaklaştıran. Sana dokunmalarını engelleyen. Uyuduğun yeri ev yapan. Hem çok katı hem çok şeffaf. Yüzeyi pürüzsüz gibi görünen ama dikkatle incelediğinde üzerinde binlerce çatlağın yerleştiği.
Soğuk, korunaklı. Taş gibi ama üflediğinde sallanabilecek kadar tekinsiz.
Memeden kesildiğin anda mı örmeye başlar insan duvarları, ilk hayal kırıklığından itibaren mi? Boyun uzadığı müddetçe o da yükselir mi? Seninki durduğunda o hâlâ devam eder mi ya da sen artık yeterli diye düşünürken o kafasının dikine mi gider?
Yarattığın duvarların üzerindeki hakimiyetini en sonunda kaybeder insan. Duvar boyunu aşar. Parmak uçlarınla yükselip bir süre daha izleyebilirsin arkasını ama nihayetinde görünmez olur.
Öfkelenirsin.
Tetiklenirsin.
Bazen hepsinin bir sanrı olduğunu düşünüp elindeki hayali fırçayla rengini değiştirirsin.
Aslında duvarların rengi yoktur ama bir rengi olmalı diye ısrar edersin. Renksiz duvar olmadığına inanırsın.
O seni baskıladıkça, sen onun yaratıcısı olduğunu unutursun.
Bağlanırsın.
Bir sağanakta hiç durmayan cam silecekleri gibi hızlanır düşüncelerin.
Uykuların bölünür.
Rüyalarını hatırlamazsın.
Kendi yarattığın bu savunma artık bedeni de ele geçirmiştir.
Aynaya bakar aynalarsan. Ondan uzaklaşıp tüm hızınla koşar, çarptığını ötesine geçemediğinde anlarsın çünkü canın yanar.
Avuçların nasır tutar, tansiyonun dengeden çıkar. Benzin solar. Tırnakların zayıflar. Ağzının tadı kaçar, kulakların uğuldar.
Takatin kalmadığında artık onu yıkmak istersin. Kendi duvarlarını yıkmak isterken ellerin titrer çünkü bazen yıkmak istediğin şeylere de bağlanırsın.
İteklenirsin, ötekileştirilirsin, zorbalanırsın.
Pişmanlık, dağınıklık, tutukluluk.
Deniz.
Bazen de bu görünmez koruyucuyu içinde yüceltir, senden uzaklaştırdığı gürültülere, kahkahalara, muhabbet sofralarına dair bir minnet duyarsın.
Sonra duvarın içinden su sızmaya başlar.
Suyun hafızasıyla hatırlarsın. Su büyür, duvarı aşar. Ayaklarına ulaşır. Seni aşar. Su deniz olur. Seni içine alır.
Deniz.
Her dalgasında tekrar nefes aldığın, bedenini tatlı bir tuzla kaplayan, ufuk boyunca sere serpe uzanan deniz. Dibi karanlık, bilinmez.
Mercanlar, hayat, oksijen.
Kalsiyum, Magnezyum, Potasyum.
Sabrın artar, görüşün netleşir. Saçların uzar, cildin parlar. Akciğerlerin açılır. Adımların hızlanır.
Kimi zaman bir aynadır deniz. Yüzeyinde kendini görürsün ama bazen tanıyamazsın. Gördüğünden kaçmak isterken bir yandan da yüzleşmek istersin. Bakıp bakıp kaçırırsın gözünü.
Deniz tutarlıdır.
Deniz.
Var olmak. Bilincin içine dalmak. Nefesini tutarak kalbinin kulaklarında attığını hissetmek.
Tok, diri, farkında.
Rüzgâr değdiğinde dalgalı.
Güneş doğduğunda durgun.
Yakamozla şifacı.
Deniz suskundur. Sen sormazsan cevap vermez. Konuşursan dinler.
Gittiğinde bekler, düşürdüğünde saklar. Düşündüğünde hisseder.
Deniz bir süre sonra sana karışır. İşine karışır, düşüne karışır.
Saçlarından iyot kokusu yayılır, havaya karışır.
Sadece su.
Hareket.
Devinim.
Direniş.
Sadece su ve dalga. Ne yöne gideceğini bilerek sana yol olur.
Kendine yüklediğin tüm anlardan sıyrılmaya doğru aydınlanırsın. Işık önce gözlerini acıtır. Kirpiklerin kıpraşır. Parmak uçlarından başlayan sıcaklık gövdeni sarar, ısınırsın. Üşüyene kadar bu sıcaklığın yeteceğini bilmenin huzuruyla sırtüstü uzanırsın.
Artık rahatlamanın denizi seyretmek değil ona katılmak olduğunu öğrenirsin.
Öğrenmek.
Büyümek.
Işığa kavuşmak.
Suya karışmak.
Artık hiçbir duvar yoktur. Ne sınır. Ne kafes. Ne fanus.
Ve bazen deniz uzaklaşır gibi görünse de bilirsin.
Deniz senin içindedir. Denizin dışından denizin içinden kendine bakarsın.
Aksine, sesine, geçmişe ve geleceğe.
Sular çekilir.
Toprak, balıklar, mağaralar, tüneller.
Vurgun.
Deniz.
Deniz.
Vurgun.
Nefes.
Su çekilir ama içinde dalga durur.
Ve deniz seninle birlikte susar ama bu kez sen de onunla birlikte susarsın.
Çünkü her şey sonunda denize döner.

Ebru Eren İstanbul’da doğdu. Üniversite eğitimini Trakya Üniversitesi Turizm Otelcilik Bölümü’nde tamamladı. Yedi yıl telekomünikasyon sektöründe çalıştı. Uzun yıllardır Türkiye’de önde gelen yaratıcı yazarlık akademilerinde değerli yazar eğitimcilerden eğitim aldı. Daha önce kolektif kitaplar ve dergilerde yayımlanmış öykülerine yenilerini de ekleyerek çok yakında kitabını çıkarmaya hazırlanıyor. Edebiyat dışında resim de bir diğer tutkusu ve bu alanda da kendini geliştirmeye devam ediyor


